Özlem Coşan / ANALİZ
UKRAYNA karşılaştırması, birçok kişi tarafından İsrail'in askerî tepkisini haklı göstermek için kullanıldı. Ancak bu kıyasta büyük bir çelişki var. İsrail, bizzat işgalci gücün kendisidir. Uluslararası hukuka göre Batı Şeria, Kudüs ve Gazze 1976'dan bu yana İsrail’in askerî işgali altında.
İSRAİL’İN SÖZCÜSÜ GİBİ
"Her ülkenin olduğu gibi İsrail'in de kendini savunma hakkı vardır. Tıpkı Ukrayna'nın Rusya tarafından hukuksuz ve insanlık dışı işgaline karşı kendini savunma hakkı olduğu gibi." diyen Hillary Clinton’ın İsrail sözcülüğü hız kesmedi. "Hamas yönetimi altında birkaç yıldır devam eden şey; Gazze'nin altında 200 milden fazla tünelin inşa edilmesidir. Hastanelerin, mülteci kamplarının, sivil hedeflerin altına mühimmat ve her türlü patlayıcının depolanması olayıdır." İddianın bu kısmı özellikle önemli çünkü İsrail, bu gerekçeyle sadece hastaneleri ve mülteci kamplarını değil, aynı zamanda okulları, camileri, BM binalarındaki kiliseleri de hedef aldı ve sivil yaşam yıkıcı kayıplar verdi.
GAZZE’NİN CAN SİMİDİ TÜNELLER
Elbette Hamas'ın Gazze kuşatmasını yarmak için kullandığı bir tünel ağı mevcut. Bu tüneller mühimmatla birlikte aynı zamanda ilaç, inşaat malzemesi, canlı hayvan ve sivil kurtarma için kullanılıyor. Gazze halkı için bir cankurtaran simidi hâline gelen bu yollar, çoğunlukla İsrail ve Mısır sınırındaki bölgelerde yoğunlaşıyor. Tünellere yönelik iddiaların hepsi İsrail istihbaratının tahminlerine dayanıyor ve hiçbiri resmiyette kanıtlanmış değil. Üstelik İsrail ordusu tarafından yolların, hastanelerin altından geçtiği yönündeki iddialar defalarca çürütüldü.
DÜNYA NEDEN ATEŞKES İSTİYOR?
7 Ekim'den bu yana Gazze'deki durum kritik bir hâl aldı. 4 binden fazlası çocuk olmak üzere 11 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. Bu sayıya, yıkılan binaların enkazı altında kalan ve kurtarma ekiplerinin ulaşamadığı binlerce kişi dâhil değil. İsrail eliyle tüm dünyanın gözleri önünde işlenen vahşet, infial yarattı. Ateşkes çağrıları hız kesmedi. Ancak Clinton’a göre, "Zamanından önce yapılan bir ateşkes, hiçbir yasaya, hiçbir kurala, hiçbir insani değere uymayanların işine yarar.” Yakın körlüğü olarak yorumlanan bu açıklama kamuoyunu tatmin etmedi; zira tablo her geçen gün insani felaketi gözler önüne serdi.
GUTERRES: ÇOCUK MEZARLIĞI
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, İsrail hükûmetinin elektrik, yakıt ve su erişimini kesmesi üzerine Gazze'yi 'çocuk mezarlığı' olarak tanımladı. Bu durum, artık jeneratörleri çalıştıramadıkları için çoğu terk edilmiş olan hastaneler üzerindeki baskıyı artırdı. Gazze'deki muhabirler, su ve yiyecek için üç gün beklendiğini ve gelen az miktarda gıda ve suyun paylaştırıldığını, insanlar için ölümcül olan deniz suyunu içmek zorunda kalanları anlattı.
...
Hastaneler sığınma kampına döndü
Gazze'nin 2,2 milyonluk nüfusunun yarısı yerinden edilmiş durumda. Bölge halkı, İsrail’in zorlamasıyla daha da güneye, hava saldırılarının hedefi olan bölgelere akın etti. Yerleşik insanlar, abluka nedeniyle Gazze'den ayrılamıyor ve on binlerce kişi bombardımandan korunacaklarını umdukları hastanelerde kamp kuruyor. Sadece Şifa Hastanesinde 70 bin kişinin bulunduğu kaydediliyor. Ancak İsrail'in bu hastanelerin boşaltılması için defalarca yaptığı uyarılar ve hastanelerin Hamas tünellerini barındırdığına dair tekrarlanan asılsız iddialar, sivillerin orada da güvende olmadığını akıllara getiriyor. Bu durumda ateşkes kimin işine yarar? Clinton’ın iddiasının aksine şu anda sadece sivil Gazze halkına fayda sağlar.
