“MİT’te  ciddi örgütlenmeye sahip”

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan ‘Ana Gülen Yapılanması’ hakkındaki iddianamede yapılanmanın MİT ve Yargı alanındaki çalışmalarına da  yer verildi. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Gülen yapılanması tarafından ‘mahrem yer’ olarak kabul edildiğini belirten savcılık, “Milli İstihbarat Teşkilatı’nda da FETÖ ciddi bir örgütlenmeye sahiptir. Ancak bu örgütlenmenin boyutları ve kimlerin bu yapıya mensup olduğu, kurumun niteliği nedeniyle oldukça zordur. Kurumda FETÖ’nün örgütlü bir yapısının olduğu buraya müstakil bir imam tayin edilmesinden anlaşılmaktadır. Milli İstihbarat Teşkilatına emniyetten ve TİB gibi başka kurumlardan geçen bazı FETÖ mensubu kamu görevlileri bulunmaktadır. Örgüt, Milli İstihbarat Teşkilatından sorumlu müstakil bir imam tayin etmiştir. Doktor Sinan kod adlı Murat Karabulut, MİT’ten sorumlu FETÖ imamı olarak uzun süre görev yapmıştır. Kimliğinin deşifre olması üzerine bu göreve Harun Doğan getirilmiştir. 17 Aralık 2013 günü emniyetten sorumlu imam AbdulletifTapkan ile birlikte ABD’ye gidip operasyon talimatını alanlardan biridir.” denildi.

Yargı alanındaki örgütlenme

Gülen yapılanmasının, ‘yargının ne kadar büyük bir güç olduğunu, yargıyı etkili ve operasyonel şekilde kullanmak suretiyle yapılamayacak hiçbir şey olmadığını farkettiğini’ belirten savcılık, iddianamede şu ifadelere yer verdi: “Yargı, cemaatin kendi menfaatlerini toplumda uygulayabilmek için kullandığı en güzel araçtır. Çünkü, polisin ve yargının yaptığı her türlü iş, sonuçları ve oluşacak tüm masrafları devlete aittir.

Cemaatin karşısına çıkan her engeli yargıyı kullanarak aşan FETÖ, bu konuda uzmanlaşmıştır. Yargının devlet ve toplum hayatında kesin belirleyici ve son karar verici olması örgütün işini kolaylaştırmıştır. Cemaat ise yargıyı her açıdan etkin bir silah olarak kullanmıştır. Mesela emniyette kendisine engel olacak yöneticiler hakkında uydurma tahkikatlar, tutuklamalar yaparak hepsini saf dışı bırakıp, karşı çıkacaklara da gözdağı vermiştir. Toplu tutuklama ve davalarla TSK etkisiz hale getirilmiş, ceza ve hukuk davalarında en büyük belirleyici güç olduğunu göstermiştir. “

“Referandum ile HSYK ele geçirildi”

12 Eylül 2010 günü yapılan Anayasa referandumu sonrasında yeni oluşturulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Gülen yapılanmasının çoğunluğu elde ettiğini ifade eden savcılık, “Bu HSYK örgüte mensup 160 hakim ve savcıyı Yargıtay üyeliklerine atamıştır. Yeni seçilen 160 üye ile örgüt, çoğunluğu ele geçirdiği Yargıtay’da, tek söz sahibi oluvermiştir. Artık örgüt belli ceza dairelerinde istediği kararı onaylatacak, istemediği kararı bozduracak hale gelmiş yargıda davası olan herkesin yolu cemaatin avukatlarının hukuk bürolarına düşmüştür. Özel yetkili mahkemelerin baktığı örgütün kumpaslarından oluşan davalar, Yargıtay’da onaylanmaya başlamıştır. Hiç kimsenin artık örgütün elinden kurtulamayacağı sözle değil fiilen ispatlanmıştır. Balyoz gibi bazı haksız kararları Yargıtay’da onaylatan FETÖ, örgütün yargı kanadının gerçekleştirdiği bütün hukuksuzlukları hukuka uygunmuş gibi topluma algılatmıştır” ifadesini kullandı.

