Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş

Zikir, sürekli yüce Allah’ı hatırında tutmak ve devamlı O’nun gözetiminde olduğunun bilincinde olmaktır. Zikir, kişinin sevdiğini hatırlaması ve anmasıdır. Allah'ın insana bahşettiği özel bir yakınlık vesîlesidir. Zikir, ruhun manevi gıdası, dertlerin devası, gönüllerin şifasıdır. Kalplerin cilasıdır.  Nitekim yüce Allah bu mânevî huzura şöyle işaret etmektedir;  “Bilin ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur.” (Ra’d, 13/28).  

 Zikretmek her an ve her nefeste nefsin Allah’a kulluğunu ispatıdır. Zikir, Allah’ı anmak üzere yapılması veya söylenmesi tavsiye edilen, hamd, dua, tesbih ve ibadet gibi söz ve fiillerdir. Zikir, dil, kalb ve organlarla olmak üzere üçe şekilde yapılabilir. Dil ile zikir Hakk’ı hamd ve tesbih ile yüceltmek ve kitabını okumaktır. Dille zikir yalnız başına da, toplu hâlde de yapılabilir. Organlarla zikir, ilâhî emir ve yasakların yerine getirilmesi ya da sakınılması husûsunda sürekli bir hareket ve bir bilinç hâlinde bulunmaktır. Bir de kalp ile düşünmekle yapılan zikirdir. Bu zikir kalbin diriliğidir. Zira kalbin gıdâsı olan zikirden mahrumiyet kalbin hayatiyetini bitirmektir. Ayrıca kalbin zikirden uzaklaşması kalbin katılaşması ve duyarsızlaşmasıdır.  Bu durum günahların pervasızca işlenmişine sebeptir. Bundan ötürür asıl zikir dil, kalp ve organların birlikte iştirak ettiği zikirdir.

Dolayısıyla zikir îmânın tadı, ibadetlerin özüdür. Namaz da zikir ve duadır. Kur'an okumak da zikirdir. Allah ile olunan her an zikirdir. Bu sebeple Mümin, rahatlık, bolluk, sıhhat ve afiyet zamanlarında olduğu gibi, sıkıntı, hastalık, musibet ve felâket zamanlarında da Rabbini anar ve O’ndan her işinde yardım ister, gaflete düşüp O’nu yad etmemezlik yapmaz. Yüce Allah’  buyuruyor ki: Kulum beni nasıl düşünüyorsa ben öyleyim. O, beni anarken ben onunla beraberim. O, beni kendi başına anarsa, ben de onu kendim anarım. O, beni bir topluluk içinde anarsa, ben onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım…” (Müslim, Zikir, 2)

Zikir Hakka muhabbettir. Zikir arttıkça sevgi artar, sevgi arttıkça zikir artar. İnsan sevdiğinin adını dilinden düşürmez. Zikir Allah'ı sevmenin işâretidir. Günahları döker, dereceleri yükseltir. Kişinin vaktini bereketlendirir, sıkıntılarını giderir. Ahlakı güzelleştirir ve hâlini Allah'ın razı olacağı hâle çevirir. Rabbimiz: “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle sabah akşam Rabbini zikret, gafillerden olma!” (A’raf sûresi, 205. âyet) buyurarak Zâtını dâimâ hatırlamamızı, gafillerden olmamızı tembihlemiştir.  

Zikir bir manada cennet bahçesine girmektir. Ebû Hureyre (r.a.) şöyle anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.), “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman nimetlerinden yararlanın.” buyurdu. Bunun üzerine “Yâ Resûlallah, cennet bahçeleri nedir?” diye sordum. Hz. Peygamber, “Mescitler!” diye cevap verdi. “(Peki, o hâlde) er-rat’u (yani) nimetlerinden yararlanmak nasıl olacak Yâ Resûlallah?” dedim. Peygamber (s.a.v.), “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illâllâhü vallâhü ekber” diyerek cevap verdi. (Tirmizî, Deavât, 82)

Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.), ashâbıyla beraber otururken onlara şöyle bir soru yöneltmişti: “Sizden herhangi biriniz, her gün bin sevap kazanmaktan âciz mi?” Orada oturan sahâbîlerden biri merakla sordu: “Bizden biri bin sevabı nasıl kazanabilir?” Hz. Peygamber cevap verdi: “(Allah’ı) yüz kere tesbih eder (sübhânellâh der) ve kendisine bin sevap yazılır veya bin günahı silinir.” (Müslim, Zikir, 37)

