Gezi olayları, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz işgal girişimiyle diz çöktürülemeyen Türkiye’nin üzerine çöreklenen ABD’nin, son dönemde dolar kuru üzerinden kumpas kurması ipleri koparan son hamle oldu.
Sözde stratejik ortak kabul ettiği Türkiye’yi her defasında adeta bir başka karanlık senaryoyla esir almaya çalışan ABD’nin bu son tavrı müttefiklik hukukunu bir kez daha yerle bir etti.
İlişkiler bu noktaya gelmeden önce tehlikenin farkına varan Türkiye, sürecin öncesinde uçak krizi gibi bir takım pürüzlere rağmen Rusya ile geliştirdiği ilişkiler ve diplomatik dil ülke menfaatleri açısından bir başka perspektif çizmişti.
Bulunduğu stratejik konumu ABD’ye mecbur olmadığı yönünde bir mesaja dönüştüren Türkiye’nin, bugün Avrupa ülkeleriyle özellikle Almanya ile olan ilişkilerinin normalleşmeye başladığını gözlemliyoruz. Bu normalleşme sürecinin önünde bugüne kadar Almanya, Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerde yükselen aşırı ırkçı söylemler ve İslam düşmanlığı büyük engel teşkil etti. Bugün NATO kurumsal çatısı altında kendine köleleştirme politikası güden ABD’nin, önüne çıkan her ülkeyi dolar silahı üzerinden tehdit etmesi ve daha birçok noktada zorba tavırlar sergilemesi AB ülkelerini de çaresiz bıraktı.
AVRUPA’NIN BAŞKA ALTERNATİFİ YOK
Ekonomik olarak yükümlülüklerini getirmekte yetersiz kalan Avrupa Birliği üyeleri sık sık kendi içinde bir birini hedef alırken mevcut yapının taze kana ihtiyacı var. Birlik içersindeki tükenişin en büyük göstergesini Brexit sürecine giren İngiltere’nin bütün zorluklarına rağmen kendini kurtarma çabası içerisine girmesi olarak gösterilebilir. Hal böyleyken AB, ekonomik anlamda ABD’nin yaptırımları karşısında kendine farklı yol haritası belirleme yolunda ilerliyor. Bu noktada Türkiye ise gerek siyasi gerek ekonomik olarak işbirliği potansiyeli yüksek bir seçenek olarak masada duruyor.
TÜRKİYE’NİN ÇOK BOYUTLU İLİŞKİLERİ
Buradan bakıldığında Türkiye’nin önünce çok boyutlu bir ilişkiler ağı dururken Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye’den başka veyahut Türkiye’den daha makul bir işbirliği yapılacak ülke seçeneği bulunmuyor denebilir.
Dolayısıyla Türkiye ve Almanya ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak özellikle Almanya için kaçınılmaz bir hal almış durumda ve bunu Türkiye-Almanya ilişkileri yakın dönemde ciddi sarsıntılar geçirmiş olsa da. Zira ilişkileri zehirleyen konuların başında terörle mücadelede ortaya çıkan yaklaşım farklılıkları geliyor.
İLİŞKİLER NASIL ZEHİRLENDİ?
Hatta bu bahsettiğimiz farklılık yaklaşımdan çok yüzde yüz zıtlaşmanın getirdiği zor bir fotoğrafı da önümüze koyuyor. Çünkü Almanya yıllardan beridir Türkiye’nin azılı düşmanı PKK’nın militanlarına bir takım uydurma özgürlükler bahanesi üzerinden sahip çıkmıştı.
Öyle ki Almanya 15 Temmuz 2016’da Türkiye’nin seçilmiş, meşru cumhurbaşkanını, hükümetini ve demokrasisini hedef alarak yüzlerce vatandaşının canına kast eden, binlercesini yaralayan, millet iradesinin sembolü konumundaki Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalayan FETÖ’yü bir terör örgütü olarak kabul etmedi ve resmi belgelerde bu eli kanlı örgütü “Gülen Hareketi” olarak adlandırdı.
Dahası kendi anayasasındaki açık hükümlere rağmen, bu suça iştirak edenlerin yaptıkları iltica başvurularını kabul etmesi, Almanya’yı adeta darbeciler nezdinde bir sığınak haline getirirken, Türk halkının ve devletinin Almanya’ya duyduğu güveni de büyük ölçüde zedelemişti.
ABD KARŞISINDAN TARİHİ BAĞLAR
Dün Başkan Erdoğan’ın Almanya’ya gerçekleştirdiği ziyaretin ilk gününde Alman Şansölyesi Merkel ile birlikte verdiği fotoğrafta iki tarafın da bir birinin durduğu pozisyonu incitmemeye çalıştığı görüldü. Bu da her iki ülkenin gelinen noktada ilişkilerde beyaz bir sayfa açma gayreti içerisinde olduğunun sinyalini verdi.
Ancak şunun altını çizelim: Türkiye açısından bu fotoğrafın anlattığı ilişkilerdeki olumlu seyrin sürdürülebilir olması için Almanya’nın terörden yana tavır geliştiren reflekslerine hakim olması ve süreci zehirleyecek adımlar atmaktan geri durması gerekiyor.
Yoksa ilişkilerin tarihsel derinliğine bakıldığında bu iyi seyrin önünde bir engel bulunmuyor. Çünkü geriye dönüp bakıldığında Türkiye-Almanya ilişkilerin, 18. yüzyıla, Osmanlı Devleti ile Prusya Krallığı arasında imzalanan barış ve dostluk anlaşmasına kadar uzandığını görmek mümkün.
Bu tarihten bu yana dönem dönem müttefiklik bağları da kurularak süregelen ikili ilişkiler, askeri ve ekonomik alanlardan sanayi, eğitim ve ulaşıma kadar çok çeşitli ve geniş bir yelpazeye yayılarak geliştiği biliniyor.
AB, TERÖRİSTE TAVRINI BELLİ ETMELİ
NATO üzerinden ABD’nin sürekli olarak aba altından sopa göstermesi Avrupa Birliği ülkeleriyle aradaki ilişkileri olabildiğince gerdi. Meselenin siyasi ve ekonomik tarafları da göz önüne alındığında Almanya gibi birliğin diğer ülkeleri alternatif oluşturmaya çabalıyor. Hali hazırda sahip olduğu stratejik konumu itibariyle Türkiye bu çabanın en ideal seçeneğini oluşturuyor. Ancak AB ülkeleriyle arasındaki ilişkilerin normalleşmesi özellikle Türkiye’nin tehdit algıladığı teröristlere karşı bir takım Batılı yaklaşımların değişmesini zorunlu kılıyor.