İLKE Araştırmacısı Enes Koru, İstanbul ilçelerinin sosyoekonomik ve demografik yapılarındaki farklılıkları kaleme aldı.

...

İstanbul, Türkiye'nin bir mikrokozmosu olarak farklı toplumsal dinamiklerin iç içe geçtiği bir megakent. Hem küresel ölçekte güçlü bir metropol hem de derin sosyoekonomik eşitsizliklerin olduğu bir şehir. Kent, her ne kadar çok geniş fırsatlar sunsa da bu fırsatlardan eşit düzeyde yararlanmak tüm toplumsal kesimler için mümkün değil. Son yıllarda merkezden çepere yayılan nüfus hareketliliği, sosyoekonomik eşitsizlikleri daha da belirginleştiriyor. Ekonomik gelir farkları, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimin dengesiz dağılımıyla keskinleşiyor. Bütün bu farklılıklar, İstanbul'un geleceğine dair planlamalarda bütüncül bir bakış gerektiğini gösteriyor.

Merkezden çepere: Göç eğilimleri, demografik ayrışma ve hane halkı

İstanbul nüfus hareketliliği açısından göze çarpan bir dönüşüm süreci yaşıyor. Megakent, daha önceki yıllara kıyasla dış göç alma eğilimini büyük ölçüde kaybetti. Şehir içinde de merkez ilçelerin nüfusu gerilerken, çeper bölgeler hızla nüfus kazanıyor. Son on yılda nüfus, Fatih’te yüzde 16, Beşiktaş, Beyoğlu ve Kadıköy’de ise yaklaşık yüzde 10 oranında azaldı. Merkez ilçelerin yanı sıra, 1990’lar ve 2000’lerin başında yoğun göç almış Bahçelievler, Bağcılar, Esenler, Güngören ve Gaziosmanpaşa nüfus ve kentleşme açısından doyum noktasına ulaşmış olduğu için benzer şekilde gerileme eğilimi sergiliyor. Buna karşılık çeper ilçelerle kırsal nitelikli bölgelerde nüfus yükselmeyi sürdürüyor ve şehirde kentleşme yatay yönde ilerliyor. 10 yıllık süreçte Beylikdüzü, Sancaktepe, Esenyurt, Arnavutköy, Başakşehir ve Silivri'de nüfus yüzde 50 artarken, Sancaktepe, Esenyurt, Arnavutköy ve Beylikdüzü'nde hane halkı sayısı neredeyse 2 katına çıktı.

Nüfusun çeper ilçelere doğru yayılmasına rağmen merkez ilçelere olan ekonomik ve sosyal bağımlılığın devam etmesi İstanbul’un temel sorunlardan birini oluşturuyor. Sürekli artan ulaşım talebi ve trafik, uzun mesafeli yolculuklara bağlı zaman ve enerji kaybının yanı sıra kent içi hava kirliliğini ve çevresel baskıları tetikliyor. Ayrıca bu durum kentsel uyumsuzluğu derinleştirirken çeperdeki altyapı ve sosyal donatı yetersizlikleri daha belirgin hale geliyor.

İstanbul’da nüfusun belirli alanlarda aşırı yoğunlaşması da bir diğer önemli meseleyi oluşturuyor. Esenyurt, Küçükçekmece, Pendik, Ümraniye ve Bağcılar, İstanbul nüfusunun dörtte birini, yani yüzde 25,3'ünü barındırıyor. Daha da çarpıcı olan, kentte 90 mahallede nüfus yoğunluğunun kişi/km² 50 binin üzerinde seyretmesi. Bu ölçüdeki aşırı sıkışma, altyapı ve hizmetlerde yük artışı, toplumsal gerilim, afet riski ve eğitim ile sağlık hizmetlerine erişimde zorluklar doğuruyor.

