28 Şubat, bu milletin üzerinden bir silindir gibi geçmiş ve etkisi hâlâ en ağır şekilde devam eden bir süreçtir.

O sürecin millette, milletin psikolojisinde, devlet işleyişinde bıraktığı tahribatı anlayabilmek için o süreci yakinen yaşamış olmak ya da yakinen yaşamış olanlardan dinlemiş olmak gerekir.

O süreci belgesellerle, o süreci yaşayanların şahitlikleriyle yeni nesle etkili bir şekilde anlatmak lazım ki şu anda “demokrasi, özgürlük” teraneleriyle ortalıkta dolaşıp da o dönemin zulüm değirmenine su taşımış; yangına körükle, ateşe benzinle koşmuş Kemalist, laik, modernist aydınların(!), gazeteci geçinen o dönemin postal yalayıcılarının ikiyüzlülüklerini, alçaklıklarını, ilkesizliklerini, insanlıktan ne kadar uzaklaşabileceklerini iyi kavrasınlar.

O dönemin etkili siyasetçilerinden birinin kızı olan gazeteci kılıklı darbesever meşhur sunuculardan biri, o dönemde yaşananlardan, Müslümanlara yaşatılanlardan zerre miskal pişmanlık, üzüntü duymayıp bir de o dönemin mağdurlarıyla dalga geçebiliyor hâlâ. 28 Şubat’la ilgili “Kent merkezlerine giyotinler kuruldu, insanlar yollarda kamçılandı, kurşuna dizilen dizilene hey gidi…” diye tweet atıp 28 Şubat zulmünü hafife alıp zulme sahip çıkıyor, zulme uğrayanların yarasını deşiyor.

Bu zihniyet sahipleri, bu kadar pespaye olabiliyor işte. İnsan geçmişinden pişmanlık yaşar, geçmişiyle yüzleşip günahlarından tövbe eder ya bunlar, hatalarından, günahlarından pişman olup özür dileyebilecek kadar bile insani hasletlere sahip değiller.

İşte, biz 28 Şubat’ı bu millete yaşatanlara, her türlü zulmü Müslümanlara reva görenlere, o dönemde zalimlerle beraber olup algı operasyonu yapanlara hatta zalimlerin zulümlerinin artması için onları teşvik edenlere etkili bir şekilde hesap sorup yaşattıklarının hesabını çatır çatır soramadığımız için hâlâ ortalıkta adamım diye gezebiliyorlar ve hâlâ “demokrat, özgürlükçü gazeteci, iş adamı” vb. sıfatlarla dolaşabiliyorlar. Bunları insan yerine koyup muhatap alıyor olmamız da bizim ayıbımız.

“Yeni vatandaşlık görevim… Kendime yeni bir iş buldum. Bundan böyle kılık kıyafet kanununa aykırı olarak dolaşanları, kolundan tuttuğum gibi karakola götüreceğim. Evlerini polise göstereceğim. Otomobilde görürsem plakalarını alıp bildireceğim. Yapılan işlemi savcılığa kadar takip edeceğim.

Yok yok, savcılıkta da takip edeceğim. Hırsız yakalatmak iyi de, bu kanun tanımayanları yakalatmak mı kötü?” diye yazan ve başörtülü avına çıkan, bunu da gazetede yazıp ilan eden kişi/liksiz hâlâ TV’lerde program yapıp konuşabiliyor.

Yine aynı kişi; zulme uğrayan, kendi okuluna alınmayan, yerlerde sürüklenen, coplanan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin başörtülü gencecik kızları için bir radyo programında utanmadan, “Bir kadın var orada büyük ihtimalle bir fa… Bir pankart açmış, öğrenci değil o, buraya getirilmiş bir fa… Üniversite önünde eylem yapanların arasında bakıyorum da öğrenci yoktur. Bunlar kevaşe kevaşe. Toplanmışlar oraya ellerinde ‘7,4 yetmedi mi?’ pankartı… Bunlar şeytana tapanlar, satanistler ve şeytanla işbirliği hâlinde oraya toplanmışlar. Bunları odunla döveceksin. Zaman zaman kimi askerlerin gereksiz çıkışlar yaptıklarını düşünürdüm ama bunlar hiç gereksiz değilmiş. Bu aşağılık köpek sürüsüne az bile yaptıkları. Bunlara daha örgütlü çıkışlar yapmak lazım. Bunlara balans ayarı lazım; balans ayarı… Bunları takacaksınız rot balans makinesine döndüre döndüre balans yapacaksınız; aşağılık şerefsizler.” ifadelerini yüzü kızarmadan kullanabilmişti. Bu kişi, pişmanlığını dile getirip özür dilemeden insan olarak hâlâ aramızda geziyorsa üstelik gazetecilik yapabiliyorsa 28 Şubat zulmü devam ediyordur.

Bu kişiyi, bu yazdıklarından dolayı hâlâ lanetle anarken o günlerde bu kişiye hak ettiği cevabı veren cesur gazeteci rahmetli Hasan Karakaya abimizi de rahmetle anıyoruz.

28 Şubat’ın neden bitmemiş olduğunu ve karabasan gibi üzerimizde dolaştığını sonraki yazımızda anlatmaya devam edeceğiz.

Kalın selametle…