Efendimizin (s.a.v.) sabahtan akşama bütün günü zikir ve duâ ile geçmekteydi. Rasulullah (s.a.v.) nasıl yaşamış, hangi duâları etmiş, hangi zikirleri dilinden düşürmemiş ise biz de bu zikirleri öğrenelim. Onun şu zikirleri birer örnek olarak verilebilir: “Kim bir günde yüz defa "Lâ ilâhe illâllâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü"l-mülkü ve lehü"l-hamdü ve hüve alâ külli şey"in kadîr." (Allah"tan başka ilâh yoktur, O, yalnızdır (tektir) O"nun hiçbir şekilde ortağı yoktur, mülk (hâkimiyet) O"nundur ve hamd O"nundur. O, her şeye kadirdir.) derse o kimse için on köleyi azat etmiş kadar sevap vardır. Ona yüz sevap yazılır, yüz günahı da silinir. Bu zikir o kimse için geceye kadar şeytana karşı bir korunak olur. Hiç kimse de onun yaptığı bu zikirden daha faziletli bir zikir yapamaz. Ancak bu zikri ondan fazla söyleyen kimse müstesna.”  (İbn Mâce, Edeb, 54) Yine Hz. Peygamber (a.s), “Sübhânellâhi ve bi-hamdihî, sübhânellâhi’l-azîm.” tesbihini ise, “söylenmesi kolay, mizanda ağır ve Rahmân’ın sevdiği sözler” olarak nitelemiştir. (Buhârî, Eymân ve nüzûr, 19)

Dilimiz ve gönlümüz organlarımızla ile yüce Allah’ı zikredelim. Her işimizde O’na yönelelim. Efendimiz (s.a.v.) güne hangi zikirlerle nasıl başlayıp tamamladıysa biz de onları yad edelim. İstiğfar, zikir ve salavât bizim yoldaşımız olsun. Zikir her hâlimizi güzelleştirsin ve bizleri maksûdumuz olan Rabbimize ve O’nun rızâsına ulaştırsın.

· GÜNÜN ÂYETİ
“Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Ra’d Sûresi, 28. Âyet)

BİR KISSA

Ebû Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Allah Teâlâ’nın, sadece zikir meclislerini araştırmak için yeıyüzünde dolaşan melekleri vardır. Bu melekler, Allah’ın zlkredildiği bir meclis bulunca birbirlerine “Gelin! Aradıklarınız burada" diye seslenerek diğer melekleri oraya çağırır ve cemaatin arasındaki boş yerleri, oradan da dünya semâsına kadar olan mesafeyi kanatlarıyla doldururlar. Zikredenler dağılınca melekler de semâya çıkar. Allah Teâlâ daha iyi bildiği halde yine de onlara: “Nereden geldiniz?" diye sorar. Melekler: “Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik” derler ve aralarındaki konuşma şöyle devam eder: “Kullarımm ne diyor?” “Sübhânallah diyerek yüceliğine yakışmayan sıfatların Sende bulunmayacağını söylüyorlar, Allahu ekber diye tekbir getiriyorlar, elhamdûlillâh diye Sana hamd ediyorlar ve yüceliğini konuşuyorlar." “Peki onlar Beni gördüler mi ki?” “Hayır, vallahi seni görmediler.” “Beni görselerdi ne yaparlardı?” “Eğer seni görselerdi, Sana daha çok ibadet eder, yüceliğinden daha fazla söz eder, yüceliğine yakışmayan sıfatların Sende bulunmadığını söylerlerdi." “Kullarım Benden ne istiyorlar?” “Cennetini İstiyorlar.” “Cennetimi gördüler mi?” “Hayır, yâ Rabbi, görmediler.” “Peki, Cenneti görseler ne yaparlardı?” “Senden güvence isterlerdi.” “Benden neden dolayı güvence isterlerdi?” “Cehenneminden yâ Rabbi.” “Peki Benim Cehennemimi gördüler mi?” “Hayır, görmediler.” “Ya görseler ne yaparlardı?” “Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi.” Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ben onları affettim. İstediklerini onlara bağışladım. Güvence istedikleri konuda onlara güvence verdim.” O zaman melekler şöyle derler “Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kulun da onların arasında bulunuyor. Oradan geçerken aralarına girip oturdu.” O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.”

· GÜNÜN HADİSİ
“Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin misali, diri ile ölünün misali gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66)

RAMAZAN İLMİHÂLİ

Duaların kabul olması için ön şartlar var mıdır?

a) Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmelidir. Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir.

b) Duaya Allah’a hamd, Peygambere salât-ü selam ile başlanmalı; yine salât-ü selam ve Allah’a hamd ile bitirilmelidir.

d) Israrla dua edilmelidir. Bir mümin, ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Sizden herhangi biriniz ‘dua ettim de kabul olunmadı’ diyerek acele etmediği sürece duası kabul olunur.” (Tirmizî, Deavât, 12)

e) Umut ve korku içinde dua edilmelidir. Kur’an’da şöyle buyurulmaktadır: “Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiyâ, 21/90)

f) Dua ederken zaman seçimine de dikkat edilmelidir. Dua her zaman yapılabilirse de bazı vakitlerde yapılması, duanın daha çabuk kabul edilmesini sağlar. Bu vakitlerden biri de seher vaktidir. Allah Teala, geceleri dua, ibadet ve istiğfar ile meşgul olanları Kur’an-ı Kerim’de övmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.” (Zâriyât, 51/17-18) Hz. Peygambere (s.a.s.), “Ey Allah’ın Resûlü, hangi dua daha makbuldür? diye sorulunca, ‘Gece yarısı ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.’ cevabını vermiştir.” (Tirmizî, Deavât, 80) (DİB, Fetvalar)