İlçelerin demografik özellikleri ve hane halkı yapıları da kentin sosyal dokusuna dair güçlü ipuçları veriyor. Alt gelirli grupların yoğunlaştığı ve eğitim düzeyinin nispeten düşük olduğu ilçelerde doğurganlık oranı ve ortalama hane halkı büyüklüğü yüksek seyrediyor. Arnavutköy, Sultangazi ve Sultanbeyli’de ortalama hane halkı 3,8 civarındayken, Kadıköy ve Beşiktaş’ta 2,3 düzeyine kadar geriliyor. Adalar, Beşiktaş ve Şişli’de her dört haneden biri; Kadıköy, Şile ve Fatih’te ise her beş haneden birinde tek kişi yaşıyor. Bazı bölgelerde aile yapısı geleneksel normlarını sürdürüyorken başka bölgelerde bunun tam tersi bir tablo ortaya çıkıyor. Bu belirgin ayrışmanın temelinde, kültürel tercihler ve sosyoekonomik koşullar belirleyici rol oynuyor.

Ekonomik durum

İstanbul, Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) üçte birini üretecek düzeyde bir ekonomik dev olmasına karşın ülkenin gelir adaletsizliği en yüksek şehirlerinden biri olarak öne çıkıyor. Kent genelinde çok derin sosyoekonomik eşitsizlikler mevcut. Pek çok araştırma, Beşiktaş, Kadıköy ve Bakırköy’ün en yüksek gelir düzeyine sahip ilçeler olduğunu ortaya koyarken, Sultanbeyli, Sultangazi ve kırsal nitelikli diğer ilçelerin en düşük gelir seviyesinde konumlandığını gösteriyor. Güney ve merkezden kuzeye, çeper bölgelere uzanan hat boyunca gelişmişlik düzeyi belirgin bir biçimde azalıyor. Gelir ve yaşam standartlarındaki farklılık, yalnızca ilçeler arasında da kalmıyor. Aynı ilçe içinde, bitişik mahallelerde bambaşka ekonomik koşulların hakim olması İstanbul’un dikkati çeken diğer durumlarından biri. Beykoz, Sarıyer, Beyoğlu ve Ataşehir ilçe içi gelir heterojenliğinin en yüksek olduğu bölgelerdir. Kente yayılan bu dramatik farklılık, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler gibi temel imkanlara erişimi de doğrudan etkiliyor.

Eğitimde eşitsizliğin yapısallaşma riski

İlçeler arasında eğitim düzeyi de son derece farklılık gösteriyor. Kadıköy ve Beşiktaş’ta üniversite mezunlarının oranı yüzde 55’e kadar çıkarken, Sultangazi, Arnavutköy ve Sultanbeyli’de bu oran yüzde 15 seviyesinde kalıyor. Yükseköğretim mezuniyet oranının düşük olduğu bu bölgelerin ortak özelliği, alt gelir gruplarının bu bölgelerde yoğunlaşmış olmasıdır. Öte yandan son 10 yılda Sultangazi, Sultanbeyli, Arnavutköy ve Esenler’de üniversite mezunu oranının yaklaşık yüzde 150 oranında yükselmesi dikkati çekiyor. Bu artış ağırlıklı olarak kadınlar üzerinde gerçekleşmiş durumda, dolayısıyla düşük gelir düzeyine sahip ilçelerde yükseköğretime erişim ve talepte belirgin bir ivme göze çarpıyor.

Nüfusu son yıllarda sürekli artış gösteren bazı ilçelerin eğitim hizmetlerine erişiminin ise İstanbul ortalamasının altında kaldığı görülüyor. Devlet ilkokullarında bir sınıftaki ortalama öğrenci sayısı Beşiktaş’ta 22 iken Esenyurt’ta 35’tir. Kadıköy’de her 17 ilkokul öğrencisine bir öğretmen düşerken, Sultangazi’de bu sayı 43’e yükseliyor. Şehrin çocuk yoğun bölgelerinde fiziki imkan eksikliği, sabahçı-öğlenci şeklinde ikili öğretimi zorunlu hale getiriyor. İlköğretimdeki altyapı eksikliklerinin yanı sıra, okul öncesi eğitimde ayrışma tabloyu daha da kutuplaştırıyor. Sosyoekonomik düzeyi gelişmiş ilçelerde, okul öncesi eğitim alan öğrencilerin yarısından fazlası özel okullara devam ediyorken Esenler, Beyoğlu, Sultangazi ve Arnavutköy’de bu oran yüzde 10’un altında. İstanbul’un belirli ilçelerinde, eğitim seviyesi düşük ve kültürel ile ekonomik sermayesi sınırlı ebeveynlerin çocuklarının eğitim hizmetlerine erişiminin kent ortalamasının altında kalması, eğitimde eşitsizliğin yapısallaşma riskini doğuruyor.

