Diriliş Postası Haber Müdürü Muhammed Şimşek -Analiz

Türkiye’nin darbeler galerisine dönen son yarım asırlık kan ve gözyaşı dolu karanlık dönemin arkasında ABD/Batı ekseninin olduğunu biliyoruz. Bu eksenin son hamlesi olan 15 Temmuz hain darbesi ve FETÖ’nün ciddi kırılmalara yol açtığı bir ortamda ortak çıkarlar üzerinde buluşmanın imkansız olduğu daha iyi anlaşıldı. Darbeden çok önce Türkiye aleyhtarı manevralara sahne olan süreçte hedef aldıkları isim Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Zira Türkiye’yi temsil eden hiçbir siyasi irade Erdoğan kadar kendisine dayatılan sömürü politikalarına karşı itiraz etmedi.

Yüzlerine taktıkları Türkiye’yi demokratikleştirme ve zenginleştirme maskesiyle gelip her 10 yılda bir darbelerle toplumu dizayn etmeye çalışan emperyalistlerin hazımsızlığı buradan geliyor.

KİRLİ HESAPLARI TERS YÜZ EDİLDİ

Bir yanda yarım asra yakın bir süre Türkiye’yi müzakere süreçleriyle oylayıp diğer yandan darbenin olgunlaşması için onlarca gencin bir birini öldürmesi için bekleyen bu karanlık güçlerin  hesapları artık ters yüz ediliyor.

1960’tan itibaren bu ülkede yaşanan bütün darbelerin arkasındaki Batı bloğu üstü kapalı şekilde şeytani planlarıyla kan döktü. PKK ve terör olaylarıyla kardeşi kardeşe kırdırarak bu ülkeyi böl, parçala, yut taktiğiyle avucuna almaya çalıştı. Türkiye bugün Suriye’den Doğu Akdeniz’e, Irak’tan Libya’ya uzanan cephelerde başta Fransa olmak üzere sömürgecilerin küresel saldırılarına  maruz kalıyorsa bu durumun arka yüzünde emperyalizme hak ettiği ölçüde itiraz edilmesinden duyulan rahatsızlık ve eskisi gibi elini kolunu sallayarak darbe yapa/ mamaları yatıyor.

HİÇ BOŞ DURMADILAR

Sadece son 7 yılda Türkiye’deki milli iradeyi ipotek altına almak için attıkları adımları hatırlayacak olursak fotoğraf bütün netliğiyle karşımızda duruyor. DEAŞ’ın havalimanı saldırıları, PKK’nın içeriden ve dışarıdan saldırıları (güney sınırımıza ABD eliyle kurdukları terör kantonları) ile DHKP-C eliyle yargıdaki suikastların (Savcı Selim Kiraz’ın şehit edilmesi) amacı Türkiye’ye boyun eğdirmekti. Ancak Türkiye bütün bu saldırıları geri püskürterek gereken cevabı vermeyi bildi.

Onların tabiriyle “söz dinlemedi” ve kendi milli menfaatleri doğrultusunda adım attı. Kaldı ki bir tek emperyalizmin uşaklığını yapan terör örgütleriyle saldırmadılar. Aynı küresel güce itaat eden siyasi partiler, akademisyenler, medya ve sivil toplum örgütleri girdi devreye. CHP’yi dahi dizayn eden bu karanlık güç kendine devşirdiği yerel işbirlikçiler üzerinden hiç ara vermeden kaos üretmeye çalıştı. Kendi ülkesinin milli menfaatleriyle ters düşmek pahasına halkın oylarıyla seçilen iktidarı devirmeye hevesli güruhların kimi zaman “Amerikan” kim zaman “Alman” kimi zaman ise “Fransa” mandasının savunucusuna dönüştüklerini gördük.

REZİL OLMAYI GÖZE ALDILAR

Bugün gelinen noktada Yunanlar ve Rumları piyon olarak ileri sürmenin yetmediğini düşünerek yalın kılıç ortaya atılan Fransa ile birlikte ABD safını iyice belli etti. Bu iki küresel gücün rezil olmayı dahi göze alarak NATO üyesi demokratik bir ülkenin cumhurbaşkanını doğrudan hedef göstermesi ve “muhalefete destek vermeliyiz” cümleleri kurması “güçlü” Türkiye’yi hazmedemiyor olmaktan kaynaklanıyor. ABD Başkan Adayı Joe Biden’ın “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında gerekirse muhalefet destek veririz” açıklamaları hafızalardaki tazeliğini korurken Fransa Cumhurbaşkanı Macron “Biz Avrupalılar, Türk halkına değil Erdoğan hükümetine karşı açık ve sert olmalıyız. Erdoğan hükümetinin kabul edilemez davranışları bulunuyor” çıkışını yaptı.

Şimdi bu fotoğrafa bakıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında Türkiye’nin üzerine gelen bu kirli küresel ittifaka karşı muhalefeti ve iktidarıyla el ele vermek gerektiğini göremeyenlere ne demeli? Başta CHP olmak üzere bütün muhalif kesimlerin görmezlikten geldiği nokta bu ülkenin yüz yıl sonra elde ettiği kendi ayakları üzerinde duran bir ülke olma fırsatını yakalamışken Batı’nın boynumuza geçirmeye çalıştığı yeni bir prangayı işaret ediyor. Sözün bittiği yerde muhalefetin kalkıp “Akdeniz’de ne işimiz var. Libya’ya neden gittik? Türkiye beceremez, battık” vb söylemler üzerinden varacağı nokta elbette yine hüsran olacaktır. Dahası kendi siyasi ikballeri uğruna bu prangaya razı geleceklere söylenecek tek söz yok.

Türkiye’yi kuşatma çabaları

Yakın dönemde kendi önceliklerine göre politika belirleyen Türkiye’nin ABD ile ayrışmasını kabul edemeyen egemen güçler ülkemizi kuşatmaya çalışıyor. Türkiye’nin İsrail ile bozulan ilişkileri, Filistin halkın verdiği destek, Rusya’dan alınan S-400 füze savunma sistemi, başta Mısır diktatörü Sisi olmak üzere ABD kuklası rejimlere karşı tavrı bu ayrışmaların alt başlıklarını oluşturuyor. Buna karşılık ABD’nin Türkiye’nin bir NATO müttefiki olarak sınıfta kaldı. Bu noktada ABD’nin, Suriye’de DEAŞ ile mücadele kisvesi altında Türkiye’nin ulusal güvenliğine karşı en büyük tehdidi oluşturan terör örgütü PYD/YPG’ye Fransa ile birlikte en büyük desteği vermesi ve FETÖ terör örgütüne yardım ve yataklık yapmaya devam etmesini de vurgulamak lazım.

Editör: TE Bilisim