Neredeyse bir yıldır, onun için herkes konuştu o sustu. Mesajlarını da yakın dostları üzerinden söyletti. Saklanmayı seçti…

Uzun süre susunca, polemikler de oldu. Önceki gün basının karşısına çıkarak nihayet konuştu. Ancak, basından hiçbir soru almadı. Sadece söyleyeceğini söyledi ve gitti.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuşmasında “Türkiye yakın tarihinin en zor dönemlerinden biri içerisinde, iç ve dış şartlarda büyük zorluklarla karşı karşıyayız” diyerek sözlerine başladı.

Bunun farkında olduğunu millete nihayet ifade etmiş oldu. Çünkü bu süreç içerisinde bu zorluklarla ilgili herhangi bir görüşü veya millet adına devlete desteği noktasında bir söylemi ve eylemi içinde olmadı.

Konuşmasında, “Türkiye için neyin iyi olduğunu konuşmak yerine kişiler üzerinden saldırılarla meşgulüz” diyerek sitemini de dile getirdi. Milletin penceresinden bakıp, ülkenin zor döneminde milletin yanında dik durabilseydi, belki bu sitemi yapmak zorunda kalmayacaktı. Sadece kendi penceresinden bakınca bu yönünü görmüş demek ki…

Açıklamasında “Bir faninin ulaşabileceği bütün makamlara ulaşmış vaziyetteyim. Yeri geldiğinde de şerefle temsil ettim. Ne ben ne ailem herhangi bir beklenti, herhangi bir arzu içinde değiliz” dedi.

Ne güzel bir söz diyemeyeceğim. Bana göre kalp başka, söz başka. ‘Makam’a evet, risk almaya ve millet için mücadeleye hayır’ dedi sanki. Allah’ın (cc) Millet eli ile bir faniyi en yüksek makama getirdiği bir kişi olarak milletin zor sürecinde yanında olmalıydı. O sessizliği tercih etti. ‘Bir faninin gelmesi gereken en yüksek makam’ diye hitap ettiği o makama gelmemesi için 367 safsatasını hukuk diye milletin önüne koyanların, çeşitli oyunların içinde olanların karşısında dik durup “Abdullah Gül kardeşim” sözü ile zirveye oturmasının yolunu açan mücadele adamı Recep  Tayyip Erdoğan’ın karşısına durması ile ilgili gizli planları, ‘Fani’ laflarını havada bırakıyor.

Esas niyetini de şu şekilde açıkladı. Ya da artık açıklamak zorunda kaldı: “Geniş bir mutabakat söz konusu olursa o zaman üstümüze düşeni arkadaşlarımla beraber yapmaktan kaçınmayacağımı da söylemişimdir. Temel Bey’in yaptığı temaslar sonucunda böyle bir mutabakatın olmadığı görülmüştür. Böylece adaylığımla ilgili bir süreç artık söz konusu değildir.”

Bu sözden ben şunu anladım: “Bir fani olarak benim gelebileceğim en yüksek makama gelmemde önemli mücadele içinde olan Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına Cumhurbaşkanı adayı olmak istedim. Bu isteğimin olması için de Erdoğan’a karşı olan tüm kesimlerin benim etrafımda toplanması şartı koyarak risk almadım. İşi garantiye alamayınca da adaylıktan vazgeçtim.”

Gül’ün aradığı geniş mutabakat kimlerdi? CHP, HDP, SP, İP vs… Peki, mutabakat istediği CHP, Abdullah Gül’ün 2007 yılında Cumhurbaşkanı olmaması için aradığı mutabakatı hiç düşündü mü? 2007 yılında Recep Tayyip Erdoğan, mutabakat içinde yapılan tüm baskılara boyun eğseydi ve “Cumhurbaşkanı adayımız, Abdullah Gül kardeşimdir” demeseydi, kendi deyimi ile bir faninin gelebileceği en üst mertebeye gelebilir miydi? Evet o bir nasipti… Ve O’nu nasip edene bir vefa duygusu olmalıydı. Olmadı.

Dava ruhu başka bir şey. Bunu sadece akılla anlayamazsın. Bu, hem akılla hem yürekle, hem imanlar birleştiğinde ortaya çıkar.

Olmadı Sayın Gül olmadı… Hiç olmadı. Belki bir fani olarak gelebilecek en üst makama geldin ama şimdi seni oraya taşıyan gönülleri kırdın geçirdin. Önemli olan gönüllerdeki Makamdır.

Selam ve dua ile…