“Yargı yoluyla, MİT ele geçirilmek istendi”

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasını örnek veren savcılık, “Örgüt, 7 Şubat 2012 günü Mit soruşturmasıyla yargıyı kullanarak, bir yandan kendinden olmayan MİT yönetimini bertaraf etmek, MİT’i ele geçirmek, bir yandan da aynı soruşturmayla hükumetin Güneydoğu sorununu çözmek amacıyla başlattığı barış sürecini durdurmak için harekete geçmiştir. MİT yöneticileri, hükümet, başbakan terör örgütüne yardımla suçlanmak istenmiştir. Bu soruşturma hükümeti yıpratıp gözdağı vermek için yapılmıştır. Örgütün bu denemesi istihbarat görevlileri hakkında soruşturmaların izne bağlanması sistemine geçilerek önlenmiştir” dedi.

“Yargı ve MİT’ten sonraki en önemli kurum TÜBİTAK”

Yargı ve MİT’in yanı sıra bazı kritik kurumların da Gülen Yapılanmasının hedefinde olduğu anlatıldı. Bunlardan birinin de TÜBİTAK olduğu iddia edildi.  Gülen’in TÜBİTAK’a özel önem verdiğinin belirtildiği iddianamede, şu tespitlerde bulunuldu: “Örgüt için stratejik kurum kabul edilerek mahrem yerler içine alınmıştır. TÜBİTAK’ta örgüt kadrolaşabilmek için, 2011 yılında yönetici kadrosunun bir kanun hükmünde kararname ile değiştirilmesini sağlamıştır. Bu kanun hükmünde kararnameden sonra TÜBİTAK içinde Fetullahçı terör örgütlenmesi kısa sürede kadrolaşmaya ve yapılanmaya gitmiştir. TÜBİTAK’ın başkanı ve birim başkanlıkları ile kritik yöneticiler örgüt mensupları arasından seçilip atanması sağlanmıştır. TÜBİTAK içerisindeki örgüt yapılanması evlerde sohbet toplantıları düzenlemektedir. Bu sohbet toplantılarında Fetullah Gülen konuşmaları dinlenmektedir. Tedbir olarak toplantıya katılanlarının cep telefonu bataryaları çıkarılıp başka bir odaya bırakarak toplantı odası steril hale getirilmektedir. Gizli, örgütsel toplantılar rutin olarak yapılmaktadır.“

 “Gizli haberleşme için 9 farklı yöntem”

Gülen yapılanması elemanlarının kendi aralarındaki haberleşmede de gizliliğe önem gösterdiğinin anlatıldığı iddianamede haberleşme için dokuz farklı yöntem kullanıldığı belirtildi, bunlar şöyle sıralandı:

1- Yüz Yüze: Birinci derecede iletişim şekli ru be ru (yüz yüze) şeklindedir. Eskiden örgüt toplantılarında alınan kararlar küçük kağıtlara yazılıp daha sonra bu kağıtlar mutlaka imha edilmektedir.  Ancak acil durumlarda görüşülmesi gereken bir kişi veya konu varsa mutlaka yüz yüze gerçekleştirilmekte, mecbur kalınmadıkça telefonla görüşme yapılmamaktadır.

2- Cep Telefonları: Örgüt içinde en önemli haberleşme aracı “cep telefonu hatları”dır. Ancak bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da FETÖ kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinden gerçek kullanıcısına ulaşılamayan numaralardır. Yaklaşık 3 ayda bir yeni bir GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. Son dönemde ise örgüt iletişimi telefon ve internet üzerinden “mesajlaşma” ile sağlamaktadır.

3-İnternet Programları: İnternet üzerinden haberleşmeye imkan tanıyan “Skype, Tango, Kakao, Talk, Viber, Line, WhatsApp” vb. programlar şifreli ve düşük maliyetli olması nedeniyle haberleşmede örgüt tarafından sık kullanılmaktadır. “Acrobits, Softphone, Bylock” isimli programlar ile de cep telefonunda kullanılan internet aracılığıyla güvenli kriptolu, şifreli görüşmeler yapılmaktadır.

