Batı Medeniyetinin, 1. Dünya Savaşı’nda Avrupa’yı ve dahi Amerika’yı savaşın içine sokmuş olması, insanlığın buhranına çare olmak yerine felaketin eşiğine getirmesi yeni arayışlarla birlikte Batı Medeniyeti açısından bir kıymet kaybı olarak görülmüştü.

Fransa’da, tekâmülün son noktası olarak, ‘Güzel Çağ’ adı verilen, hem insanın değerinin fark edilmesi, hem de insanın maddi formatının belirlenmesi bakımından ‘Altın Oran’ olarak kabul edilen dönemin savaş ile son bulması, Batı Medeniyeti dışında bir güvenli bölge oluşturma fikrini ortaya çıkarmıştı.

İtalyanlar yeniden ‘Roma Medeniyeti’ni ihya etmenin, Ruslar ise Komünizmi müesses nizam haline getirmenin imkân arayışına gitmişlerdi.

Aynı buhran 2. Dünya savaşının eşiğinde de baş gösterdi. Yani ‘Bu batı medeniyeti matah bir şey olsaydı, ikide bir dünyayı savaşlara ve felaketlere sürüklemezdi’ düşüncesi dalga dalga çaresizlik ve yoksulluk içinde kıvranan yığınlar arasında yayılmaya başladı.

Rusya bu çaresizliği dünyaya Komünizm ihraç ederek 1960’a kadar ısrarla ve inatla sömürdü. Kitleleri sanayisini tamamlamış ve kapitalizmi en kesif bir şekilde yaşayan İngiltere’de proleterya devriminin gerçekleşeceğine inandırmaya devam etti.

Sonra bu düşünceden vazgeçilerek yerine ‘birlikte yaşama’ fikri benimsendi. Artık kapitalizmi yıkmak ya da yıkılmasını beklemek yerine, dünya iş sınıfının hayat standardını yükseltecek bir siyaset takip edilecekti.

Bu bilgiler ve daha fazlası için İsmet Özel’in ‘Bir akşam gezintisi değil, bir istiklal yürüyüşü’ isimli eserini tavsiye ediyorum.

Gel gelelim, matah bir şey olmadığı dünya savaşlarıyla ortaya çıkan Batı Medeniyeti ‘Komünizmin yıkılmasıyla’bütün bir dünyaya savaş ihraç etmeyi hızlandırarak devam ettirdi.

Bugün ise, dünyanın bir 3. Dünya Savaşının içinde olduğu gerçeğini Paris terör saldırısının peşi sıra yaptığı açıklama ile Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Şehir Devleti Başkanı Papa Francesco ilan etmiş oldu.

‘Parçalı 3. Dünya Savaşı’ndan hatta bir Haçlı Savaşından bile bahsetti Papa.

Ortadoğu’da büyütülmek istenen ateşin Müslümanları yakıp yıkmasından, her gün yüzlerce Müslüman’ın öldürülmesinden, evinden ocağından, ülkelerinden uzaklaştırılmasından anlaşılıyor ki evet, bir Haçlı Savaşının göbeğindeyiz.

Türkiye, hem içeride, hem de dışarıda, Haçlıların donattığı, silahlandırdığı paralı askerler ile mücadele ediyor.

Bu paralı askerler ve örgütlenmeler, DAEŞ, PKK, PYD, YPG, adı ne olursa olsun, insanlığın ve mültecilerin son adası Türkiye’nin iç ve dış huzurunu tehdit eden eylemlere imza atıyor.

Suriye’de muhtemel bir ateşkesi konuşan Rusya ve Amerikada fiili bir şekilde bu sıcak savaşın içinde ve tarafı durumundalar.

Paris saldırısında kenetlenen Batı Medeniyeti’nin‘matah bir şey olmadığı’nınfotoğrafı Davutoğlu’nun Ankara patlamasının ardından olay yeri ziyaretindeki yalnızlığından bariz bir şekilde okunuyordu.

Türkiye’nin muhataplarıyla dört tarafı tehditlerle çevrili bir durumdayken bile barışı konuşması, Batı Medeniyeti’ne savaş yerine barış teklif etmesi ve insanlık için başka bir çarenin olmadığına ikna etmesi gerekiyor.

Zor ama tek çıkış bu.