Ellerimizin hâlâ O’nun elinin üzerinde…

O’nun elinin…

Avuçlarımızda teninin kokusu taze.

Sıcacık biatımız; unutmadık hiç…

Unutamadık, unutamazdık.

Söz verdik bir kere.

Nefeslerimiz ona verdiğimiz söze nişanlı…

Hira’dan dönen Muhammed-i Emin’in adımlarına eşlik etmeye söz vermiştik…

Oradayız hâlâ, bir yere gitmedik.

Şimdi söz kesildik baştan ayağa.

Muhammed koyduk adımızı.

Mehmed’iz, Mehmetçiğiz

Gönlümüzü vatan bildik;

siyasi haritaları ciddiye almadık;

Yetimin ağladığı her vadiyi, yoksulun nefeslendiği her kuytuyu, öksüzün gözyaşının düştüğü her toprak parçasını, ana babaların çaresiz kaldığı her köyü vatan bildik.

Sınırlarımız gönlümüzün değdiği dağlara genişledi, yurdumuz kalbimizi acıtan her köye uzandı.

Oradayız şimdi…

Gönül kırıcıların karşısında, çocuk kalbini yok sayanlara taarruz halinde…

Parmaklarımız tetikte, yetimleri sevinç ateşi olmaya geldik.

Namlularımız zalimlerin alnına çevirdik; çaresizlere teselli olmaya geldik.

Vatanı kalbimizin sınırlarına kadar genişleteceğiz, söz verdik.

Kalbimizin başkentine bağlıyoruz yetimleri, öksüzleri, evsizleri,

Çölleri yağmura boyamış Muhammed Mustafa’nın yanında duruyoruz.

Kalplerimizi onun avuçlarına koyuyoruz.

“Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü!” seslenişini canımızla imzalıyoruz.

Ya Onunla olacağız ya onu susturanların gücüne sessizce boyun eğeceğiz.

Ya Yasir’in ve Sümeyye’nin tarafında olacağız, ya şeytanın suskun yoldaşları kalacağız.

Ya Hüseyin’in[ra] Kerbelâ’sına ses olacağız ya uğursuzun uğursuzu bir suskunlukla zalimlerin gücüne boyun eğeceğiz.

Ya İbrahim’ce bir direnişi yeniden ayağa kaldıracağız ya utanç verici bir vurdumduymazlıkla Firavun’lara boyun eğeceğiz.

Karar anındayız şimdi…

Musa olmak düştü bize şimdi ey Allah’ım

Kızıldeniz’in kalbini yaran direnişinin nöbetindeyiz.

Musalarımızın yolunu aç…

İbrahim’in[as] put kırıcılığını sahiplendik.

Ateşi gül eyle İbrahimlerimize.

Nemrutları kahret!

Can yanıcıdır Rabbimiz

Serin ve selametli kıl can sınavını bize…