Analiz-Yorum

Bağış yoksa gasp var

Abone Ol

Ulusal Baklagil Konseyi Başkanı ve iş adamı Mahmut Arslan, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının bağış taleplerini kabul etmediği için isimsiz bir ihbar mektubuyla kendisine ve ailesine kumpas kurulduğunu belirterek, “Ben, bu yapının ilk mağdurlarından birisiyim. Mal varlığıma el koymaları 1,5 yıl sonra kaldırıldı ama daha sonra bankalar el koydu. Bu sürede duran firmalarımız nedeniyle bin 800 işçinin işine son vermek zorunda kaldık. Sistemimiz tamamıyla tarumar oldu.” dedi.

Çukurova bölgesinin en büyük ihracatçılarından olduğu için paralel yapı tarafından hedef alındığını ifade eden Arslan, FETÖ mensuplarının kendisiyle ilk olarak okul ve yurt yapması için irtibata geçtiğini söyledi.

Arslan, bu tür bağışları devlete yapmak istediği için talebe olumsuz yanıt verdiğini dile getirerek, şunları söyledi:

“Onlara bağışlamak yerine Mersin’in en güzel okullarından olan, 32 derslikli, şu anda da bine yakın öğrencisi olan bir anadolu lisesini açarak, Milli Eğitim Bakanlığına bağışladık. Üniversiteye bir hastane yaparak, yine bağışladık. Daha sonra bulunduğum bölgedeki insanlar özellikle bayram ve cuma namazlarında sıkıntı çekiyorlar diye cami yaptırdık. Tabii bunların yanı sıra sağlık ocağı gibi çok sayıda toplumun ihtiyacı olan projeler yaptık.”

FETÖ’nün, bağış alamadığı için kendisine zarar vermek üzere harekete geçtiğini aktaran Arslan, 2011 yılında ortaya çıkan isimsiz bir ihbar mektubuyla bütün mal varlığına el konulmasıyla devam edecek bir sürecin ilk adımının atıldığını belirtti.

“İFADEYE ÇAĞRILMADAN MALLARIMA EL KOYULDU”

Arslan, ihbar mektubu üzerine, o dönemde Mersin’de görev yapan savcı Mehmet Yazıcı tarafından hakkında soruşturma açıldığını, kamuoyunda “Kozmik oda” olarak bilinen Genelkurmay Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında arama yapan hakimlerden Halil İbrahim Kütük’ün de mallarına el konulmasına karar verdiğini anlattı. Arslan, görevlerinden alınan iki ismin de tutuklu bulunduğuna dikkati çekti.

Soruşturma aşamasında kendisine haber verilmediğini söyleyen Arslan, şöyle dedi:

“Ailemin bütün şahsi mal varlıklarına, firmalardaki hesaplarına, aynı zamanda firmalardaki ortaklık paylarına el konuldu. İfade vermek için çağrılmadım, olanlardan haberim bile yoktu. Bir gün, bankadan aradılar ve mahkeme tarafından hesaplarımın bloke edildiğini söylediler. Bana haber bile vermeden bütün mal varlığıma el koydular. İstanbul’da petrol istasyonlarımız vardı, bin 800 insan çalışıyordu. Orada yine yüzlerce çalışanın olduğu inşaat firmalarım vardı. Hepsi de kentin önemli yerlerindeydi. Bir tanesinde şu an 2 bin tane konut yapıyorlar. Buralara haberim olmadan el koyuldu. Bunları bankadan işitiyorsun. Peki yargılama ne oldu? Beni şu ana kadar da yargılamadılar bile.”

Kendisine kurulduğunu ileri sürdüğü kumpas nedeniyle büyük zarara uğradığını ifade eden Arslan, “Ben, bu yapının ilk mağdurlarından birisiyim. Mal varlığıma el koymaları 1,5 yıl sonra kaldırıldı ama daha sonra bankalar el koydu. Bu sürede duran firmalarımız nedeniyle bin 800 işçinin işine son vermek zorunda kaldık. Sistemimiz tamamıyla tarumar oldu. Ben, yaklaşık 450 milyon dolar zarara uğradım. Binlerce aile de mağdur oldu. Hangi iş adamı olursa olsun, bu kadar malına el koyulursa batar. Ama ben, Allah’a çok şükür ayakta kaldım.” dedi.

“SEVİNÇLİYİM ÇÜNKÜ TÜRKİYE KURTULDU”

Maddi ve manevi zarara uğrasa da Türkiye’nin bu yapıdan temizlenmeye başlaması nedeniyle sevinçli olduğuna işaret eden Arslan, “Şahsi servetimi kaybettim ama sevinçliyim çünkü Türkiye Cumhuriyeti kurtuldu.” ifadesini kullandı.

Arslan, FETÖ’nün, çok tehlikeli bir örgüt olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

“Sayın Cumhurbaşkanımız da paralel yapıyla ilgili tepkisini ortaya koymasına rağmen, bazı kesimler tarafından yapının çok abartıldığı söylendi ama darbe girişimiyle beraber Türk halkı, Türkiye’deki siyasi partiler, kamu kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları anladı. O nedenle Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifiyle halk meydanlara dökülerek bu darbeyi önlediler. İnanın, çok hayırlı oldu. Bunlar darbeyle temizlenmeseydi 17-25 Aralık’tan sonra kalacaklardı. Şimdi bunların hainliğini, bunların IŞİD’den farklı olmadığını Türk halkı, siyasi partiler, herkes biliyor.”