Ağır adımlarla minbere çıkıyor Rıdvan Hoca. Bekliyorlar ki hutbe okuyacak. “Aziz cemaat,” diye başlıyor, derin kederin zarfından çıkardığı kelimeler vurduğu yerden toz kaldıracaktır, tarihi yeniden yazacaktır. Esaretin arzından istiklâlin semasına yükselecektir cemaat:  “Aziz cemaat,” diye yeniler hitabını, “Kalesinde düşman bayrağı dalgalanan bir millet hürriyetini kaybetmiştir. Hürriyet olmayan yerde ise cuma namazı kılınmaz.”

Hepimizin çok iyi bildiği bu hatırlatmayla başlar Maraş’ın kurtuluşu. Kahramanlığı alev alır Maraşlıların. Canlar pahasına, cuma namazı kılınabilecek hale getirilir Maraş. Secdeler secde olur. Kıble sahihleşir. Çünkü hürriyet imanın ve İslam’ın şartıdır.

Diyanet İşleri Başkanımız muhterem Ali Erbaş’adır sözüm.  Onun şahsında cümle din gönüllülerine. Minberi Rıdvan Hocaların kederli gönlünü çıkaralım. Kısa olsun, birkaç cümlelik olsun ama ümitle camiye koşan, sabırla hocanın diyeceğine odaklanan cemaat eli boş dönmesin.

Laf olsun diye okunan, görev gereği tekrarlanan hutbeler adam etmez bizi. Boynumuzu dünyanın zincirlerinden kurtaracak gönül sözleriyle dokunsun hatip bize. 15 Temmuz gecesi, tankın karşısında denen “Allahu ekber’lerin sahici sesini isteriz müezzinimizden. Yırtıp geçsin dünyanın sahte gömleğini “Lâ ilâhe illallah”lar. Siliversin zorba mütekebbirlerinin cazgırlıklarını “Allah büyüktür!” nidası. Ümit indirsin bize “Eşhedü…”/“Şahitlik ederim ki…” kavlinin varisi olma şerefi. “Ey insanlar, siz Âdem’in evladısınız, Âdem ise topraktandır!” sadeliğine insin Peygamber makamının hitabı, tortularından arınsın hutbe metinleri.

Gönlümüzün kalesine dikilmiş ırkçılık bayrağını indirip kardeşliği sancaklaştıracak hitaplar isteriz. “Arap’ın Acem’e üstünlüğü yoktur” sözüyle geçiştirilen Veda Hutbesi’nin en kritik cümlesini, “Türk’ün Kürt’e üstünlüğü yoktur” can yakıcılığında söyleyin bize.  Kürtçe okunan hutbede de “Kürt’ün Türk’e üstünlüğü yoktur!” gerçeğine azmetsin gönüller.

Lütfen, muhterem başkanım, suya sabuna dokunalım. Vakit kaybediyoruz. Sonsuzluk elimizden kayıp gidiyor. Canını dişine takmış, sözlerinin bedelini ödemiş, kalpte demlenmiş hakikat usarelerinin merhametin tesbihine dizildiği hutbelere, vaazlara ihtiyacımız var. Bastırın şu tele-vaizlerin kaba gürültülerini. Şefkat yüklü hikmet sözlerine susadık. Vahyin gölgesinde teskin edin telaşlı gönülleri. Hazreti Peygamber’in[asm] ışıltılı tebessümlerinde ağırlayın şaşırmış yürekleri.

15 Temmuz’u var etmiş bu millet, resmi ağızlara kurban edilmiş, içindeki k/özü soğumuş, artık küllenmiş tekrarlardan fazlasını hak ediyor. Diri, duru, doğru konuşan, yürekten dökülen sözler istiyoruz.

Unutturmayın, minber, özgürlük peygamberinden emanettir bize. Orada iddialı sözler edilmez, kendi vicdanının sızısından ilham alan, kendi hata edebilirliğini herkesten önce gören, kendisini ölüme ve günaha herkes kadar yakın olduğunu kabul eden yaralı insan konuşur.

Köz halindeki kahramanlığı alevlendirecek dertlilerindir o makam…

Bir de şu… ‘Bayram’ günümüz ya Cuma; tatil günümüz değil! İzin verin de, cuma namazı da bayram namazımız gibi olsun. Aziz Peygamberimizin[asm] üzerine titrediği musalla geleneğini sürdürelim. Ailecek gelelim cumaya. Kadınlara yer açılsın, çocuklar da cıvıldasın. Rengârenk olsun her caminin içi, önü, avlusu. Öyle soğuk, öyle resmî kalmasın bayramımız.