Kürt meselesi, en az bir asırlık geçmişe sahip. Osmanlı’nın yıkılışıyla başlayıp yeni cumhuriyetin kuruluşuyla devam eden sorun, yüz yıllık cumhuriyet tarihinde hemen her iktidarın şu ya da bu şekilde ilgilendiği bir mesele oldu. Cumhuriyetin kuruluşundaki temel iki tehdit algısından biri olan bölücülük, batılı ülkelerin ön ayak olmasıyla bölgesel bir krize dönüştürüldü. Özetlemek gerekirse yeni cumhuriyetin etnisiteye dayalı kuruluş felsefesi, zaten Demokles’in kılıcı gibi üzerimizde sallanan tehditleri somutlaştırdı ve Türkiye’nin siyasi istikrarsızlık günlerinde, darbelerle iç içe yaşadığı dönemlerde bugünümüzü de etkileyen temel bir sorun olarak ortaya çıktı.
Türkiye, Irak, İran ve Suriye gibi dört farklı ülkeye yayılan Kürt nüfus, bulundukları her ülkede farklı bir politikaya tanık oldu. Suriye’de kimlikleri dahi olmadan, çocuklarına resmi eğitim dahi aldıramadan yaşarken, Irak’ta etnik varlığıyla kendisi gösterdi, 2001 yılında Saddam Hüseyin’in devrilmesinde etkin rol oynayarak kendisini zor da olsa siyaset sahnesinde var etti. Ancak hala Irak halkı için gelecek adına güven verememekte. Zira 2017’nin Eylül ayında Mesud Barzani’nin yaptırdığı bağımsızlık referandumundan yüzde 93 oranında “evet” kararı çıktı ve bu karar Barzani’nin elindeki toprakların bir kısmının kaybedilmesiyle anlamsızlaştı. Bu durum ülke genelinde Kuzey Irak Kürtlerine olan bakışı daha da negatifleştirdi.
İran’da ise ülkenin batısında yer alan silahlı PKK hareketi PJAK 2004’te başladığı çatışmaları zaman zaman devam ettiriyor. Ülke içindeki 1,6 milyon civarındaki Kürt nüfus, 85 milyon civarındaki İran için herhangi ciddi bir tehdit değeri taşımıyor. Kaldı ki PJAK da bütün Kürtleri temsil eden bir örgüt değil.
Batının bütün eleştirilerine rağmen Kürt halkının varlığını eşit şartlarda devam ettirdiği yegâne ülke Türkiye’dir. 1960 darbesi sonrası uygulanan yanlış politikalar Kürt halkı arasında Marksist Leninist silahlı bir terör grubunun çıkmasına vesile olsa da Kürtler ülkenin tamamında ve kamu, özel bütün sektörlerde eşit vatandaş statüsündeler. PKK yıllardır kara propaganda yapsa da bu gerçek değişmez. Türkiye özellikle son yıllarda sadece kendi halkına değil Irak’ta, İran’da ve Suriye’deki Kürt halkının refahı için de birçok adım attı. Bu adımlar da gerek insanımız gerekse batılılar tarafından net olarak görülmektedir. Türkiye’nin mesajı açık; Gelin enerjimizi birbirimize karşı kullanmaktansa çocuklarımızın geleceği için yepyeni bir dünya kurmaya harcayalım. Türkiye bunun somut örneklerini de ortaya koymaktadır.
Ne var ki tıpkı 1. Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi bugün de batılı güçler PKK yanlısı Kürt grupları gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller peşinde koşturmaya devam ediyor. Onların bu hayali, evladını kaybeden ana babalar için kabusa, ülkeler için kaynakların heba edilmesine, ekonomik yıkımlara ve toplumlar arası kalıcı hasarlara neden oluyor. Arap Baharı sonrası Batılıların Suriye’de oynadığı Kürt kartı tam da böyle bir konudur. PKK’yı binlerce tır dolusu silahla silahlandırıp Türkiye’ye karşı harekete geçiren ABD bugün ciddi bir hayal kırıklığı yaşamaktadır. Zira Washington’da, Paris’te kapalı kapılar arkasında yaptıkları planlar, yıllardan beri sürdürdükleri sözüm ona destek projeleri ve PKK devleti hayali artık sonsuza kadar çöpe atılmış durumda. Türkiye’yi oyalama taktiklerinin de artık sonuna gelindi.