Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü Dr. Nevzet Çelik, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un İsrail'e silah ambargosu çağrısının arkasında yatan sebepleri kaleme aldı.

Fransa, Avrupa'nın en büyük Müslüman ve Yahudi nüfusuna sahip ülkesidir. Müslümanlar toplumun yaklaşık yüzde 10'unu oluşturmasına rağmen, Fransa hükümeti radikal bir kararla güvenlik gerekçesini bahane göstererek Gazze'ye destek veren tüm protestoları yasakladı. Polis bu yasağa uymayanlara sert müdahalelerde bulunarak birçok kişiyi gözaltına aldı. Ülkedeki öğrenci eylemleri güç kullanılarak bastırıldı. Bazı üniversiteler, öğrencilerin protestolarını engellemek için uzaktan eğitime geçti. Filistin’e destek veren bazı öğretim üyeleri işlerini kaybetti ve bu konuda görüşlerini açıklamak isteyen akademisyenler baskı altında kaldı.

'Trump Amerikası’nın yeni fenomeni: yasama, yargı, yürütme ve Elon Musk 'Trump Amerikası’nın yeni fenomeni: yasama, yargı, yürütme ve Elon Musk

MACRON'DAN AMBARGO ÇIKIŞI

Fransa, İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği soykırıma sessiz kalışının ardından Lübnan’a yönelik saldırılar karşısında politikalarını yeniden gözden geçirerek farklı bir yol izlemeye başladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Birleşmiş Milletler (BM) toplantısında, İsrail’in Gazze'deki saldırısını Lübnan'a genişletmesinin ciddi sonuçlar doğuracağını vurguladı. Lübnan'a yönelik saldırıların devam etmesiyle birlikte Macron sürpriz bir şekilde İsrail'e yönelik silah satışını durdurma çağrısı yaptı.

Macron, hem bölgede barış çağrısında bulunmanın hem de silah satışını sürdürmenin çelişkili olduğunu ifade ederek Lübnan ile dayanışma içinde olduklarını yineledi. Macron'un bu açıklamayı, yaklaşık 100 ülkeden temsilcinin katıldığı ve 40'a yakın Fransızca konuşan eski sömürge ülkesinin bir araya geldiği 19. Frankofon Zirvesi'nde yapması oldukça önemliydi.

Fransa, eski Fransız sömürgeleriyle kültürel, ekonomik, askeri ve siyasi işbirliğini derinleştirerek Afrika'da artan Çin, Rusya ve Türkiye etkisini azaltmayı hedefliyor. Lübnan’ın da aralarında bulunduğu bu ülkelerin çoğunluğu Afrika'daki Müslüman toplumlardan oluşuyor. Macron bu toplantıda, hem Fransa'daki sivil topluma hem de özellikle Müslüman ülkelere Filistin konusunda duyarlı olacağı mesajını vermeye çalıştı. Cumhurbaşkanı Macron, Filistin politikaları nedeniyle Fransa’yı eleştiren bu ülkelere ve Fransa'daki sivil toplum arasında artan endişelere yanıt olarak İsrail'e silah ambargosu çağrısı yaparak diplomatik bir mesaj vermek istedi.

NEDEN SÖYLEM DEĞİŞTİRİYOR?

Bu yeni siyasi manevranın arkasında iki önemli neden bulunuyor. Birinci neden, Lübnan'ın Fransa için tarihi, kültürel ve jeopolitik açıdan büyük bir öneme sahip olmasıdır. Fransa, 1920-1943 yılları arasında Lübnan'da kurduğu manda yönetimiyle elde ettiği jeopolitik etkisini sürdürmek ve devam ettirmek istiyor. Fransa, Lübnan'daki her siyasi krizde aktif bir müdahalede bulunarak, Orta Doğu'daki nüfuzunu sürdürmeyi hedefliyor.

Macron'un silah ambargosu konusundaki çıkışının en önemli nedeni, gelecekte İsrail'in soykırım suçlamasıyla yargılanması durumunda, Fransa'nın bu suçlara destek vermiş bir ülke olarak anılma riskini ortadan kaldırmayı hedeflemesidir. Aslında Fransa, İsrail'e silah satan büyük ülkelerden biri değildir. Fransa'nın İsrail'e yıllık silah satışı yaklaşık 30 milyon avro değerindedir. Bu silahların çoğu, Fransa'nın kendi açıklamasına göre, İsrail'in "Demir Kubbe" olarak adlandırdığı savunma sisteminin bazı parçaları için temin ediliyor. Bununla birlikte, İsrail'e en büyük silah satışını yüzde 69 ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve onu takiben yaklaşık yüzde 30 ile Almanya gerçekleştiriyor. [1]

Fransa'nın İsrail'e yönelik, sembolik ve siyasi bir anlam taşıyan fakat kayda değer bir etki yaratmayan silah ambargosu çağrısı, 24 Mayıs 2024'te Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) İsrail’in Refah'taki askeri operasyonlarını derhal durdurma talebinin etkisiyle şekillendi. Divan, Güney Afrika’nın başvurusunda bu operasyonların soykırım riski taşıdığına dikkat çekmişti. Fransa, insan hakları ve uluslararası hukuk ihlallerine karşı daha fazla sessiz kalmanın sonuçlarının kendisine de zarar verebileceği endişesini daha fazla ciddiye almaya başladı. Bu endişe, silah ambargosunu gündeme getiren en önemli etken oldu. Ayrıca Fransa, 2013’te imzalanıp 2014’te yürürlüğe giren Silah Ticareti Antlaşması'nın (ATT) 6. maddesine de taraftır. Bu antlaşma, bir devletin silahlarının ciddi insan hakları ihlalleri veya soykırım riski doğurabileceği durumlarda transferinin yasaklanmasını zorunlu kılıyor.

Fransa, diplomatik bir stratejiyle UAD'nin ileride verebileceği olası bir soykırım kararını göz önünde bulundurarak, İsrail'e silah satışını durdurma çağrısı yaptı. Bu adım, Fransa'nın insan hakları ihlalleri ve uluslararası hukuk normlarına olan yükümlülüklerini vurgulayan sembolik bir eylem olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca bu çağrı Fransa'nın olası bir soykırım destekçisi olarak anılma riskini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. İngiltere de eylül ayında uluslararası insani hukuk ihlalleri konusundaki endişeler ve olası bir yargı sürecinde ceza almamak adına bazı silah satışlarını askıya almış ancak tamamen bir ambargo kararı almaktan kaçınmıştı. Fransa, ileride silahların yalnızca İsrail'in kendini savunması için temin edildiğini ve İsrail'in saldırılarını genişletmesiyle satışını durdurduğunu vurgulamak için diplomatik bir strateji olarak bu adımı attı.

[1] https://www.sipri.org/commentary/topical-backgrounder/2024/how-top-arms-exporters-have-responded-war-gaza

[Dr. Nevzet Çelik, Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü ve aynı zamanda GSRL-EPHE-PSL Üniversitesi üyesidir.]

Kaynak: AA