Aceleci, metanetsiz, asabi, şükürsüz bir nesil; bencilliğiyle gurur duyan mutsuz bir nesil yarınlara ne söyleyebilir ki? Bu nesil nasıl inşa edildi, edilmekte?
Duygularımızla hareket edip, duygusuz bir gençlik yetiştirdik.
Sevgi korumaktır deyip, çocuklarımızın yerine biz düşündük, biz karar verdik.
Haddinden fazla ilgi ve alaka ile yorduğumuz evlatlarımıza; sabrı, yardımlaşmayı, anlayışı, hoşgörüyü dil ile öğrettik.
Ve şimdi onlar bize ve kendi kalplerine yabancı.
Geleneklere, örf ve adetlere oldukça uzaklar. Yaklaşamıyoruz birbirimize. Ne gençlik bizi anlıyor ne de biz onları. Aradaki uçurum; bizim yanlış eğitimimiz, yanlış sevgimiz…
Kendinden ve yaşadığı gezegenden memnuniyetsiz bir kuşak, geleceğin değersizleşmesi demek. Neye göre değersizlik. Tabii ki kimlik köklerine tutunamamaya karşı.
Memleketin din, dil ve bağlılık-toprak, kardeşlik ve bütünlük hepsinin toplamı, sevgi yüzünün her halükarda canlı tutulması için, didinen bir nesil istiyoruz. Bu da güzel ahlak ve inancı doğru şekilde yaşamakla mümkün.
Dijital kültürün dayatmasına maruz kalan çocuklarımızı bu çağdan anlayıp, gözlemleyemedik. Biz bulamadık, yiyemedik, gezemedik diyerek onları kendi çapımızda bir konfor yelpazesinde yetiştirdik. Kimimiz susturmak için o küçük ellere cep telefonu, tablet verdi kimimiz de bir şeyden eksik kalmaması için.
Evlatlarımızın sorgulamadan her istediklerini yerine getirirken hiç hesaba katmadık bencil, çıkarcı ve hazırcı bir nesil yetiştirmekte olduğumuzu.
Evet, anne baba sevgisi, koşulsuz bir sevgidir. Anne baba olmak da yaşadığı çağın eksi ve artılarını göz önünde bulundurmaktır. Aksi durumda batının baş edemediği bir gençlik çıkar karşımıza. Gerçi hep batıyı taklit ederek yaşamadık mı? Batılı gibi giyinme, yeme ve davranma. Ama onlarda huzur yok, tahammül yok. Güçlü değilsen, sokaktasın. El uzatma, ekmeği paylaşma bizde var. O zaman öz kültürümüzün yapı taşlarını muhafaza etmeliyiz.
“Ben nesli, özgürlüğü ve bireyselliği doğal karşılamanın, en belirgin özelliğimiz olduğunu vurgulayan bir tanım.” Demiş. Kuşaksal farkları inceleyen Prof. Dr. Jean. M. Twenge.
Evet, 21. yy ‘Ben nesli’ bir gençlik ile savaşmakta olduğunu henüz anlayamadı. Bizler doğru ve yanlış çekişmesi içinde, yeni platformlar ararken, benliğine tutunmuş nesil, kendi düşüncelerine göre doğruyu daireler içine alıyor. Çünkü hazırcı ve tahammülsüz. Çünkü içinde bulunduğu şartları istemiyor, asi. İnternet dünyası ile hayalci ve inatçı.
Araştırmayı seven, kitapların dilinden anlayan, dünya kültürüne açılan, fikir için uğraşan bir gençlik var karşımızda. Bu nesilde eksik olan hissizlik. Kalan boşluğu da biraz felsefe dolduruyor onlara göre.
Oysa felsefe, anahtar gibidir sürekli kilidin içinde gezinir. Ve o anahtarın dönüş ritminde bekler çoğu kişi.
“Bugünün gençleri niçin bu kadar özgüvenli ve iddialı? Fakat bir o kadar da depresif ve kaygılı?” diye soruyor M. Twenge Çünkü taşlar yerine bir türlü oturmuyor, düşünceler uçuşuyor. Zamanın avuttuğu kuşak, saygısız olmasın da ne yapsın. Modern dünya, rekabetçi zihinleri beslemekte. Hep bir yarış, mücadele ve en iyisi olma arzusu. Yere eğilmeme, daim önüne bakma. Lakin bu mükemmeliyetçilik olgusu, tabiatın dengesine zıt.
Bu gezegen yaptığın iyiliğin karşılığını vermese de, insanca yaşama mücadelesi, bu onurlu duruşa hizmet etmeyi hedef bilmeliyiz.
“Edep nedir diye arar sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.” der Mevlana. İşte buradaki tahammül ile başkaldırılmalıyız tahammülsüzlüğe.
İnsan anlamak için, baktığı şeyi tanımlamak zorunda. Yani görmede biçimlenmeyi bilmeli. Bu da his gerektiren bir şey. Sevgi olmadan, mutluluğun olması mümkün değil. Kalbi ile konuşamayan, bakamayan esaretten kurtulamamış demektir. Kap dili yoksa insanlık da yoktur. Dünya çekmecesini sevgi ile dolduran hayatın ana gayesine ulaşmış olur.
Hırs, menfaat, zevk ve şehvet tutkusu hayatın içinde başkasına alan açmayı engelledi. Kendi biricikliğini öne süren hastalıklı zihniyet yardımlaşmayı, dostluğu, vefayı, paylaşmayı evet, kalp inceliğini yok etmekte.
Bugünün penceresine şöyle sesleniyor Sezai Karakoç: “Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.” Kalbinize emanetsiniz…