4- Kriptolu Ip Hattı: Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir. FETÖ mensupları CISCO marka IP telefon kullanmakta olup, söz konusu hatlara dair güncellemeler ve kriptolama işlemleri, FETÖ kontrolündeki Sürat Bilişim tarafından gerçekleştirilmektedir.

5- Canlı Kurye: Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD Pensilvanya’ya gidilmek suretiyle Fetullah Gülen, Cevdet Türkyolu ve Mehmet Yaşa ile “yüz yüze” görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır.

6- Buluşma: Haberleşmede kullanılan bir yöntem ise aile toplantıları, piknik ve çay bahçesi buluşmaları şeklinde gerçekleşmektedir. Önemli ve uzun süre konuşmayı gerektiren ve organizasyon yapılıp planlama yapılacak hallerde bir vesile ile aileler olduğu halde bir araya gelen örgüt üyeleri bir fırsatını bulup konuşarak haberleşmeyi sağlamaktadırlar.

7- Sosyal Medya: Bu örgütlenme haberleşmesini sosyal veri ağlarını kullanarak denetlenemeyen teknik ağ sistemi üzerinden sağlamaktadır. Günümüz teknolojisi ile yurtdışında bir terör örgütünün yönetilmesi mümkün ve çok kolay bir iş haline gelmiştir. El Kaide gibi terör örgütleri her ülkede örgütlenmiş olup Afganistan’daki ve Pakistan’daki ana üstlerinden yönetilmektedir. Paralel yapılanma da Pensilvanya’daki ana merkezden kolaylıkla yönetilebilmektedir.

8- Not ile Haberleşme: Örgüt mensuplarının “not” ile haberleşmesi eskiden yaygın iken giderek azalmıştır. Bu daha çok kamu idareleri içinde ve gizlilik gerektiren durumlarda kullanılan bir yöntemdir.

9- Basın Yayın Üzerinden Talimat Verme: FETÖ, elindeki basın yayın araçlarını kullanarak çağrı yapıp örgüt tabanıyla zaman zaman hareket etmiştir. Bu da örgütün biriyle haberleşme yöntemi olarak kullanılmıştır. Basın yayın araçları örgütün üst kanadından gelen haberlerin bütün hücrelere ve örgütün kadrolarına tebliğ edilmesinde kullanılmıştır. Tek taraflı bir haber verme aracıdır. Kitlenin harekete geçirilmesi, örgütün olaylar ve kişilere bakışı açısının aşılanması, örgütün manevra ve hareketlerinin duyurulmasında çokça kullanılmıştır.

“Toplantıya çağırmalar şifreli”

Gülen yapılanmasının toplantılarının da gizlilik içinde yapıldığı iddianamede yer aldı. Toplantı yeri ve saatinin muhataplara “bana gelsene, çaya gel, maça gidelim” gibi şifrelerle bildirildiğini belirten savcılık, “Örgüt toplantılarına yalnızca hücre içindeki kimseler katılabilir. Örgüte ne kadar bağlı olursa olsun bir başka hücreden hiç kimse diğer hücrede yapılan toplantıya katılamaz.  Fetullah Gülen Türkiye’de iken her ay il ve kurum imamlarıyla mutat toplantılar yapmıştır. ABD’de ise bu toplantılar üç ayda bir mutlaka yapılmaktadır. Her il veya kurum imamı yönettiği birimlerin sorunlarını doğrudan ona anlatmakta, talimatlarını almaktadır. Toplantı odasına girerken telefonlar kapatılıp bataryalar çıkarılmaktadır. Tedbir olarak bu toplantılara örgüt mensupları cep telefonlarını yanlarına almadan katılmaktadır. Farklı meslek grupları için farklı toplantı ortamları vardır. Böylece hücre yapılanması biçimindeki farklı meslek gruplarının birbirlerini tanımaları engellenmektedir” tespitinde bulundu. Yapılanmanın toplantıları da katagorilere ayırdığını anlatan savcılık bunlardan en önemlilerinden birinin ‘Mahrem Toplantı’ olduğunu belirtti.

