Ahmet Davutoğlu siyasete ‘genel başkan’ olarak devam etme kararı aldı.

Davutoğlu siyasete girdiğinde sevinmiştim. Bilim Sanat Vakfı’nda ‘ben idraki’ şiarıyla binlerce gencin şahsiyetini, bu toprakların çınar istidadını keşfetmesine, ufkunu Misak-ı Milli’nin ötesine taşımasına vesile oldu.

Teşehhüt miktarı da olsa BSV’den nasiplenenlerden olarak bu konuda hakkının teslim edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Erdoğan’ın 2014’te başbakanlığı kime emanet edeceği tartışılırken en doğru ismin Davutoğlu olduğu görüşümü televizyonlarda ve sosyal medyada savundum.

Bir lider değil, bir emanetçi olarak en doğru isimdi.

Çünkü liderlik söz konusu olduğunda kimi insanların biraz geride durmaları gerekir.

Hoca da öyle. Bu tavır; sadece kendisi için değil, millet ve ümmet için de daha doğru olurdu.

Öne atılmak yerine ikinci, adam olmayı, teorisyen kalmayı, danışmanlığı tercih etmeliydi.

Çünkü Türkiye gibi demokrasi taşlarının oturmadığı, darbecilerin kaos tüccarlarının her an kafa çıkarmaya namzet olduğu bir ülkede naiflik ve nezaket siyasetin tahammül edemediği bir hakikat olarak karşımızda durmaya devam ediyor.

Çabuk unutuyoruz ama 17 yıllık AK Parti iktidarının her yılı bir ayak oyunu, muhtıra ve darbe girişimiyle geçti. Daha yolun başında; 22 Ekim 2002’de Kanadoğlu, “Erdoğan’ın hapis cezası genel başkanlığa engel” diyerek kapatma davası açtı, tedbir istedi. AK Parti anayasadaki “ideolojik ve anarşik suçlar” ibaresini “terör eylemi” şeklinde değiştirmeseydi bugün ideolojik söylemleri nedeniyle Davutoğlu’nun yeni bir parti hayalinden söz edilemezdi.

2003’te en munis Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün medya patronlarına söylediği “Türbanın (…) siyasi bir dayatma ve Cumhuriyet geleneklerini aşındırma sembol ve eylemi olarak kullanılmasını hoş görmemiz beklenmemelidir” ifadesini Sare Hanım eminim hatırlıyordur.

Erdoğan “Adayımız kardeşim Abdullah Gül’dür” demek yerine devletin en üst makamına hızlıca oturmayı tercih etseydi Türkiye nasıl olurdu?

FETÖ’nün kendi ajandasını uygulayarak pek çok vatanperveri harcadığı Ayışığı, Balyoz ifşa olmasaydı darbe genlerini taşıyanların hezeyanlarıyla boğuşuyor olmaya devam edecektik.

Bugün Davutoğlu’nu alkışlayan laikçi tayfanın “411 el kaosa kalktı” manşetlerini ne hocanın ne de hocayı gaza getirenlerin unuttuğunu zannediyorum.

Tüm bu süreçleri siyasi naiflikle değil, Erdoğan’ın kellesini koltuğa alarak yürüyüşü ve kararlı duruşu sayesinde atlattık.

BİR MUHTIRADA YİNE KÜSECEK MİSİNİZ?

Davutoğlu’na sormak istiyorum; Sayın hocam; bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki 27 Nisan e-muhtırası için “Altına imzamızı atarız” diyen CHP ile Erdoğan’a karşı omuz omuza bir pozisyona düşebiliyorsunuz?

Polis aracı yakan, değerlerinize küfreden tayfanın GP’yi alkışlaması zorunuza gitmiyor mu?

Bir yeni yetmenin FETÖ’nün yıllardır diline doladığı diploma gibi uyduruk iftirayı gevşek gevşek diline dolamasından huzursuz olmadınız mı?

Yüzde 1’lik potansiyeliyle FETÖ’cülerin ve Erdoğan düşmanlarının iştahını kabartan GP’nin alkışlanma sebebinin başkanlık sistemi olduğunu siz de iyi biliyorsunuz.

Peki ‘genel başkan’ olmanızı sağlayan referanduma katkınızdan niçin ağız tadıyla söz edemiyoruz?

Size başbakanlık emanet etmiş bir lidere 24 Haziran’da yürekten omuz vermediğiniz için pişman olup olmadığınızı da merak ediyorum.

Kırgınlığınıza gerekçe gösterdiğiniz Pelikan bildirisine sığınıyor olmanızın parti kuracak kadar iddialı bir siyasetçiye yakıştığını düşünüyor musunuz?

Bir bildiri yüzünden Erdoğan gibi bir lidere dirsek çevirdiniz. Yarın CHP’li veya İyi Partili dostlarınızın desteklediği bir muhtırada yine küsecek misiniz?

Uçakta yakından tanıdığım bir siyasetçiye söylediğiniz “Üniversiteye döneceğim” kararınızdan ne oldu da vazgeçtiniz?

Bir iki soru da 1 Kasım zaferini Davutoğlu’nun bireysel kazanımı gibi sunan ancak bugün Reisçi pozlarla Davutoğlu’nu ortada bırakanlara…

Hocayı menfi ve müspet uçuk tavırlarınızla gaza getirdiniz, şimdi niye yoksunuz?

GP’ye katılmak için Erdoğan’ın Türkiye karşıtı ittifakça bertaraf edilmesini mi bekliyorsunuz?

Siz neredesiniz bilmiyorum ama topyekûn suçlayarak Erdoğan’a karşı cephe kurmaya zorladığınız feraset sahibi muhafazakâr camia; samimiyetinden kuşku duymadığı Erdoğan’ın arkasında kale gibi durmaya devam ediyor.