Ölüm!.. İnsanlar için bir muamma, çözülemeyen bir bulmaca.
Her insan için farklı bir anlam ifade ediyor. Herkesin, her toplumun ölüme bakışı farklı…
İnanmayan biri için ölüm bir son iken, ilahi dinlerde dünyayı değiştirmek ve ebedî âleme göç etmek anlamına geliyor.
İlahi olmayan dinlerin kimisinde ölüler yakılıp külü nehre savrulurken kimisinde ölüler belli yerlere bırakılıyor ve yiyecek bile götürülüyor onlara. Kimileri evinde ölüleriyle yaşmaya devam ediyor, kimleri ise belli aralıklarla ölülerini çıkarıp onları giydirip kuşatıp gezdiriyor.
En çok da ölümden sonrasında hayat olmadığını düşünüp bu dünyadan göçünce ot, çöp, toprak olacağını düşünenlere acımışımdır. Düşünsenize her gün ölüme biraz daha yaklaşıyorsunuz ve öldüğünüz anda her şey bitiyor. Sürekli bir korku ve kaçınılmaz bir son!.. Böyle bir hayat çekilir mi?
Biz Müslümanlar için ölüm bir son olmadığından hep ölüm sonrasına bir hazırlık kaygısı vardır. Bu kimisinde çok barizdir, attığı her adımı ölümü düşünerek atar hatta aldığı her nefesi ölümü düşünerek alır. Kimisinde ise ölüm düşüncesi ve ona hazırlık kaygısı pek görünür değildir ama içinde bir yerlerde hep vardır.
Müslüman da olsak ölümden hep ürküyoruz, ölüm duygusu hep soğuk geliyor bize. Ölüm düşüncesini hep aklımızdan silmeye çalışıyoruz. Kendimize ve yakınlarımıza ölümü hiç yakıştıramıyoruz.
Ölüme inanıyoruz ama hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Hâlbuki ne diyordu Peygamber Efendimiz: “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201)
Yine “Ağızların tadını bozan ölümü çok hatırlayın.” (Tirmizî,Zühd, 4 ; Nesai, Cenâiz, 3; İbn-i Mâce, Zühd, 31) buyuruyor.
Ancak biz ne yapıyoruz? Bize ölümü hatırlatan ne varsa ondan uzak durmaya, kaçmaya çalışıyoruz. Ecdat, mezarlıkları yerleşim yerlerinin içine, hayatın merkezine yapmışken bizler şehrin olabildiğince dışına çıkararak ölülerimizden de ölüm duygusundan da uzaklaşıyoruz. Çünkü ölüme hiç hazır değiliz, gerekli hazırlığı yapma konusunda hep eksiğiz.
CHP’li Binnaz Toprak, Zincirlikuyu Mezarlığı’nın girişinde yazan “Her canlı ölümü tadacaktır.” (Al-i İmran-185) ayet mealini, Kadir Topbaş’ın bir sözü sanarak “Çok sinir bozucu bir şey.” demişti.
Ölüm, birçok kişinin bu şekilde sinirini bozarken bazıları ise ölümü o kadar güzel anlatmış ki insanın bir an önce ölesi geliyor.
Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm?
demişti Rahmetli Erdem Beyazıt…
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?
diyen Üstad Necip Fazıl, ölümü ne güzel tarif etmişti.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi…
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.
şeklinde anlatmıştı ölümü Yahya Kemal!..
Yine Mevlana, ölüm gecesinin Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) olarak anılmasını; ağlama, yas, matem tutulmasını değil, sevinç ve kutlama yapılmasını istemiştir. Çünkü onun için ölüm günü Sevgili’ye, Hakk’a kavuşma günüdür.
Rabbim, bizleri güzel yaşayan, güzel ölen, güzel haşrolanlardan eylesin!..
*11. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün muhterem babalarına Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Mekânı cennet olsun!..