“Mahrem Toplantı

: Örgütün çok gizli toplantıları bu şekilde adlandırılmaktadır. Bu toplantıya örgütün has üyeleri katılabilir ancak örgüte sonradan girenler mahrem toplantılara alınmazlar. Mahrem toplantı, örgüt merkezinde Pensilvanya’dan gelen emirlerin birimlere nasıl icra edileceğinin kararlaştırıldığı operasyon toplantılardır. Çok gizli olduğundan bu kararlar dışarıya sızdırılamaz konuşulanlar toplantıya katılanlar arasında sır olarak kalır. Örgütün birimlerini yöneten üst düzey yöneticileri bu toplantılara katılabilir.”

“Arşivin nerede olduğu bilinmiyor”

İddianamede, Gülen yapılanmasının en önemli güçlerinden birinin de kişiler ve kurumlar hakkındaki topladıkları bilgilerin tutulduğu ‘arşiv’ olduğu anlatıldı.

‘Arşivin nerede tutulduğuna dair net bir bilgi bulunmamaktadır” notunu iddianameye düşen savcılık, “Bazı tanık ifadelerinde örgüt arşivinin Kanada’da veya Afrika ülkelerinin birinde bulunabileceği, arşiv konusunda örgütün üst düzey sorumlusu Mustafa Özcan’ın bilgisi olduğu iddia edilmiştir” ifadesine yer verdi.

“İşlenen suçlar: Dink ve Hablemitoğlu cinayeti”

İddianamede Gülen yapılanmasının işlediği suçlar bölümü de yer aldı. Bu suçlamalar arasında en önemlilerinden biri olarak Dink cinayeti gösterildi.  Yapılanmanın bu cinayetin işleneceğini bildiği ancak kendi amaçları doğrultusunda cinayeti önlemediği belirtildi. Yazar Necip Hablemitoğlu cinayetine de yer verilen iddianamede, “FETÖ’nün doğrudan bir eseri olduğu iddia edilen olay, yazar Necip Hablemitoğlu’nun Ankara’da planlanarak kiralık bir katil tarafından öldürülmesidir. Necip Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasını o yıllarda emniyet içerisindeki terör ve istihbarat birimlerine egemen cemaat yapılanması yürütmüştür. Soruşturma gereği gibi yapılmamıştır. Fetullah Gülen cemaatinin emniyet istihbarattaki kadrolarının o tarihlerde bu cinayetten habersiz olması imkânsızdır. Cemaatin istihbarat görevlileri cinayetin işleneceğinden haberdar olmalarına rağmen en azından önlememişlerdir. Soruşturmada olay öncesinde cep telefonları ile ilgili hts kayıtlar alıp herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Cinayetten sonra delil toplamada olayı çözmeye yönelik çalışma yapılmamış tersine cinayet çözümsüz bırakılmaya ve karartılmaya çalışılmıştır” denildi. Yapılanmanın Başbakanın ev ve çalışma ofisine dinleme cihazı koyarak casusluk faaliyetinde de bulunduğu iddia edildi. Kadrolaşmasını tamamlamak için sınav sorularını çalma iddiaları da işlenen suçlar arasında yerini aldı.

“Örgütün gücünün denendiği ilk soruşturma Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”

Yapılanmanın usulsüz soruşturmalar yürüterek suç işlediğini belirten savcılık, “FETÖ’nün seri olarak başlattığı usulsüz soruşturma ve davaların ilk izi ve ilk denemesi Van’da Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Şemdinli Davaları olarak kamuoyuna yansıyan iki olayla başlamıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine yönelik tarihi eser kaçakçılığı ve ihaleye fesat karıştırma davalarının yıllar sonra beraatla bittiğini kamuoyu bilmemektedir. Devletin refleksinin ve kamuoyu algısının ölçüldüğü ve örgütün gücünü denediği ilk olay budur” tespitinde bulundu. 17 Aralık soruşturması ile de Gülen Yapılanmasının hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği belirtildi.

Editör: Haber Merkezi