Analiz-Yorum

“15 Temmuz sonrası kriz bekleyenler hüsrana uğradı”

Abone Ol

Hüseyin Hilmi Akkaş / Diriliş Postası

Dış ve iç mihrakların topyekün saldırıyla ülkemizde yaşanan sıkıntılara rağmen ekonomimizde iyileşmenin devam etmesi tüketiciyi sevindirirken iç piyasada hareketliliği artırdı. Ekonomi Bakanı Naci Ağbal gazetelerin ekonomi müdürleri ile bir araya geldiği toplantıda “16 Nisan sadece anayasa değişikliği reformunun yapıldığı bir hadise olmaktan öte, ekonomide de bana göre bir milat” sözlerinin ardından “15 Temmuz darbe girişimi sonrası oluşan belirsizliklerin, sıkıntıların, siyasi gerilimlerin, tansiyonun, her şeyin bittiği ve artık herkesin normal bir şekilde ekonomiye yavaş yavaş odaklandığı bir dönem ve bu dönemde de arka arkaya göstergeler güzel gelmeye başladı” diyerek ekonomide yaşanan iyileşmenin altını çizdi. Son dönemde ekonomideki beklentiler hakkında bilgi veren Bakan Ağbal Ekonominin ana can damarının beklentiler olduğunu, beklentilerin olumlu yönde ilerlemesi ile tüketicinin cebindeki parayı harcamaya başlayacağını ve bunun da yatırımın önünü açacağının altını çizdi. “Dolayısıyla beklentilerle ekonomik göstergeler arasındaki büyük bir ilişki var. Ve ekonomik beklentiler Ocak-Şubat’tan itibaren yavaş yavaş toparlamaya başladıktan sonra, özellikle Mart’tan itibaren yavaş yavaş üretim tarafında, ekonominin arz tarafında güzel rakamlar gelmeye başladı” diyen Ekonomi Bakanı Ağbal, bilgilendirmesine şu sözleriyle devam etti

Ekonomimiz iyileşti

“Şimdi bakıyorum ben ekonomideki iyileşme sektörel yayılım olarak, yani genişlik olarak sektör sektör yayılıyor. Mesela şöyle bir gösterge açıklıyoruz; Kapasite kullanım oranı, en çok açıklanan veri küresel kriz sonrası, yani 2009 sonrası en iyi rakam, dolayısıyla ekonomideki toparlamanın üretim tarafında ne kadar kuvvetli olduğunu gösteren önemli bir gösterge. İşte sanayi üretim endeksi son 8 aydır sürekli artıyor, işte 2014 Mayıs ayından bu yana en iyi rakam diyebiliyoruz. Yani burada geçmişle mukayese ettiğimiz zaman 15 Temmuz’a döndük mü demiyoruz, 15 Temmuz’u da aşan bir periyotta ekonomide güzel rakamlar geliyor. O açıdan bunu son derece önemsiyorum.”

KREDİ RAKAMLARINDA İYİLEŞME NASİPSE DEVAM EDECEK

15 Temmuz 2016’da yaşanan FETÖ hain kalkışmasının ardından ülkemizde yaşanması beklenen krizin Kasım ve Aralık aylarında üst seviyelere çıktığını söyleyen Ağbal, “Banka kredi gelişmelerinde son derece olumlu gelişmeler var. Hatırlayın, 2017’ye girerken 2016 Kasım ve Aralık aylarında Türk bankacılık sistemiyle ilgili son derece karamsar bir beklenti vardı. Özellikle Türk bankalarıyla ilgili yazılan analiz raporlarında özellikle öz kaynak kârlılığının azalacağı, kredi hacmindeki daralmanın bu 15 Temmuz darbe girişimi sonrası dönemin etkileriyle daha daralacağı, finansmana erişimde 2017 yılının ciddi bir Türkiye ekonomisinin test olacağı, özellikle büyük merkez bankalarının parasal sıkılaşmayı artırmasıyla birlikte gelişmekte olan ülkelerde kırılganlığı en fazla olan ülke olarak Türkiye’nin özellikle bankacılık sektörü üzerinde ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya geleceğini konuştuk. Ama bakın şimdi ne konuşuyoruz?

