Analiz-Yorum

Cumhuriyet Dönemi Jön Türkler

Abone Ol

Mehmet Emin Tayan

Günümüzde Anadolu’da Siyonist Global Politika’nın perde arkası çalışmalarını sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşının reel veya sosyal medyada sesini duyurduğu fikirlerinden başlayıp Rothschild’lerin şatosuna kadar uzandığı karmaşık, sistematik bir o kadar da hücresel ağlar ile örülü yapısı mevcuttur.

Bu yapıyı büyük bir kitle maalesef gündem olayları, darbeler, krizler, bölgesel terör olayları gibi kendi içinde değerlendirecek çerçevede okuyor, okutuluyor.

Acilen derin uykuya yatmış sorgulama mekanizmamızı devreye sokup, sormamız gereken yığınla sorunun biriktiğini görmemiz hayati önem taşıyor.

Cumhuriyet dönemi Tapınakçılık faaliyetlerinin köküne giderek meselenin kaynağına uzanıp, bugünün gelişmelerine kronolojik perspektiften bakmanın daha sağlıklı olacağı konusunda sanırım hemfikiriz.

İç politikaya en derin sızma olarak görünen İttihat ve Terakk’nin Jön Türkleri Avrupa’da eğitim alırken çeşitli felsefe ve ideolojiler ile tanışıp masonik faaliyetleri ile Siyonist lobilerin desteğini alarak gelecekte büyük bir imparatorluğun çöküşü için pervasız çalışmalara girerek, milyonlarca insanın hayatını etkileyecek şeytani girişimlerin kuklaları olacaktır.

Bu şeytani harekâtı gören Abdülhamid Han I. Meşrutiyet yönetimine son vererek 33 yıllık bir direnme süreci başlatacaktır. Dönem, istibdat (baskıcı) olarak adlandırılacak bu baskının perde arkası güçlerin planlarına vurduğu ket üzerinden asır geçmesine rağmen tam olarak anlaşılmayacaktır.

623 yıllık imparatorluk tarihini en büyük gelişmelerine son 33 yılında sahip olacak, gelişim ve ülkesel kudretin üretime, üretimin de alt yapıya ihtiyaç duyduğunu gören Abdülhamid birçok proje ve dönemin teknolojisine ülkesine kazandıracak yatırımlar yapacaktır.

İmparatorluğun en büyük talihsizliği, Abdülhamid’in kendi tasarrufu ile Avrupa’da ilimsel ve bilimsel eğitim alıp birikimleri ile vatanına hizmet etmesini beklediği talebelerin Siyonizm ağına düşmesi ve dünya çapında büyük bir güce sahip olmaya başlayan Yahudilerin Filistin topraklarına göz dikerek zaferi İmparatoru düşürerek sağlayabileceği ile mümkün olacağını fark etmesi olacaktı.

Hakan Kağan’ın “İmparatorluğun Son Akşamı” adlı eserinde İstihbaratçı Kuşçubaşı Eşref’in hatıratları doğrultusunda ayrıntılı bir şekilde yıkılışın hazırlanmasını okuyabilirsiniz.

Global Siyonist politika bir yandan Avrupa’da yaşayan Yahudileri Filistin’e göç ettirmenin planlarını yapacak, bir yandan da Filistin’i yurt yapacak girişimleri Selanik Mason Locaları’nda gafil Jön Türkler’e özgürlük yalanlarının morfini ile enjekte edecekti.

Fransız Le Temps gazetesi 1908 yılında İttihat ve Terakkinin azılı masonları olan Binbaşı Niyazi ve Refik Bey ile röportaj yapacak gazetecinin masonluktan nasıl yardım gördüğü sorusuna; Bilhassa manen yardım aldığımız İtalyan Locaları İttihat ve Terakkiye yardımcı oldu ve bizi korudular diye açıklama yapacaktır. Bu cümle çok kilit bir noktaya işaret ediyordu. “Manen yardım ettiler” Klasik bir mason taktiğidir manen yardım etmek. Cüzi maddi destekler ile diplomatik anlamda güçlendirilen örgütler maddi kaynaklarını kendi topraklarını yıkarak milli kasayı şahsi cebe indirme programına dayalı çalışma burada da görülmektedir. Kendi vatanını yıkmak için Doktor Nazım ve arkadaşlarının kıyafet ve kimlik değiştirip kendi topraklarında yıkılışa zemin hazırlamak için yaptıkları faaliyetler Türk insanının tanık olabileceği en vahim ve acı tablolardan birisi olacaktı.