GÜNÜN DUÂSI
“Rabbim! Beni sana çokça şükreden, seni çokça zikreden, senin azabından çekinen, sana hakkıyla itaat eden, sadece senin için eğilen, daima sana yalvarıp yönelen bir kişi eyle!” (İbn Mâce, Duâ, 2)

CÜZ CÜZ KUR’AN

Yirmi Birinci Cüz

1. Ehl-i Kitap İle Güzelce Mücadele

Ankebut suresinin son taraflarında; ehl-i kitap ile güzelce mücadele edin, Kur’ân’ı tebliğ edin, sıkıntılı durumlarda hicret ve cihat edin, ölümden korkmayın, mesajları verilmektedir.

2. Tarihi Değiştirenler

Bu cüzde ayrıca Rum, Lokman ve Secde surelerinin tamamı bulunmaktadır. Bu üç sure, Ankebut suresinin devamı niteliğinde olup, onun gibi bu sureler de elif-lam-mim (الم) harfleri ile başlamaktadır. Rum suresinde, tarihin akışını gerekli gördüğü zamanlarda değişmesine imkan veren Alla olduğu  mesajı verilir. Tarihin akışının değişmesi için yapılması gereken bazı şeyler zikredilmektedir: İman edip salih amel işlemek, dua edip Allah’a güvenmek, infak edip faizden kaçınmak, yeryüzünü iyi gözlemleyip analiz etmek, ümitsizliğe düşmemek, ilim ve iman sahiplerine itaat etmek, ahirete inanmak, sabretmek (direnmek) ve düşmanı hafife almadan çalışmaya devam etmek gerekir (Rûm, 30/27-60). Lokman suresinde de önceki suredeki konu devam etmektedir: Tarihin akışına yön vermek için ayrıca iki ayrı tavsiye bulunmaktadır:

a. Kur’ân’ı okuyun, anlayın ve emirlerini dinleyin (Lokmân, 31/1-11).

b. Çocuklarınızı doğru eğitin.

Bu bağlamda onlara tevhid inancı, anne-babaya saygılı olmak, namaz kılmak, doğrunun yanında olup desteklemek, yanlışın karşısında olup mücadele etmek ve güzel ahlak sahibi olmak gibi inanç ve değerleri öğretin, onları eğitin tavsiyesinde bulunulmaktadır (Lokmân, 31/12-19). Secde suresinde ise, bu konunun devamı olarak Kur’ân’ın uyarılarını dikkate alıp yaratılıştaki esrarı düşünün, yeryüzündeki olayları iyi analiz edin, hidayet önderlerine itaat edin; onlar da peygamberler ve Rabbani alimlerdir, mesajı verilmektedir (Secde, 32/1-30).

3. Mümin Kadınların Vasıfları

Bu cüzün son kısmında ayrıca Ahzab suresinin baş tarafı bulunmaktadır. Ahzab suresinde; değişim için çalışın, Allah’tan başkasından korkmayın ve fitnelere karşı uyanık olun mesajları verilmektedir. Surenin başında (Ey Peygamber… diye) Hz. Peygamber’e hitap bulunmakta, sanki onun şahsında bütün Müslümanlara seslenilmektedir. Sonra başarılı olmak için dikkat edilmesi gereken şeyler anlatılmakta, tehlikelere karşı dikkatli ve hazırlıklı olun mesajı verilmektedir. Özellikle iç ve dış tehlikelere karşı hazırlıklı olunması istenmektedir (Ahzâb, 33/1-27). Bundan sonra Peygamberin hanımlarına özel tavsiyelerde bulunulup onların şahsında diğer mümin kadınların da bu özelliklere sahip olmaları gerektiği mesajı verilmektedir. Bu tavsiyeler; a. Dünyevileşmemek (dünyanın büyüsüne kapılmamak),

b. Hayalı olmak,

c. Allah ve Resûlüne itaat etmek,

d. Tesettüre dikkat etmek, cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmamak,

e. Namaz kılmak, zekat vermek,

f. Kur’ân okuyup düşünmek ve anlamak,

g. Allah’ı zikretmek… şeklinde sıralanmaktadır.

Bu bölüm; söz konusu tavsiyelere (emirlere) dikkat eden kadınlar ve erkeklere Allah’ın affı/mağfireti ve büyük ödülleri müjdelenmektedir (Ahzâb, 33/28-36). (Rıfat Oral, Kur’ân’ın temel Konuları, DİB, s. 56-58.)

ESMÂ-İ HÜSNÂ

El-Macîd: "Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı bol olan."
El-Vâhid:
"Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan."
Es-Samed:
"Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu."

Muhabir: Haber Merkezi