Her gün yirmi dört saat…
Dünyaya gözünü açtığın andan kapayacağın ana kadar her gün…
Son zamanlarda çokça işittiğim bir yakınmadan bahsedeceğim; “Hocam günler su gibi akıyor, vallahi hiçbir şeyi yetiştiremiyorum. Sizce neden?”
Neden mi?
Kıymetli okurum, şu an benimle buluşmak senin tasarrufun. Mümkünse benim yerime şöyle dumanı üstünde tavşankanı bir çay ikram et kendine. Boş vaktini okumayla dolduruyorsun, çay ödülün olsun. Naçizane ele aldığım meseleyi inceliyorsun, beni şereflendiriyorsun. Ne mutlu sana, ne mutlu bana, ne mutlu okuyana!..
Mühim mevzudur zaman yönetimi. Tabii yapılacaklar listesi kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Kiminiz ev bütçesine katkı sağlayan tam ya da yarı zamanlı bir çalışansınız, kiminiz çocuklarının bakımını üstlenen, evin tertip ve düzenini sağlayan bir ev hanımısınız, kiminiz öğrenci, kiminiz emeklisiniz. Statünüz ne olursa olsun okurlarım; üretmeye, bir şeyler ortaya koymaya meyilli fıtratınız sizi dinamik tutuyor. Olması gereken de bu esasında.
Peki nasıl başarıyoruz hem boş vakitlerde sıkıntıdan patlamayı, hem de çalışırken boş vakit hayaliyle yaşamayı? Sıkıntı ne o halde? Nerede yanlış yapıyoruz?
İlk kural; kendimizi sevmemiz, önemimizin farkına varmamız, kapasitemizi anlamamız. Herkes belirli meziyetlerle donatılmıştır. İstisnasız herkesin çarpıcı bir özelliği vardır. Benliğimizin güçlü yanını keşfedip, ondan kuvvet alıp öz saygı ve sevgimizi kazanmalıyız. Kendini sevmeyi öğrenen insan, insanı sever, canlıları sever, doğayı sever, yaşamı sever…
İkinci kural; Büyüklerimizin ‘’Günü gün gibi geceyi gece gibi yaşayın evladım’’ cümlesi. Zinde bir beden için gece salgılanan hormonlardan istifade etmek gereklidir. Erişkin insanlarda ortalama 7-8 saat uyku yeterlidir. Vücudun biyolojik saati herkeste aynı olmayabilir fakat erken yatıp erken kalkmanın bereketli olduğunu denediğinizde göreceksiniz. Altını çizmeliyim. Gün hala yirmi dört saat…
Bunun yanında sağlıklı yiyeceklerle öğün atlamadan gerekli besinleri yeteri kadar vücudunuza almayı ihmal etmeyin.
Üçüncü kural; yapacağınız işlerin planının olması. Hangi zaman diliminde ne ile meşgul olacağınızın tasarlanması. Bu her daim robot gibi modamod yaşayacağınız anlamına gelmesin. Ruhumuz planlı, monoton diye tabir edilen yaşam tarzında çok huzurludur ve kendini güvende hisseder.
Kendimizi sevdik, bildik, yücelttik, bedenimizi yemek ve uyku ile besleyip kolları işlere sıvadık. Planlar yaptık, zamanımızı yönetmek için adımlar attık. Ne kaldı geriye?
Dördüncü altın kural; gününüzün boş anlarını miskinlikle geçirmemek. Bu husus çok önemli. Dinlenmek sadece uyumak, müzik dinlemek, film izlemek, ele kumandayı alıp o program senin bu program benim takip etmek değildir. Bunlar da yapılabilir fakat toplum olarak bilinçlenmemiz gereken nice seçenekler var. Mesela okumak. Boş zamanınızda kendinize yaptığınız en büyük iyiliktir. Beyninize rahatlatıcı bir terapidir. Mesela sevdiklerinizle vakit geçirmek. Konuşmak ve dinlemek bağınızı güçlendirir. Özleminizi giderir. Sizi mutlu kılar. Mesela hobilerinizle uğraşmak. Onca iş, çocuk, ev, çamaşır, bulaşık, ütü arasında ne hobisi? Dediğinizi duyar gibiyim. Bu karmaşa arasında nefes alacağınız bir üretim hem zihninize hem bedeninize hem de ruhunuza iyi gelecektir. Mesela egzersiz yapmak. Doğru nefes alıp vererek oksijen-karbondioksit dengesini sağlamak, yürüyerek ya da koşarak kaslarınızı çalıştırmak sağlığınıza iyi gelecektir.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi okurum, zamanını yönetmek senin elinde. Sen de üretiyorsun, ben de. Ne ürettiğimizin çok önemi yok. Sen bana muhtaçsın, ben de sana. Sen bana lazımsın, ben de sana. Yirmi dört saat sana da verilmiş bana da. Zamanım yetmiyor cümlesini lügatimizden kaldıralım olur mu?
Unutmayalım; mayasında sevgi olan bir beden evvela kendine, sonra işine, eşine, aşına kaliteli ve kâfi derecede bakar. Temelinde bilinç olan bir zihin monotonluğa şükür eder. Yüce Yaradan’ın verdiği her nimette kuvvet bulur. İsraftan fersah fersah kaçan ruh çalışırken başkaları, dinlenirken kendi için üretir.