Anayasa Mahkemesinin kararı böyle idi…
Bir milletin uyanışını engellemek için kurban edilmişti Refah Partisi…
Öyle kıl payı falan barajı geçmiş bir parti de değildi Refah Partisi…
Türkiye’nin birinci partisi olacak kadar çok oy almış, milletin özlemini çektiği sözü söylediği için milletten kabul görmüş, temsilcisini Meclis’e taşımıştı bu mümbit halk…
Yedirmediler, yar etmediler, o başka…
Günler öyle hüzünlü günlerdi ki imam hatip liselerinin orta kısmını kapatarak başladılar işe, hatta ellerinden gelse Müslümanları sürgün etmeye kadar varacaktı kinleri…
Öz yurdunda parya olmak düşmüştü o günlerde Müslümanlara…
Hele o CHP’li kadın vekillerin sürekli basına demeç verirkenki söyledikleri sözler var ya, “Türbanlılar Arabistan’a…”
Hay Allah, Arabistan’a bizi gönderen Yunan çocukları öz vatanımızı işgal etmişler meğer, o gün daha net anladık…
Neyse, bilenler bilir de, en önemlisi yaşayanlar çok iyi bilir o karanlık günleri…
Şimdi o tarihler içinde bir günü yazmak istedim sizlere…
Sekiz Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü yanlış hatırlamıyorsam…
Eyüp Meydanı’nda açıklamalar oluyor…
Allah’ın ayeti olan örtüye zulme hayır direniş eylemleri yapılıyor…
Eyüp ve civar imam hatip öğrencileri Eyüp Meydanı’nı hınca hınç dolduruyordu…
Kalabalık mahşer gibi…
Hele Cuma günleri sanki meydan umre meydanı gibiydi…
Başörtüsü ile sınıfa giremeyen öğrenci kız çocukları meydanı sel gibi doldurmuş…
Özgürlük diye bağırıyor…
Gözlerinden memleketinde örselenmişliğin yaşları dökülüyordu…
Etrafta muazzam bir polis kalabalığı ve herkese bir hayli kaba davranıyor…
Hiçbir taşkınlık yok…
Ancak polis ceberut devlet anlayışı içinde…
“Tabi biz ezilenler o dönem Ecevit’in polisleri diyemeyiz değil mi?”
Bugünlerde her polise Tayyip’in polisleri diyenler gibi…
Neyse, kalabalık hiç görmediğim kadar çok ama bir tane kötü davranış, yasalara aykırı durum yok…
Herkes ailesi ile öğrencilere için meydanda…
Örtüleri ile sınıfa alınmayan öğrenci kızların ellerinde karanfil…
Bir baharı temsil eder gibi müşfik…
Sürekli polisin kaba davranışları ile dağılın anonsları geçiyor…
Kalbi dağılmış öğrenciler yüreklerini dağıtanlara hakkı haykırmak için oradalar…
Lakin anlamıyorlar…
Anlamadılar…
İnsanlar değerlerine saldıran iktidara haklı bir isyanı insani bir duruşla sergiliyor…
Kırmıyor, yıkmıyor, saldırmıyor, asalet ile haykırıyor…
Biz bu ülkenin evladıyız ve Müslüman gibi yaşadığımız için bize zulmedemezsiniz diyorlar…
Sonra polis saldırıya geçiyor, gaz bombası, cop, derken gözlerimiz akıyor çocuklar gibi…
Biber gazının en çok kullanıldığı kuşaktır her halde o zaman imam hatipli gençlik…
Henüz küçük kız çocuklarına siper olalım derken biz de nasibimizi alıyoruz polisin gazabından…
Birkaç kız çocuğuna polis abi gibi baksa kıyamaz ama kıyıyor polis abi…
Koşuyor o körpe kız çocukları, koşarken birinin sırt çantasından bir defter düşüyor yere…
Görüntüsü bir günlük gibi…
Alıp peşinden gitsem kalabalıktan ve dumandan görmem mümkün değil…
Polisler onlara vurmasın diye ardından giden bize düşen bin ömürlük hatıra defter…
İçinde hüznünü anlatan notlar var…
