Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçenlerde gazetecilerin gündeme dair sorularını yanıtlarken Türkiye’nin düzensiz göçle mücadele ve göçmen politikasına değindi ve “Herkes şunu bilsin ki Türkiye yolgeçen hanı değildir. Bütün bunları biz ölçüyoruz, biçiyoruz, adımımızı da ona göre atıyoruz” dedi. Daha önce de ABD’ye kabul edilecek Afganların kabul işlemlerini bekleyebilecekleri ülkeler arasında Türkiye’nin adının sayılması üzerine Ankara sert tepki göstermiş ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, Biden yönetiminin emrivaki girişimine “Türkiye olarak ABD’nin sorumsuz ve ülkemize danışmadan aldığı kararı kabul etmiyoruz.
ABD, eğer bu kişileri ülkesine almak istiyor ise doğrudan uçaklarla ülkesine nakletmesi mümkündür” şeklinde cevap vermişti. ABD’nin Afgan göçmenleri üçüncü ülkelerde bekletme planına karşı yetkililerden gelen benzer açıklamalarda “Türkiye kimsenin bekleme odası değil” ve “ABD yönetiminin ülkemizi bir göçmen istasyonu olarak kullanma planını reddediyoruz” türü ifadelerle tepkiler dile getirildi. Biden yönetiminin Afganistan’da kullandığı kişileri göndermeyi planladığı ülkeler arasında adı geçen Katar ve Kuveyt’te de halk “İşgalci ABD’nin işbirlikçilerinin ülkelerine doldurulmasına” karşı çıkıyor. Suriyeli mülteciler konusunda dili hayli yanan Türkiye, Afganistan’dan gelebilecek göç konusunda oldukça dikkatli ve öyle de olmak zorunda. Sınırdan gayri nizami geçişleri önlemek için gerekli tedbirler alınıyor ve yakalanan kaçak göçmenler ülkelerine iade ediliyor.
Türkiye’nin güvenlik ve istikrarını bozmak isteyen iç ve dış güçlerin göçmen meselesini “iktidarın yumuşak karnı” olarak gördükleri, muhalefetin de oy uğruna yangına benzin döktüğü ve ırkçı söylemlerle yabancı düşmanlığını körüklediği bir gerçek. Seçimlere kadar bu konu ne yazık ki sürekli kaşınacak. Gerekli tedbirler alınmazsa neler olabileceğini geçenlerde gördük. Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yaklaşımı ve göçmen politikası insani ve ahlaki temellere dayanıyor.
Zor durumda olan ve ölümden kaçan mazlum insanlara kucak açmak Türk milletinin şanına ve tarihine yakışan asil bir tavırdır. Fakat Avrupa’nın Yunanistan sınırından itibaren kapılarını sıkı sıkıya kapatması ve çok da iyi niyetli olmayan İran’ın açık kapı politikası izleyerek gelen göçmenleri ülkemize göndermesi Türkiye’yi yolgeçen hanından ya da bekleme odasından çok, kalıcı yurda dönüştürüyor. Türkiye’nin de gücü ve kapasitesi sınırsız değil elbette. Dolayısıyla gerek Suriye’den ve gerekse diğer ülkelerden gelen göçmenler konusunda daha kapsamlı planlara ve düzenlemelere ihtiyacımız var. Sadece bu da yetmez; uygulamalar da provokasyona mahal bırakmayacak şekilde olmalı.
Her şeyden önce yalan haberlerle halkı galeyana getirmeye çalışanlara kim olduklarına bakmaksızın hak ettikleri cezalar verilmeli. Gerekirse dokunulmazlıkları kaldırılmalı. Nasıl ki orman yangınlarının çıkmasına engel olmak yangınları söndürmekten daha önemliyse üç-beş provokatör politikacının toplumu kundaklamasına izin vermemek de o kadar önemli.
Bir yandan varil bombalarından kaçarak ülkemize sığınan mazlumlara kucak açarken diğer yandan onları içimizdeki beyinsiz lümpenlerden koruyamazsak yaptığımız iyiliğin hiçbir kıymeti kalmaz.