Dün sabah yine hain bir saldırı haberiyle uyandık. Alçaklık ve hainlikte sınır tanımıyor terör örgütleri. Adana Valiliği’nin açık otoparkında ve Adana Valisi Mahmut Demirtaş’ın makam aracının park edildiği alana yakın bir yerde saldırıyı düzenleyebilmeleri düşündürücü.

Sabah 08:00 civarında yani Vali Demirtaş ve çalışanların mesaiye başlama saatlerinde gerçekleştirilen alçak saldırıyı duyunca Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk’e yapılan kahpe saldırı aklıma geldi. Malumunuz, Şehit Kaymakam Safitürk’ü haince şehit edenler devletin memurları. Dahası şehit kaymakamın özel kalem müdürü olacak kadar da devletin güvendiği kişi.

Bu saldırılardan da açıkça anlaşılıyor ki; eylem kabiliyeti çok zayıflayan terör örgütleri, devletin içindeki sempatizanlarını kullanıyor. FETÖ, PKK gibi yasa dışı terör örgütü sempatizanı olup, devletin içinde görev yapanların ihaneti terörle mücadeleyi daha da zorlaştırıyor gibi…

FETÖ üyelerinin devletten temizlenmesi ne kadar önemli ise, -varsa ki var oldukları şehit Kaymakam Safitürk’ün ardından öğrenmiş olduk- terör örgütü üyesi, sempatizanı PKK ya da diğerlerinin de devletten temizlenmesi bir o kadar elzemdir.

Devlet dairelerindeki kişisel bilgisayarlarında terör örgütü lehine fotoğraflar ve yazılar bulunduracak kadar ileri gidenlerin olduğunu birçoğumuz duyduk. Birçok doktorun teröristleri başka kimliklerle tedavi ettiklerine dair haberleri de hatırlamak gerekir. Bunları tespit edecek olan elbette ki yine devlettir. Ancak, tespit etme görevini yürütenlerin içinde de bu örgütlerin gizli sempatizanları olmamalıdır.

Dönelim Adana’daki saldırıya. Dün Adana’da enerji sektörünün önde gelen temsilcilerinin katılacağı 7. Türkiye Enerji Zirvesi’nin başlangıç günüydü. Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın önemli konukları ile Adana’ya geleceği biliniyordu. Ayrıca Adana polisi terör örgütüne büyük darbe vuracak operasyona imza atmıştı. Her terör saldırısı içinde bir mesaj barındırır. Bunları iyi okumalı ki, kiminle nasıl mücadele edileceği iyi biline… Enerji Bakanı Berat Albayrak saldırı sonrası saldırının yapıldığı yerde terörle mesaj vermek isteyenlere şu sözlerle seslendi:

“Maşalara, İhanet noktasındaki kuklalara seslenmeyeceğim. Bunların arkasındaki kesimlere sesleneceğim. Bu millet bir ölür bin dirilir. Bu millet cesaret nedir, istikamet nedir, binlerce yıl öğretmiş bir millettir. İnadına geliyoruz, inadına geleceğiz. Teröre prim vermeyeceğiz. Her gerçekleşen terör eyleminin arkasında kimlerin olduğunu da çok iyi biliyoruz.”

Bakan Albayrak Türkiye’nin hedefine ulaşmasında kimsenin engel olamayacağının da altını çizdi ve Adana’daki 7. Türkiye Enerji Zirvesi’ne katıldı.

Bir taraftan PKK terör örgütü, bir taraftan DAEŞ, bir taraftan FETÖ, bir taraftan da bunlarla birlikte hareket eden diğer terör örgütleri… Türkiye, hepsi ile mücadele edecek güçtedir. Ancak, içindeki hainler bu mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Bunun da üstesinden elbette gelinecek.

Terörle mücadelede önemli başarılar elde ettiğimizi de unutmamalıyız. Terör örgütleri darbe üstüne darbe yiyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun verdiği bilgiye göre, 2016 yılında istihbari çalışmalar neticesinde, polis bölgesinde PKK/KCK terör örgütünün 214, DAEŞ terör örgütünün 34, aşırı sol terör örgütlerinin 10 silahlı, bombalı terör eylemi engellendi. Jandarma bölgesinde ise toplam 26 olay meydana gelirken, 13 araç ele geçirildi. Günde bazen 3-4 patlayıcı araba yakalanıyor.  Bu küçümsenecek bir rakam değildir.

Bakan Soylu önemli bir tespit daha yapıyor ve diyor ki: “Son 5 yılda 3 bin 743 çocuk terör örgütüne katıldı. Çocuk istismarından bahseden Batı’nın bu konuda tek bir cümle ortaya koymadığını söylemek istiyorum. Türkiye’ye karşı birçok meselede çifte standart olduğunu, özellikle terör örgütüne katılan çocuklar konusunda Batı’nın başka konularda gösterdiği hassasiyeti hiçbir şekilde göstermediğini de ifade etmek isterim.”

Anlaşılmayan bir şey yok sanırım. Batılılar’ın teröre destek vermelerinin nedeni, bu örgütlerin ipleri onlara bağlı olduğundandır.

Terör saldırısında ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim.

25 Kasım’da neler oldu?

1925 yılında Şapka giyilmesini zorunlu kılan kanun, TBMM’de kabul edildi. Kanun, 28 Kasım’da yürürlüğe girdi. Rize’de şapka kanununa karşı gösteriler yapıldı. Göstericilerden 8’i idam edildi.

1948 yılında Türkiye’de öğrenci velilerinin talebiyle, ilkokullara isteğe bağlı din dersi kondu.

1998 yılında 55. Hükümet, gensoru ile düşürüldü. Devlet Bakanı Güneş Taner’in bakanlık görevi sona erdi. Başbakan Mesut Yılmaz, istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sundu.

1999 yılında Yargıtay 9. Ceza Dairesi, PKK lideri Abdullah Öcalan hakkında verilen ölüm cezasını onadı.

2009 yılında şiddetli yağmurun yol açtığı sel, Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde 122 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Ayrıca sel binlerce kişinin hacca gitmesine engel oldu.