İSRAİL 2005’TE GAZZE’DEN ÇIKTI YALANI
Hillary Clinton asılsız iddialarını sıralamaya devam etti. "İsrail 2005 yılında Gazze'yi bıraktı ve Gazze'de yaşayan 50 bin İsrailliyi zorla oradan çıkardı. Gidenler bütün altyapılarını bıraktılar. Meyve, sebze, çiçek vs. tedarik ettikleri büyük bir sera altyapısı vardı. Hamas geldi ve bunların hepsini yok etti." Amerikan’ın bu üst düzey dezenformasyonunu çürütmek için tarihten birkaç delil sıralamak yeterli. 1967 Arap-İsrail savaşından 2005 yılına kadar İsrail, uluslararası hukuku ihlal ederek şerit boyunca bir dizi yasa dışı yerleşim inşa etti. Gazze nüfusu, Batı Şeria'daki mevcut duruma benzer şekilde sokağa çıkma yasağı ve hareket kısıtlamalarının devam ettiği bir askerî işgal altına alındı. 2003 yılında, ikinci intifadanın ardından, İsrail Başbakanı Ariel Şaron, 50 bin değil, 9 binİsrailli yerleşimcinintaşınmasını içeren bir ‘Gazze'den ayrılma politikası’ önerdi. Taşınan İsraillilerin her birine 200 bin dolar tazminat ödendi. Bu strateji, İsrail tarafından uluslararası topluma bir iyi niyet göstergesi olarak sunulurken İsraillilere ise başka bir şey olarak satıldı.
...
Siyasilere para yağıyor
AIPAC lobisinin amacı, ABD hükûmetini, müttefiki İsrail ile güçlü, kalıcı ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki yaratacak belirli politikaları yürürlüğe koymaya teşvik etmek ve ikna etmektir. 2012 seçimlerinde AIPAC, ABD'li adayların federal seçim kampanyalarına 15 milyon dolar bağışta bulundu. Bu rakamın 2016 yılında 17 milyon dolara yükseldiği tahmin ediliyor. Aynı yıl Clinton'ın kampanyası da İsrail asıllı Amerikalı milyarder ve siyaset finansörü Haim Saban'dan 10 milyon dolardan fazla bağış aldı. Clinton, Saban'a yazdığı ve basına sızan bir mektupta, özellikle İsrail'i boykot etmek için kampanya yürüten BDS’e yani İsrail'in Filistinlilere uyguladığı baskıya verilen uluslararası desteğin sona erdirilmesi ve İsrail'e uluslararası hukuka uyması için baskı yapılması için çalışan harekete karşı mücadele edeceğini vurgulamıştı.
“Geçen yıl önde gelen Amerikan Yahudi örgütlerinin başkanlarına yazdığım mektupta da belirttiğim gibi, BDS’ye karşı mücadele etmek için birlik olmalıyız. BDS’yi savunanların birçoğu İsrailli bilim adamlarını, entelektüelleri ve hatta öğrencileri şeytanlaştırdı.” diyen Clinton, İsrail lobisine olan bağlılığını pekiştirerek Filistin’i kamuoyunda hedef tahtasına koymuştu. Bu konferansta konuşan tek kişi Clinton değildi. Ardından dönemin başkan yardımcısı Joe Biden da İsrailli finansörüne bağlılığının boyutunu espri havasındaki şu ifadelerle gösterdi: “Geçmiş, bugün ve gelecekteki CEO Howard Khore. Buradaki insanları fotoğraf alanına götürüyordu ve beni çok hızlı götürürmüş gibi davranıyordu. Ben de insanlara endişelenmeyin dedim. O, bana yıllardır emir veriyor (gülüşmeler).”
AYKIRI SESLERE YOĞUN BASKI
Kâr amacı gütmeyen Open Secrets kuruluşuna göre, AIPAC, United Democracy Project gibi İsrail yanlısı misyonlara sahip siyasi eylem komitelerinin kampanya katkıları 1989-2021 yılları arasında 210 milyon dolardan fazladır. Hillary Clinton bu süre zarfında 2 milyon dolardan fazla bağış aldı. Joe Biden, herhangi bir Kongre üyesi arasında en yüksek rakam olan 4 milyon dolardan fazla bağış aldı.
Bugün Biden yönetimi, Gazze'de ateşkes çağrılarına kararlı bir şekilde karşı durmaya devam ederken bu politikası ABD'li seçmenler arasında giderek daha fazla tepki topluyor. Geçtiğimiz haftalarda ABD Kongresi, ateşkes çağrısında bulunan ve Filistin yanlısı eylemlere katılan tek Filistinli temsilci olan Rashida Tlaib'i kınama kararı aldı.