Selanik localarının kapalı kapılarının ardında bir imparatorluk yıkılmış yerine yine kapalı kapılar ardında yapılan gizli anlaşmaların gölgesinde yeni bir devlet kurulacak, Tapınakçı faaliyetlerin destek ve isteği ile aynı hızla toplumsal ıslah ve tahrip odaklı devrimler gölgesinde şoklanmış bir toplum meydana getirilecektir.

Şura-yı Aliyi Osmani/Türkiye Yüksek Şurası, Maşrık-ı Azam-ı Osmani/Türkiye Büyük Maşrıkı adını alarak Anadolu’da kurulan yeni ülkede her şeyde olduğu gibi masonik faaliyet yürüten cemiyetler de bir anda maske değişir gibi yeni isimler tabelalarında yerlerini alacaktır.

Kazım Özalp, Hasan Saka, Akif İyidoğan, Hayri Ürgüplü, Tevfik Rüştü, Mehmet Cemil, Şükrü Kaya, Hasan Menemencioğlu, Mümtaz Tarhan, M. Kemal Öke gibi Milli Mecliste vekillik eden daha birçok isim masonik yapının hizmetkârı olarak Anadolu’da politika ve diplomasiye yön veren isimler olacaktır. Milletvekili, milletin hizmet etmesi için seçtiği, sözcüsü tayin ettiği kişiler tapınakların kapalı kapıları ardındaki şeytani emellere hizmet ediyordu. Üstelik bu emeğin karşılığını yine halkın vergisinden ve cebinden çıkan paralar ile alıyorlardı.

Yıl 1950’yi gösteriyordu, siyasi arenada büyük bir sürpriz yaşandı ve Adnan Menderes toplam oyların %53 gibi bir kısmını alarak iktidar oluyordu. Siyonizm için bu kötü bir sürprizdi. Milli diye bir kelime tutturmuş, üretmekten bahsediyordu. Hemen düğmeye basıldı, çeşitli sebepler ile mitingler, provokatör gösteriler, muhalefet baskıları gibi bugün de parşömen kâğıdından kopyası alınan olaylar silsilesi Menderes’i idama götürecekti. Ardından yapılan konuşmalarda darağacında ayağının altındaki sandalyeye tekme atan Siyonist Global Politika’nın, “Ruslar ile haşhaş işlemeye kalkarsan sonun bu olur” dediğini kimsecikler duymadı.

Bu bize ders olmadı ama Siyonist Global Politika’nın tapınağında yeterli bir ders olduğu kanaatine varılmış olmalı ki Türkiye’yi periyodik darbe ve koalisyon hükümetlerine mahkûm edip, çok zayıfladığı zaman kredilendirip stabil seviyede ölmüyor ama yaşamıyor da pozisyonuna soktular.

Necmettin Erbakan aşırı Siyonizm karşıtlığı ile Turgut Özal açılımları ve Musul’a göz dikmesi ile kendi sonlarını hazırlamış olacaktı.

Medya denilen güç hayatımıza girecek, sağcı, solcu, ulusalcı, liberal vs. maskesi takmış birçok tapınak casusu ekranlarda yerini alacak, her görüşün kendi içinde kabul edilmiş ve değişmez doğrularını avazı çıktığı kadar savunarak cümle aralarına küçük dozlarda enjekte edilen yalanlar ve asıl amaca hizmet eden sübliminal mesajlar ile kafalarda ideolojik görüşler içerisinde yeni fikir kalıpları oluşturulacaktı. Yazının başında belirttiğim gibi sokaktaki vatandaş enjekte edilen fikirleri diline dolayıp Rothschild’lerin şatosuna kadar uzanacak Hücresel Yapının I. Ayağı en küçük hizmetkârı olarak reaksiyon göstermeye başlayacaktır.

