Rasim Elibol / Analiz - 25 Mart 2009 tarihinde milletin kahir ekseriyetinin aklında suikast olarak değerlendirilen bir operasyonla helikopteri düşürülerek şehit edilen merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün üstündeki sır perdesi henüz kaldırılamamış olsa da yaşadığı hayatla sevenlerine bıraktığı miras ve işaretler apaçık, taptaze ve net bir şeklide ortada durmaktadır.
Cumhuriyetimizin yeni yüzyılına Türkiye Yüzyılı ismini vererek yola revan olduğumuz bu dönemde hem asrın felaketini yaşamış bir milletin yeniden ayağa kaldırılması hem de yeni yüzyılımız arifesinde milletçe vereceğimiz önemli kararların olması hasebiyle en çok ihtiyacımız olan husus hiç şüphesiz birlik olmaktır. Bu önemli dönemeçte milletin gönlünde çok büyük bir yeri olan merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun birlik anlayışını ortaya koymak onu sevenlere de elbette bir işaret olacaktır. Muhsin Yazıcıoğlu, Şarkışla’nın Elmalı köyünde doğmuş, Anadolu’yu köylüyü, toprağı ve insanımızı bizzat içinde yaşayarak, onlardan biri olarak kavramıştır. Bu yönüyle gerek siyasette gerek içtimai hayatta öne sürdüğü birlik anlayışı, ilhamını tamamen ve sadece bu toprakların insanlarından ve Anadolu’nun bin yıllık gerçeğinden almıştır.
Aynı kilimin desenleriyiz
Yaşadığı dönem ve üstlendiği misyon nedeniyle hayatı boyunca toplumun bütün farklı kesimlerini yakından tanıyan Muhsin Yazıcıoğlu, bu farklılıkların ülkede bir çatışma unsuruna dönüştürülmesine bizzat tanıklık etmiştir. Bu tecrübelerle oluşturduğu Büyük Birlik mefkûresinde bu tür oyunların önüne geçilmesi hususunda da prensipler ortaya koymuştur. Çünkü Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Laik-Antilaik gibi çatışmaların hem devleti hem de milleti nasıl bir yıkıma maruz bıraktığını yakinen bilmektedir. O nedenle bütün bir Anadolu’da etnik köken veya mezhep farklılıklarının tamamını “Aynı kilimin desenleriyiz” düsturuyla birliğe davet etmiştir.
1993 yılında yeniden harlanmaya çalışılan Alevi-Sünni çatışmasının karanlık bir provokasyonu olan Madımak olayında hem kendisi son derece dikkatli davranmış hem de teşkilatına dikkatli olmaları için gerekli talimatı vermiştir. Kaldı ki Madımak’ta mahsur kalan birçok kişinin de kurtulmasını sağlamıştır. Ancak bu gerçek ne hazindir ki yıllarca saklanmış, hatta Muhsin Yazıcıoğlu malum çevrelerce itham edilmiştir. Nihayet 2012 yılında Mehmet Ali Birand’ın “Son Darbe” belgeseline konuşan Halk Müziği Sanatçısı Arif Sağ ağız ucuyla da olsa bu gerçeği itiraf etmiştir. Muhsin Yazıcıoğlu, kimliği ve inancı ne olursa olsun herkesi bu vatanın bir parçası olarak görmüş saygı duymuş ve görkemli Anadolu kiliminde bir desen olarak görmüştür. Son dönemlerde tarikat ve cemaat düşmanlıklarını bir an önce tatbik etme fırsatı yakalama ümidiyle avuç ovuşturanların kulakları çınlasın.
Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar kaynaşmış bir Türkiye
Muhsin Yazıcıoğlu hem kendi mefkûresini hem de siyasetini Nizam-ı Âlem ülküsü üzerine bina etmiştir. Dolayısıyla o, Türk milletini sadece 785 bin kilometrekare ile sınırlı görmemektedir. Dolayısıyla birlik anlayışı da sadece bu coğrafyada yaşayan insanların birliğinden ibaret değildir. Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya kadar İslam’ın ve Türklüğün at koşturduğu bütün bir coğrafyanın birliğini de arzulamıştır. Bu arzu nedeniyledir ki gerek Karabağ gerek Bosna gerek Kosova gerek Çeçenistan mücadelelerinde aktif rol almış ve büyük bir gayret içinde olmuştur. Onların derdini Türkiye’nin derdi olarak görmüştür. “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar kaynaşmış bir Türkiye hayal ediyorum” şeklindeki haykırışı işte bunun bir tezahürüdür. Elbette onu sevenler bu haykırışın yıllar sonra bir yankısı olarak ortaya çıkan Türk Devletleri Teşkilatı, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi girişimlerimizi takdir edecek ve bu kazanımların istikrarı doğrultusunda irade göstereceklerdir.