Ekonominin kredi tarafında rakamlar iyi, bu 3’üncü çeyreğe kadar bana göre böyle gitmeye devam edecek” dedi.

Güç dengeleri değişiyor

“Hatırlayın, küresel krizden önce, 2006-2007 yılları küreselleşmenin kutsandığı yıllarda, liberalleşmenin, açık ekonominin, küreselleşmenin bütün herkese, sadece gelişmiş ülkelere değil, gelişmekte olan ülkelere çok ciddi anlamda refah getireceğini konuşuyorduk” diyen Ağbal şuan durumun değiştiğini ve korumacılığın öne çıktığını aktararak ‘Şimdi ne konuşuyoruz? Korumacılığı konuşuyoruz. Korumacılığı kim konuşuyor? Gelişmiş ülkeler konuşuyor. Yani kanaatimce ciddi anlamda bir tarihsel dönüşümü yaşıyoruz. Yani güç dengeleri tarihsel bir döngü içerisinde Batıdan Doğuya doğru bir eksen kayması içerisinde. Yani 1980’lerde, 1990’larda Çin bir ülke ve devlet olarak herhalde bizim gözümüzde, ucuz, standart dışı ürünlerin üretildiği kapalı bir ülkeydi, şu anda Çin 2050-2100 geldiğinde dünyanın bir numaralı ekonomik gücü olacak ve Çin’in ihracat ettiği ürünlerin teknolojik seviyesi 1990’lardan çok farklı olarak yüksek teknoloji ürünleri ihraç eden bir ülke konumuna gelecek. Çin, Hindistan, Endonezya, Türkiye, bu arada Brezilya çok ciddi anlamda önümüzdeki süreçte dünya ekonomisinden daha fazla pay alırken, Avrupa ekonomilerinin dünya ekonomisindeki aldıkları pay gittikçe daralacak, hem nüfus olarak azalacaklar, hem de ekonomik olarak azalacaklar” sözleriyle dünya ekonomisinde değişen stratejinin altını çizdi.

Turizmde riskler var

“İhracatta çok iyi gidiyoruz, ama bunun sürdürülebilirliği ve kalıcılığı konusu önemli bir test. Yani özellikle otomotiv sektöründe oluşan ciddi artış tabi Avrupa pazarındaki gelişmelere bağlı, o açıdan ihracat tarafında kısa vadede dikkatli izlenmesi gerekiyor. Turizm tarafında bir toparlanma var ama, istediğimiz düzeyde değil, yani zaman alacak. Turizmde bir kere aşağıya gittiğiniz zaman aynı hızla yukarıya gelemiyorsunuz, dolayısıyla bir yılda çok hızlı inip 2 yılda, 3 yılda ancak toparlayabiliyorsunuz. Burada Avrupa turizm pazarında risklerimiz var, bu jeopolitik gerginlikler, siyasi gerginlikler doğrudan doğruya tabi turist sayısını, turizm piyasasını etkiliyor, bu önemli bir risk”

Açık yüzde 2’yi geçmez

“Bütçe açıklarının yönetimi önemli bir risk, yani burada Maliye olarak özellikle bütçe açığının belirli bir seviyede tutulması konusunda özel bir gayretimiz var. Yine bugün söyledim, yani bizim 2017 yılına ilişkin yılbaşında beklediğimiz bütçe açığı yüzde 1,6 idi, ama gerek ekonomiyle ilgili aldığımız tedbirler, gerek yine kamu harcamaları üzerinde baskı oluşturan diğer faktörlerle birlikte bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 2 civarında, hemen altı, hemen üstü diyorum, yani yüzde 2.5 demiyorum, yüzde 2.1 diyorum, yüzde 1.9 diyorum, bu baz senaryo. Ama burada bütün gayretimizle bunun yüzde 2’nin altında bir seviyede sonuçlanmasını da Maliye Bakanı olarak önemsiyorum açıkçası”

VERGİ ARTIŞI YAPMAYI DÜŞÜNMÜYORUZ

Bütçeyle ilgili bu hedefe varmak için vergi artışlarını asla kullanmayacağız diyen Ağbal bu düşüncenin iki temel şartı olduğunu ifade etti.