Gladyo tarzı yapılanmalar ırk, mezhep, siyasi görüş ayrılıkları gibi kaotik ortam oluşturacak propagandalar ile parçalanıp kutuplaştırılacaktı. Hücresel Yapının II. Ayağı olarak terör ile çözüm arayan gruplar yeşertilecek, bir yandan ürettiği silahları satacak, bir yandan uyuşturucu ve çeşitli kaçakçılık ağı gibi illegal kazançlarına kuryeler sağlamış olacaktı.

Tapınağın en büyük hedeflerinden birisi olan tek ırk, tek din dünyasına sahip olmaktı. Bunun içinde Moon Tarikatı gibi tarikatlar devreye girecek, birçok inançtan kendi konseptini yaratacak şekilde beslenen ortak din şeması ile kitleleri kendine çekecekti. Moon Tarikatının Türkiye Temsilciliğini FETÖ büyük ölçüde üstlenecek Hücresel Yapının III. Ayağı olacaktı. Bütün faaliyetleri tam bir gizlilik içinde, tabanda toplumun her kesimine hitap eden gönüllerin fatihi bir kurumken tavanda Rothschild’ler ile arasında sadece CIA isimli bir perde olan, her türlü illegal itenin baronu ve anti siyasi boyuttan siyasetin merkezini yönetmeye kadir olmuş bir güç pozisyonuna getirilecek, uzun yıllar hem inanç istismarlığı ve inançta tahribata dayalı çalışmalar yapacak, hem hesabı tutulamayacak kadar büyük para akışını tahrip ettiği insanlardan bağış olarak toplayacak, hem de politik, bürokratik, askeri alanlarda en kilit noktalarda sırtından vurmak için hep bir adım gerideki kişi olarak görev alacaktır. Topyekûn saldıran terör örgütlerinden canlı bombalara, iktidar ve muhalefet partilerin en önemli vekillerinden askeri ve istihbarati alanlara kadar her yerde Rothschild kararlarını uygulayan yeri geldiği zaman ekonomik destekler sunan ülke üstü, Özellikle Ortadoğu ve Türk cumhuriyetlerde yaptığı CIA şubesi çalışmalar ile bölge üstü güç haline getirilmiştir. Üstelik bu gücün insani ihtiyacını asgari ücretlere çalışan havarilerden seçip küfelerinde hizmet diye bin bir ihaneti soydaş ve dindaşlarına uygulamışlardı.

Görevini uzun yıllar devam ettirecek olan FETÖ 2007’den sonra mevcut hükümet ve başbakandan büyük bir darbe yedikten sonra gardını düşürüp maske altındaki Rothschild’i gösterecektir.

Peki, bu nasıl olmuştu? Gardını düşürecek kadar umarsız saldırı niçindi? Bu defa yine aynı şey olmuş,  Menderes’in milli üretim, altyapı, yatırım gibi söylemleri tekrarlanmış, klasik yollardan sonuca gitme işlemi hüsrana uğramış ve FETÖ son hamlede yıkılmayı göze alacak kadar gardını indirip yıkma teşebbüsüne girip hüsran ile dizleri üzerine kapaklanacaktı. Bu kapaklanma Rothschild’lerin de Türkiye’de kapaklanması riskini taşıyordu. Devreye giren; Rahmi Koç altyapıya harcana paraları eleştiriyor, TUSİAD Avrupa’ya teslim olun çağrısı yapıyor, Tapınağın karşı çıktığı gelişmeleri meydanlar ve medyada yevmiyeli militanlar dile getiriyordu.

Bu gelişmelerin arasında patlatılan canlı bombalar, sınır içi ve dışı terör saldırıları, Batı Parlamentolarının tutumları ve gündemi sallayan her gelişme Hücresel Yapının IV. Ayağı olarak birbirine hücresel yapı ile Rothschild-Siyonist Global Politika-CIA-FETÖ kanalından gelip ağın farklı kollarına dağılıyor.

Artık Siyonizm’in karanlık tapınağına selam çakanlar değil milli bütünlüğü ve milli üretimi ile şahlanan Anadolu insanları bölgenin mevsimini belirliyor. Avrasya dengesinin güçlenmesi Batının sonunu hazırlarken Siyonizm tapınaklarını Çin’e taşıyor.

Bu hücresel yapının oyunlarını bütün olarak görmeyi kitlesel bazda başardığımız zaman zafer bizim, mağlubiyet fitnenin olacaktır.

Mehmet Emin Tayan