Başkanlık sistemine geçilsin
Bu yıl yapılacak seçimlerin en önemli tartışması hiç kuşkusuz parlamenter sisteme geçilip geçilmeyeceği tartışmasıdır. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu bütün siyasi mücadelesini parlamenter sistem içinde vermiş ve bu konuda da bir sonuca ulaşmıştır. 2007 seçimlerinde baş gösteren cumhurbaşkanı seçimi krizi ve 367 garabetinin ardından “Parlamenter sisteme göre Cumhurbaşkanının yetkileri çok fazla. Başkanlık sistemine göre yetkileri çok az. Bunu da yerli yerine oturtmak gerekiyor. Tercih yapılmalı. Başkanlık sistemi mi, parlamenter sistem mi? Biz başkanlık sistemini savunuyoruz” demiştir. Çünkü parlamenter sistemle o dönem vesayetine karşı milli iradeyi muhafaza etmenin ne kadar çetin olduğunu, ömrü kırk günü bulmayan koalisyon hükümetleriyle ülkenin istikrarsızlığa sürüklenip büyük badireler atlattığını bütün Türk milleti gibi o da yakından görmüştür. Ki başkanlık sistemi aynı zamanda Muhsin Yazıcıoğlu’nun yönetimde birliğin de savunucusu olduğunu göstermektedir. İstikrarsız ve savruk bir dönemden istikrarlı ve ahenkli bir döneme geçmek Türk milletine büyük imkânlar sağlamıştır. Kaldı ki Büyük Birlik Partisi de 2017 referandumunda kurucu genel başkanlarının arzusu doğrultusunda “evet” kararı alarak irade beyan etmiştir.
Müslümanların iktidarını önlemem
1995 seçimlerinde Anavatan Partisi ile ittifak yaparak 8 milletvekili ile meclise girmeyi başaran Muhsin Yazıcıoğlu, yeni hükümetin kurulmasında kilit rol oynuyordu. Bir tarafta malum medya ve vesayet odaklarının baskısı bir tarafta da milli iradenin tecellisi söz konusuydu. Milli iradenin mutlak tesisi Muhsin Yazıcıoğlu’nun siyasi hayatının vazgeçilmelerindendi. O nedenle vesayet odaklarından gelen tehditler ve malum medyadan gelen telkinlerin hiçbirine kulak asmayarak, cesurca inandığının gereğini yapmış ve “Müslümanların iktidarını engellediniz sözünü size söyletmeyeceğim” diyerek o günkü Refah-Yol hükümetine desteğini açıkça ifade etmiştir. Böylece milletin birlikte seçip iktidara taşıdığı partilerin belli odaklarca bertaraf edilmesine müsaade etmemiş, yine tavrını milletin birliğinden yana göstermiştir. Aynı hükümete karşı kurulan 28 Şubat cuntası Sincan’da tankları yürüttüğünde de “Namlusunu milletine çeviren tanka selam durmam” diyerek büyük bir mücadele vermiştir. Muhsin Yazıcıoğlu’nu her ne kadar erken kaybetmiş olsak da gerek şahsi hayatında gerekse siyasi hayatında gösterdiği tavırlar, nerede, nasıl ve kiminle birlik sorusunun cevabını arayan bütün nesillere açık bir işaret olarak durmaktadır.
Tarlasını kim sürdü
Vefatından sonra Muhsin Yazıcıoğlu hakkında herkes iyi veya kötü bir şeyler söyledi. Ancak “Bizim tarlayı bizden habersiz sürmüşler” sözü hayatı boyunca ne medyada ne bir toplantıda ne de bir dost meclisinde ağzından çıkmamıştır. Bu sözün söylediğine dair bir tanık da yoktur. Muhtemelen kendisi hakkında bir çıkarımda bulunmak isteyen işgüzarın biri somut bir şey bulamayınca böyle bir sözü Muhsin Yazıcıoğlu’nun ağzından söyleyip ortaya attı. Milletin varlığı ve birliğine bir ömür harcamış, çekmediği cefa, görmediği tuzak, atlatmadığı badire ve ödemediği bedel kalmamış olan Muhsin Yazıcıoğlu, hem tecrübesi hem fıtratındaki basiret ve ferasetiyle kendisine, camiasına ve milletine oynanan oyunları anında fark edecek kudretteydi. Dolayısıyla hiç kimse ne o gün ne de bugün Muhsin Yazıcıoğlu’nun tarlasını ondan habersiz sürmemiştir, sürememiştir. Merhum hakkında doğru bilinen bir yanlışı da bilvesile düzeltmiş olalım. Kabri nurla dolsun…