Tlaib yaptığı ateşkes çağrısında "Filistinli ve İsrailli çocukların çığlıkları bana farklı gelmiyor. Anlamadığım şey, Filistinlilerin çığlıklarının size neden farklı geldiği." demişti. Tlaib’i kınama önergesine oy verenlerden 22’si onun kendi partisinin üyeleriydi ve bunlar AIPAC'ten yüz binlerce dolar değerinde kampanya katkısı almıştı.
...
Dünyanın en büyük açık hava hapishanesi
Gazze’den birkaç bin İsrailli’nin ayrılmasının ardından Şaron dikkatini Doğu Kudüs ve Batı Şeria üzerindeki kontrolünü artırmaya odakladı ve yerleşim inşaatlarını hızla artırdı. Bir yıl sonra Filistin'de yapılan seçimlerde Hamas'ın iktidara gelmesiyle birlikte İsrail hava, deniz ve kara ablukası uygulayarak Cameron'ın daha sonra 'dünyanın en büyük açık hava hapishanesi' olarak tanımlayacağı Gazze'ye tüm erişimi kesti.
ABD VE İSRAİL ARASINDAKİ DUYGUSAL RANT
İsrail’in Gazze üzerindeki ablukası 17 yıldır devam ediyor. Eski bir ABD dışişleri bakanı ve İsrail-Filistin çatışması konusunda bir uzman olan Hillary Clinton neden Gazze hakkında bir dizi yanlış bilgiyi dolaşıma sokuyor? Bunu anlamak için İsrail’in ABD yöneticileriyle olan ‘duygusal’ bağına bakmak yeterli. 2016 yılında Donald Trump'a karşı yürüttüğü seçim kampanyası sırasında Clinton, ABD seçim adaylarına bağış yapan bir lobi grubu olan AIPAC (Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi) önünde bir konuşma yaptı: "Birleşik Devletler ve İsrail, ortak düşmanlarımıza karşı galip gelmek ve ortak değerlerimizi ilerletmek için her zamankinden daha yakın, her zamankinden daha güçlü ve her zamankinden daha kararlı olmalıdır. Bu ilişki, her zaman manşetlerin insanları inandırabileceğinden daha güçlü ve daha derin olmuştur."
...
Şıracının şahidi bozacı
İSRAILLI bir gazeteci, Gazze'deki sınırsız saldırının sonuçlarını dehşet içinde izlediğini belirtti ve ABD ile İsrail arasındaki ilişki hakkında şu ifadeleri kullandı: "Bence uluslararası toplum, İsrail'in bir apartheid rejimi olarak milyonlarca insanı baskı altında tutabilmesinde ve hâlâ uluslararası toplumda bir demokrasi olarak görülmesinde kendi rolünü kabul etmelidir. Yeter, artık yeter. Buna daha fazla izin veremeyiz. Gerçek dostlar, arkadaşlarının sarhoş araba kullanmasına izin vermezler. Uzun zamandır güç sarhoşu bir liderliğimiz var. Birilerinin dizginleri eline alması gerekiyor."
SİVİL TEPKİLER ARTIYOR
İsrail, ABD'den gelen siyasi ve askerî desteğe büyük ölçüde bel bağladı ve bunun karşılığında ABD'li siyasetçiler de İsrail lobi gruplarının kampanya bağışlarından faydalandı. Bu durum, siyasi ve kişisel çıkarlar arasında bir yankı odası oluşturdu. Daha birkaç hafta önce 14 milyar dolarlık askerî yardım paketine ezici bir çoğunlukla destek oyu veren ABD’nin İsrail işgalini silahlandırmadan sorumlu milletvekilleri, bunu yaparak müttefiklerini daha da uçurumun kenarına mı ittiler? Gazze'deki yıkımın boyutu giderek artıyor ve üstelik masada henüz bir siyasi çözüm yok. Durum böyleyken ABD’nin rant odaklı İsrail propagandası, tepki toplamaya devam ediyor. Amerikan Kongre binası önünde sayısı binlere varan sivil tepkiler, ABD’li siyasilerin ‘İsrail’in savunma hakkı’ iddiasına en net cevabı veriyor: “Soykırım meşru müdafaa değildir!”
...
Yazının bu bölümünde, İsrail’in sözde kendini savunma hakkı ve Gazze üzerindeki eylemlerine göz atmaya çalıştık. Özellikle Hillary Clinton’ın İsrail’i destekleyen ifadeleri ve bu ifadelerin Gazze’deki gerçek durumla nasıl çeliştiği üzerinde durmak istedik. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı şiddet ve buna karşı uluslararası toplumun tepkilerini, Clinton’ın açıklamaları ışığında değerlendirip Gazze’nin altyapısına yönelik saldırılar ve İsrail’in Hamas’ı suçlama stratejilerini ele aldık.