Dezavantajlı gruplar, kentsel adalet ve erişim

İstanbul’un toplumsal yapısında dezavantajlı gruplar önemli bir yer tutuyor. Arnavutköy, Sultanbeyli, Sultangazi, Esenyurt, Bağcılar, Esenler ve Gaziosmanpaşa kırılgan nüfusun en yoğun olduğu ilçeler konumunda. Düşük gelir ve eğitim seviyelerine sahip, işsizlik oranlarının yüksek seyrettiği bölgelerde sosyal destek mekanizmaları hayati önem taşıyor. Refah düzeyinin düşüklüğü farklı türden sorunlar yaratabiliyor. Örneğin, engelli birey bulunan hane oranının, alt gelir gruplarının yoğunlaştığı ilçelerde daha yüksek olduğu gözlemleniyor. Bu durum, yoksulluk, sınırlı eğitim imkanları, sağlığa erişim güçlükleri ve riskli iş koşulları gibi sosyoekonomik faktörlerle doğrudan bağlantılı.

Yoksulluğun ve eşitsizliğin yerleşik hale gelmesini önlemek, kentsel adaleti sağlamak için eğitimin yanı sıra, çevre, sağlık ve ulaşım hizmetlerine erişim kritik rol oynuyor. İstanbul’da bazı ilçelerde kişi başına düşen aktif yeşil alan uluslararası standartları yakalarken, başka birçok yerde insanlar neredeyse betona hapsolmuş bir yaşam sürdürüyor. Esenler, Bağcılar, Güngören ve Gaziosmanpaşa’da bu oran 1 metrekarenin bile altına iniyor. Yoğun yapılaşma ve kalabalık nüfusun kesiştiği bu bölgelerde, acil toplanma alanları da yetersiz olduğu için afet riski belirgin biçimde artıyor. Tüm bunlara ek olarak, spor tesisleri ve alanlarının dağılımı da benzer bir tablo ortaya koyuyor. Bu imkanların daha yaygın olduğu ilçelerde haftalık spor yapma alışkanlığı kayda değer oranda yüksek seyrediyor. Bunun gibi imkan ve erişimin yaşam pratiklerini dönüştürdüğü birçok örnek var. Kentsel erişimin bir diğer önemli boyutunu oluşturan ulaşımda ise İstanbul’un en kalabalık ilçesi Esenyurt ve Anadolu Yakası'nın belli bölgelerinde raylı sistem olmaması, buradaki sakinler için dezavantaj yaratıyor.

2025'te Filistin'in geleceği nasıl şekillenecek 2025'te Filistin'in geleceği nasıl şekillenecek

İstanbul’un sürdürülebilir bir metropol olarak geleceğini şekillendirmek için ekonomik kalkınma, sosyal adalet ve çevresel sürdürülebilirlik arasında dengeli bir yaklaşım benimsenmesi gerekiyor. Merkez-çeper ayrışmasından kaynaklanan eşitsizlikler, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimden yeşil alan eksikliğine kadar uzanan bir dizi sorunu güncelliyor. Bu megakentin geleceği, tüm paydaşların ortak çabasıyla geliştirilecek uzun vadeli stratejilere bağlı görünüyor. Aksi halde, kent nüfusunun artışı ve altyapı baskısı, mevcut sorunları daha da derinleştirecek potansiyele sahip.

Kaynak: https://ilke.org.tr/tr/yayin-detay/istanbul-39-ilcelerin-sosyoekonomik-gorunumu

Kaynak: AA