1699 Karlofça anlaşmasından 1909 31 Mart darbesine kadar devam eden 2 asırda, sırasıyla Papa’nın öncülüğündeki Haçlılar, İngiliz ve Fransızların başını çektiği emperyalistler,  güneşi görmeyi hayal eden Ruslar, dünyayı para ağıyla saran Siyonistler “İntikam” yeminiyle, adaletsiz, kan ve göz yaşıyla dolu, köle sistemini inşa etmek amacıyla defalarca “Yerli” gavurları satın alarak, müstemleke aydınların rüzgarıyla isyan başlattılar, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa” gibi, Şerif Hüseyin gibi, Patrona Halil gibi,  yetmedi Millet-i Sadıkaları devlet vaadiyle üstümüze sürdüler. Baktılar ki bu hamleler sadece zayıflatıyor, çünkü Osmanlı tebası  bir, Ümmet beraber.  Sonrasında Kırım’ı, 93 Harbini tezgahladılar gördüler ki koca adam artık iyice hastalanmış, son hamle 1. Dünya savaşı ve devamındaki işgaller oldu ama milletimiz aklından önce imanıyla, İslami şuuruyla küffara geçit vermedi, çok şükür bayrağımın ilelebet dalgalanacak, minareler Ezan-ı Muhammed’siz kalmayacak.

Ruhsal işgale geçiş

210 yıllık kanlı serüvenin, dönüm noktası 1839 Tanzimat Fermanı’dır. Gayri Müslümlerin, Müslüman tebası ile eş seviyede kabul edilmesi formalite icabıdır, çünkü Şeriat devleti olan Osmanlı’da millet arası adaletsizlik yoktu ve hiç olmadı.  Mustafa Reşit Paşa’nın düzmece fermanı, Osmanlı’ya çok fitne soktu,  günler, haftaları, aylar yılları kovaladıkça milleti bölecek, devleti yıkıma götürecek onlarca fikir akımı girdi aklımıza bir ok gibi.  1839’a kadar bedensel işgali düşünen Batı, o tarihten itibaren Batıcılık, meşrutiyet, demokrasi ve milliyetçilik diyerek Ruhsal işgal safhasına geçti.  Meşrutiyetçiler, Halife katletti, Yahudi dönmeleri 93 harbide Rusları Yeşilköy’e getirtti ve her birinin adı özgürlük oldu.  1909 31 Mart vakasının sloganı da özgürlüktü ve 5 milyon km2 imparatorluğu bozuk para gibi harcadılar. Batı bizim itikadımızı bozdu, kardeşlik hukuku tarihe karıştı, mücadele etmek, direnmek kavramları yerine “Anlaşma”ya  ikna ettiler bizi.  Popüler kültür ve  sekülerizm ile kuşattılar dört bir yanımızı. Dinimizden, hedeflerimizden kopardılar Ümmeti.  Kısaca,  İslam dünyasını Ruhsal işgallerle pembe rüyalara soktular.  

Ne zaman uyanacağız?

Bugün Suriye, Irak, Yemen, Libya fiilen işgal altında.  Kalbimizle kızmaktan başka ne yapabiliyoruz?  İran safavi  hayaliyle yanıp tutuşurken, Suud İran’ı durdurmaya çalışırken, Türkiye terörle oyalanırken ümmetin bu hali kaçılmaz değil mi?  Hakikaten katilimize aşık maktülleriz her birimiz. Halbuki Rabbimiz buyurmuştu,  “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” diye.   Ama biz acizler hala istiklale, istikbale karşı direniyoruz, adil dünya filmlerimizde bile yer almıyor. Narkoza o kadar alışmışız ki,  uykudan uyanıp,  silkinmeye bile talip değiliz. Sonuç, ölen Müslümanlar, sömürülen Müslümanlar, top yekün kaybeden Müslümanlar.   Kimse kusura bakmayacak, bu işler meydanlarda kaliteli ses sistemlerini kullanıp bağırmakla olmuyor. Medeniyetimizi, kültürümüzü, dinimizi müdafaa edelim,  bedensel işgalin önüne açan Ruhsal işgali sonlandıralım.  Unutma sen şehid oğlusun, Selahattin Eyyubi’n, Fatih Sultan Mehmet’in, Yavuz’un, Avrupa kapılarını kıran Kanuni’n var senin.   Çözüm için Batı’dan işaret beklemek, incitir dedenin ruhunu. Ben-Sen değil, Sağ- Sol değil, Türk-Kürt değil, ümmet olduğumuz gün adil dünyaya kavuşabiliriz.