Gözyaşlarımı tutamıyorum…
Alıp elime, basıp kalbime ağlıyorum, bakıp bakıp deftere…
Geçecek diyorum, geçecek, bu karanlık bitecek ve bir gün bahar gelecek…
Bir devrim gelecek, zalim düzeni değiştirecek…
Defterin akıbetini yazacağım sonunda…
Ancak o günlerde sürekli hafızamızda kalan bir ismi de anmadan geçemeyeceğim vefa adına…
O dönemlerde imam hatip denilince akla gelen güzel insan İbrahim Solmaz abiden bahsetmek istiyorum biraz…
Şimdilerde birçok gencin bilmediği emektar insan…
Kazanılmış güzelliklerin ardında yatan kahraman büyüklerimizden biri…
O çileli günlerin dirençli adamlarını bilmiyor, hatırlamıyor birçok kimse…
Ne kara günlerden ne aydınlık günlere gelindiğinden habersiz kimileri…
Yurtdışında okusun diye gönderilmiş her kız çocuğuna nasıl emeklerin verildiğine, nasıl gözyaşı döküldüğüne şahidiz bizler…
Bir dönemin en mühim adamıdır İbrahim Solmaz…
O dönemde ÖNDER Genel Başkanı İbrahim abi…
Lakin bir başkan değil dirençten bir kale gibi…
Her yerde ona rastlardınız o süreçlerde…
O çileli günlerde Eyüp İmam Hatip yokuşundan aşağıya inişi bile hala gözlerimin önünde…
Her bir öğrenciye sabrı haykıran, dik durmayı telkin eden…
Vakur olmayı izah eden…
Haklıyız, kazanacağız lakin bize yakışır gibi dik duracağız sözleri hiç çıkmıyor aklımızdan…
Olur da öfkesine yenilen bir kimse çıkmasın diye, haklı yolda bir tek insan bizim ellerimiz ile incinmesin diye, özgürlüğümüze giden yolda haklıyken haksız duruma düşmeyelim diye her okulu tek tek gezen, Anadolu’yu dolaşan adam…
Sınıf sınıf öğrencileri işleyen insan İbrahim abi…
O dönemin gençliğine pes etmek yok, gün gelecek en güzel şeyler düşecek payınıza diye sabrı tavsiye eden makul insan…
Şimdilerde çok rastlamıyorum kendisine…
Bazen Fatih’in caddelerinde yürürken görüyorum…
Bugünün yeni kuşağına, gençlerine verecek çok şeyi olan bir donanım olan İbrahim Solmaz’dan faydalanmak önemli diye düşünüyorum…
Zira gönül yaramız olan dünyevileşmenin ayyuka çıktığı bu çağda davasına revan olmuş, adanmış insanlara ihtiyacımız dünden çok…
İbrahim abi de böyle bir adamdır…
Ben şahsım adına kendisine çok dua ediyorum…
Ona dua eden, bugün çok önemli yerlerde olan insanlar biliyorum…
Bir gün bu ülkede inşallah en güzel işlerin öncülüğünü yaparken buluruz kendisini…
Defterin akıbetine gelince…
Ben yıllarca o defteri sakladım, boş kalan sayfalarına Medine’de anılar yazdım…
Hüzünlü sayfaların yanına başka hüzünleri kazıdım…
Onca yıl yanımdan hiç ayırmadım…
28 Şubat ümmetin kalbini ağrıtmıştır…
Lakin o ağrıyan kalplerin duası bugün bizi zaferlere taşımıştır…
Bir saniye ayağımız tökezlese dünden beter eyler bu zalimler bizi unutma…
O yüzden hiçbir şeyi hafife alma…
Dünü unutma…
Selam olsun Beyazıt Meydanı’na…
Eşref Ziya abinin ağlayan karanfillerine…
Aykut Kuşkaya’nın Allah sorar sözlerine…
Selam olsun Ömer Karaoğlu’nun kuşlar marşına…
Selam olsun imam hatip ruhuna…
Selam olsun İbrahim abiye…
Direncin gençliğine…
Sabrı ile zafere koşan kuşağına…
Meydanlarda hakkı haykıran, o günden bu güne hiç değişmemiş güzel yüreklilere…
Selam olsun soylu dirence…
Haklı zaferlere…