Karıncanın çocukları yazın sıcağında buğday kırıntılarını yuvalarına taşımaktan ziyade Ağustos Böceğinin çaldığı sazı dinlemeyi ve söylediği şarkılara eşlik etmeyi tercih ediyorlardı.

Babalarının görmediğinden emin olduklarında, sırtlarındaki yükü yere atarak Ağustos Böceğinin etrafında çember oluyor, elleri patlayıncaya kadar alkış tutuyorlardı.

Karınca ise, Eylül’ün serinliği ve sonbahar yağmurları başlamadan hasat tarlalarındaki buğday tanelerini yuvasına taşımaktan başka bir şey düşünemiyordu.

Kış bastırmadan bunu yapamazsa çekecekleri sıkıntının bir tek o farkındaydı.

Açlık ile burun buruna gelmek ve ailesine bu çaresizliği yaşatmak istemiyordu.

Sırtına yüklediği buğday tanesini yuvasına bırakmış, terleyen alnını soğutmak ve sıklaşan nefesini dinginleştirmek için dinleniyordu.

Aşağıda Ağustos Böceğinin çaldığı sazın, söylediği şarkının sesi kulaklarına kadar geliyordu.

Yorgun bedenini daha fazla yoran, alnındaki kırışıklığı arttıran ve nasır tutmuş ellerini sızlatan şey, çocuklarının Ağustos Böceğinin etrafında daire oluşturarak onu çılgınca alkışlamaları, şarkılarına eşlik etmeleriydi.

Onları uyarıyor, belki akıllarını başlarına alırlar diye nasihatler veriyordu;

“Yavrularım, yazın kendini zevk ve eğlenceye veren, kışın sefalet ve açlıktan helak, gençlikte hiçbir zahmete katlanmayanlar ihtiyarlıkta sefil olurlar. Unutmayın ki, her dalkavuk bir alığın sırtından beslenir.

Kış geldiğinde, yağmur, kar ve fırtına bastırdığında o Cırtlak kapımıza gelip yiyecek istediğinde ona diyeceğim ki, ‘Madem yaz boyunca saz çalıp şarkı söyledin. Şimdi de yaz gelene kadar dans et dur’

Mevsim sarardı; dallardan su çekildi, yapraklar birer birer dökülmeye başladı.

Karıncanın çocuklarına bahsettiği yağmur, kar ve fırtına bastırdı.

Çocuklar pencereden dışarıdaki fırtınayı, yağmurun sel olup önüne ne gelirse götürüşünü ve rüzgârın dalları çatırdatarak kırışını seyrediyor, hiç biri sıcak yuvalarından dışarıya burnunu dahi çıkartmak istemiyordu.

Fırtınanın devam ettiği, kar ve tipinin yolları kapladığı bir gün kapı çaldı.

Karınca ‘kimdir bu vakitte’ diye düşünerek açmaya giderken aklında bir ihtimal vardı.

Kapıyı açtığında o ihtimal yakası yünlü kürkünün içinde karşısında duruyordu.

Yolun kenarında zengin görünümlü bir de araba bekliyordu.

“Sevgili komşum” diye söz başladı Ağustos Böceği;

“Sen de biliyorsun ki ben yazları bütün gün saz çalar, şarkı söylerim.

Zaman ilerledikçe bu işte epey ustalaştım.

İlk önce kendime bir Youtube kanalı açtım.

Oradan kazanmaya başlayınca sazı bırakıp gitar çalmaya başladım.

Şarkılarım çok daha fazla ilgi gördü, herkesin severek dinlediği bir gitarist oldum.

Elektro gitara geçince kanalımın abone sayısı milyonları aştı.

Dünya çapında bir müzisyen haline geldim.

Şimdi Fransa’ya konser vermeye gidiyorum. Gitmişken oralardan bir isteğin var mı, gelirken sana ne getireyim?”

Karınca uzun uzun Ağustos Böceğine baktı, baktı;

“Fransa’da La Fontaine diye biri var. Ona benim selamımı söyle, O anlar” dedi.