Türkiye düşmanlıklarını Erdoğan üzerinden perdelemeye çalışan Batı basının bir tek amacı var; o da Müslüman bir ülkenin kendi ayakları üzerinde duracak seviyeye ulaşmasının önüne geçmek.
Muhammed Şimşek/Analiz
Son birkaç yüzyıldır Batı’nın türlü siyasi, istihbarî, ekonomik, sosyal, tarihi ve kültürel operasyonlarına maruz kalan Türkiye’de bu operasyonların en büyük ayağını hep medya oluşturdu. Her seçim öncesi Batı’nın devreye soktuğu fitne mutfağına dönüşmüş medya organları, 24 Haziran’da seçim atmosferine girer girmez yine Erdoğan’ı ve onun şahsında Türkiye’yi hedef almaya başladı. Özellikle erken seçim takviminin açıklanmasına yoğun bir şekilde gelen ilk tepkilerdeki eleştirel dilin hızla saldırı ve hakarete dönüşmesi Batı medyasının gittikçe hırçınlaştığını gösterdi. Öfkelerinin yansıdığı manşetleri Türkçe atmaya kadar varan bu çirkin tavırlarını seçim yaklaştıkça hangi boyuta taşıyacaklarını kestirmek dahi mümkün değil.
TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ EŞİĞİ ÇEKEMİYORLAR
Bugün Türkiye’nin siyasi tarihine bakıldığında 1923’ten bu yana yani Cumhuriyet’in ilan edildiği günden bugüne ülkenin önün açan sistemsel değişimlerin ilik 14 Mayıs 1950’de gerçekleşmişti. Türkiye bu tarihte tek parti döneminden çıkarak çoğulcu bir siyasal ortama kavuşmuştu. Türkiye’nin demokrasisini güçlendirerek halk iradesini birincil güç haline getirecek olan 16 Nisan 2017 referandumunda “evet” oylarıyla kabul edilen ikinci değişim 24 Haziran’da gerçekleşecek. Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilirken bölgesel bir güç olmaktan çıkarak küresel bir güce ulaşma yolunda ilerleyen Türkiye’nin daha fazla büyümesini istemeyen Batı, işte bu değişimi hedef alıyor.
Öyle ki bu seçimle birlikte Türkiye tamamıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçmiş olacak ve kuvvetler ayrılığı ilkesi çok daha etkin bir şekilde uygulanmaya başlanacak. Bu da bugüne kadar Türkiye’nin ayağına vurulan bürokratik oligarşi prangalarını söküp atacak. Türkiye’nin prangalarından kurtulmasını çekemeyen Batı medyası, bu değişimi türlü algı operasyonlarıyla zihinlerde şeytanlaştırma çabası içine giriyor.
YENİ TÜRKİYE’Yİ BOĞMAK İSTİYORLAR
Batı medyasının sürekli olarak gazete manşetlerinde ve dergi kapaklarında hedefe koydukları isim ise AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan… Çünkü arkasına aldığı toplumsal destekle Türkiye’nin geleceğini inşa edecek yepyeni bir sistem var ortada ve bu sistem sayesinde Türkiye’nin gerçekleştireceği projelerle kazanacağı etkin olma gücünü kendilerinin felaketi sayıyorlar. Bu yönüyle projeleri ve devasa hedefleriyle kendine yeni bir sistem kurarak güçlenecek olan yeni Türkiye’yi boğmaya çalışıyorlar.
Yaptıkları haberlere bakıldığında hiçbir analitik düşünce, sentez ve gerçekçi veri içermediği gibi kısır tartışmaların ve dar alanda paslaşmaların netice verdiği düşmanlık ve dolayısıyla boyuna çarpıtma terminolojisi dikkat çekiyor. Özellikle Türkiye’nin terörle mücadelesi Kürtler’e açılmış bir savaş gibi gösteriliyor. FETÖ ile mücadelede attığı adımların aksine tavır sergilenirken FETÖ’ye adeta koruma kalkanı oluyorlar. Dahası Türkiye’nin ekonomik sahada kayba maruz kalması ve piyasaların sekteye uğraması için her türlü medya operasyonunu yapmaktan geri durmuyorlar. Çünkü büyük Türkiye saplantıları onları doğruları anlatmaktan alıkoyuyor.