1- Enflasyonla mücadele konusu son derece önemli. Merkez Bankasının enflasyonla mücadelesine maliye politikası kanalında özellikle fiyat artışlarına neden olan vergi artışları yapmayarak destek olacağız. Hatırlarsanız tütünde mesela pas geçtik, zam yapmadık. Dolayısıyla ikinci yarıda da herhangi bir şekilde bir vergi artışı yapmayacağız.

2- Özellikle ekonomik aktiviteleri daraltacak mahiyette dolaylı vergilerde artış yapmak istemiyoruz. Yani ekonominin yukarı yönlü gitmeye başladığı bir süreçte bizim bütçe geliri elde etmek amacıyla üretim üzerinde, yatırım üzerinde maliyet oluşturacak veya harcamaları aşağı çekecek bir tedbir uygulamamamız lazım.

Burada yapmamız gereken, daha çok gelir tarafından gelirin toplanması konusunda daha gayretli olacağız, bu konuda imkânlarımız var. Bir yeniden yapılandırma kanunu yaptık, bu kanunun önümüzdeki aylarda taksit ödemeleri gelecek, yani bütçedeki koyduğumuz yılın başında 1,5 milyar lira bütçede öngörmüştük, 1,5 milyar lira, şu ana kadar gelen rakam 5,5 milyar liraya geldi, dolayısıyla 4 milyar lira bugün itibarıyla bütçe geliri hedefi bakımından üzerindeyiz. Önümüzdeki aylarda özellikle yeniden yapılandırma taksitlerinin tahsil edilmesinde vatandaşlarımızda oluşturacağımız güçlü bir iletişimle bu taksitlerin alınmasını sağlayacağız. Burada ben tahmin ediyorum 8-9 milyar liraya kadar burada çıkabiliriz, o kanaldan ciddi anlamda bütçenin gelir tarafına destek sağlayacağız.

Özelleştirme uygulamalarına yoğunlaştık, şu anda ilanda olan hidroelektrik santralleri var, bir kısım liman özelleştirmeleri var, yine gayrimenkul özelleştirmeleri var, bir de özelleştirme portföyünde bulunan bir kısım şirketlerin hisse senetlerinin satışı var. Dolayısıyla özelleştirme kanalında da normalde yılın başında 13 milyar liralık bir bütçe hedefimiz vardı, şu anda ki baz senaryoda bu 10 milyar civarında tahmin ediyoruz. Ama şu anda biz bunu ikinci yarıda özellikle yoğun bir gayretle, yoğun bir çabayla bu baz senaryodakinden daha fazla, yani 13 milyar liraya doğru yukarıya çekemeye çalışıyoruz. yine enflasyona neden olmayacak, fiyat ayarlamalarına neden olmayacak gelir sağlayacak birtakım çalışmalarımız olacak. Bu da ekonomiyi aslında bir taraftan itici güç verecek, ama bir taraftan da kamu gelirlerine ilave destek sağlayacak, öyle bir çalışmamız var.

Vergiler artmayacak

Enflasyonla mücadele konusu son derece hassas bir şekilde önemsediklerini söyleyen Ekonomi Bakanı Ağbal, “Merkez Bankasının enflasyonla mücadelesine maliye politikası kanalında özellikle fiyat artışlarına neden olan vergi artışları yapmayarak destek olacağız. Hatırlarsanız tütünde mesela pas geçtik, zam yapmadık. Dolayısıyla ikinci yarıda da herhangi bir şekilde bir vergi artışı yapmayacağız” diyerek vatandaşa sevindirici haberi verdi.

“2030 ve 2050’yi doğru okumak lazım”

Ekonomi Bakanı Ağbal gazetelerin ekonomi müdürleri ile yaptığı toplantının devamında şu açıklamalara yer verdi.

‘1980’lerin, 90’ların ekonomik ve jeopolitik realitelerine bakarak 2030’u okursak çok yanlış yaparız, 2050’yi okuyamayız yani. Karşımızda yepyeni bir Doğu gerçeği var, Uzakdoğu gerçeği var. Türkiye’nin bu anlamda ekonomik çıkarlarının orta ve uzun vadede çok daha farklı noktalarda da konumlanması lazım.