İlk kez Mısır cuntası lideri Abdülfettah Es-Sisi tarafından dile getirilen ve uzun bir süredir Arap basınında konuşularak hakkında tahminler yürütülen “Safkatu’l-Karn” (Yüzyılın Anlaşması)’nın ne olduğu ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesiyle ve sonrasında yaşanan gelişmelerle ortaya çıkmaya başladı.

Anlaşmanın temelini Filistin davasının tasfiyesi ve bölgede İsrail merkezli yeni ittifakların kurulması oluşturuyor.

Örneğin, işgal rejimiyle Körfez ülkeleri arasında diplomatik ilişkilerin tesis edilmesi anlaşmanın bir parçası.

Ayrıca anlaşma uyarınca Kudüs’ün tamamen İsrail’e bırakılacağını anlıyoruz.

Amerikalı gazeteci Michael Wolff’un geçenlerde piyasaya çıkan ve büyük yankı uyandıran “Ateş ve Öfke: Trump’ın Beyaz Sarayı’nın İçinden” adlı kitabından Batı Yaka’yı Ürdün’e ve Gazze Şeridi’ni Mısır’a bırakmayı planladıklarını öğreniyoruz.

Anlaşmanın hayata geçirilebilmesi için İslami Direniş Hareketi “Hamas”ın devre dışı bırakılması gerekiyor.

Mısırlı sunuculara direktif vererek halkı Trump’ın Kudüs konusundaki kararını kabule ikna etmelerini isteyen istihbarat subayı da medyaya sızan ses kayıtlarında tam olarak böyle söylüyor.

Katar’a uygulanan ablukayı ve Kahire’nin Gazze Şeridi’ne son dönemdeki aşırı ilgisini şimdi daha iyi anlayabiliyoruz.

Hamas’ı “terör örgütü” ilan eden Mısır’ın Hamas ve Fetih arasında arabuluculuk rolüne iştahla sarılması zaten epey dikkat çekiciydi.

Suriye’de devrimci gruplara darbe vurma operasyonunda DAEŞ’in kilit rol oynadığı inkâr edilemez bir gerçek.

Sina Yarımadası’na yerleştirilen örgüte Filistin davasını tasfiye planında da yer verildiğini görüyoruz.

“Yüzyılın Anlaşması” kapsamında Filistinli mülteciler sorununun İsrail’in arzu ettiği şekilde çözüleceği anlaşılıyor.

Dünyada 13 milyona yakın Filistinli var.

Bunların 6 milyondan fazlası Filistin toprakları dışında mülteci olarak yaşıyor.

İşgalcilerce evinden ve köyünden uzaklaştırılarak Batı Yaka’da, Gazze Şeridi’nde ve 1948’de işgal edilen topraklardaki kamplarda yaşayanlar bu rakama dâhil değil.

Onlar da eklenince toplam Filistinli mülteci sayısı 8,5 milyonu geçiyor.

İsrail, Filistinli mültecilerin bırakıp gitmek zorunda kaldıkları ata yurtlarına dönmelerine kesinlikle karşı.

Çözüm olarak şu an yaşadıkları ülkelere kalıcı olarak yerleştirilmelerini veya bazı Batı ülkelerine göç etmelerinin sağlanmasını öneriyor.

İsrail hükümetinin Pazar günkü toplantısında Netanyahu’nun yaptığı açıklamalar mülteciler sorununun tasfiyesi için düğmeye basıldığını söylüyor.

İlk adım, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Örgütü (UNRWA)’nın bütçesinin azaltılması.

O adım çoktan atıldı.

Yolun sonunda örgütün tamamen ortadan kaldırılması hedefleniyor.

İsrail Başbakanı, UNRWA’nın Filistinli mülteciler sorununu ve mültecilerin dönüş hakkı inancını sürekli canlı tuttuğu düşüncesinde.

Örgüte yapılan yardımların kesilmesiyle parasız ve aç kalan Filistinli mültecilerin işgalle birlikte uzaklaştırıldıkları anavatanlarına dönme fikrinden tamamen vazgeçeceklerine inanıyor.

Bu planını Washington’a da sunmuş.

Amerika’nın UNRWA’ya vermesi gereken 125 milyon dolarlık yardımı dondurması Trump’ın da Netanyahu’nun görüşüne katıldığını gösteriyor.

Kısacası parçalar ortaya çıktıkça “Yüzyılın İhaneti” adlı tablo daha da netleşiyor.