DURMADAN ERDOĞAN’I KARALIYORLAR
Batı medyasının 24 Haziran seçim süreciyle ilgili yayınları, bütün bu anlattıklarımızı fazlasıyla örneklendiriyor. Hatırlanacağı üzere MHP lideri Devlet Bahçeli ile görüşmesinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Nisan’da erken seçim tarihini açıklamıştı. Fransızların önde gelen Le Monde gazetesi bu açıklamayı “Erdoğan kendi iktidarını korumak için seçim ilan etti” başlığıyla duyurdu. İngiltere’nin Guardian adlı gazetesi yazarı Simon Tisdall bütün bir Avrupalıların dilinden düşürmediği diktatör vurgusuna sarılarak seçimle birlikte güya “Erdoğan’ın diktatörler kulübündeki yerini garantileyeceği” hezeyanını dile getirerek doğrudan halkın oylarıyla göreve gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır’ın darbeci lideri Abdülfettah Sisi’yi aynı kefeye koydu.
Batı’daki algıya oynayan haberler bu kadarla sınırlı değil. Zira ABD medyasında da manzara aynı… Öyle ki New York Times’da yer alan ifadelerde Erdoğan’ın sözde hem muhalefeti zaafa uğratmak hem de bir an evvel başkanlık koltuğuna oturmak gayesiyle seçimi erkene aldığı yorumu zihinlere işleniyor. Bu yorumlarını bir yandan da artık klişeye dönüşen ülkenin otokratikleştiği iddialarıyla süslüyorlar.
Bütün bir Batı medyasının Erdoğan konusunda ağız birliği yapmışçasına bir tablo çizdiği süreçte benzer söylemleri İngiliz The Daily Telegraph gazetesinde görmek de mümkün. Dahası Erdoğan’ı hedef alan Wall Street Journal da erken seçim kararının ekonomik büyüme trendinden faydalanmak için yapıldığı yorumuyla haber yaptı.
16 YILDIR BUNU YAPIYORLAR
Erdoğan düşmanlığı üzerine kurulu yayınlar elbette ki yeni değil. Çünkü yola çıktığı ilk günden bu yana Batı’nın ve medyasının geçmişten tevarüs eden korkularını depreştirdiği için Erdoğan karşıtlığı, başta da belirttiğimiz üzere bir saplantıya dönüşmüş durumda. Öyle ki ta 90’lı yıllarda Erdoğan’ın siyaset yaptığı Refah Partisi de bütün bir camia olarak Batı’nın nefret yüklü söylemlerinin odağındaydı. 28 Şubat sürecinde Refah Partisi’nin iktidardan indirilmesi ve Erdoğan’ın sırf şiir okudu diye cezaevine gönderilmesine varıncaya kadar ki süreçte dahi aynı Batı zihniyetinin destek verdiği medya rol üstlenmişti. Takvimler Erdoğan’ın liderliğinde AK Parti’nin kurulduğu 3 Kasım 2002’yi göstermesinden bu yana geçen 16 yıllık süreçte ise Batı medyası her dönem kendi menfaatlerine uyumlu gördüğü dönemler bir kenara bırakılırsa sürekli olarak nefret kustu. Bununla birlikte pozitif bakış açısı sergiledikleri dönemlerde dahi Erdoğan’ı ve onun şahsı üzerinden Türkiye’yi tehdit etmekten de geri durmadı.
BATI MEDYASININ ASIL AMACI
Manşetlere taşınan Erdoğan düşmanlığıyla esasında bir Türkiye düşmanlığı perdeleniyor. Böylece iç dünyalarındaki hasatlıklı ruh halinin ürünü saldırılarını meşrulaştırırlarken asıl hedeflerine; yani Türkiye’ye zarar verme amacına ulaşmış oluyorlar.
Bugün birçok tarihçi ve sosyologun da üzerinde hem fikir olduğu üzere Batı’ya özgü bu kurnazlığın izleri biraz gerilere gidildiğinde kendini Sultan İkinci Abdülhamit Han döneminde de gösterdiği anlaşılır. Çünkü Batı’nın yine o dönemde bugünkünden farksız olarak Sultan İkinci Abdülhamit Han’ın adını sinsi emellerini gizlemekte kullandığı bugün tarihi vesikalarla ortada.