Müslümanlar, son yıllarda İslamcılıktan muhafazakârlığa terfi(!) etti. Bakıyorsunuz dünyalık hiçbir zevkten mahrum kalmak istemeyen, İslamla gönül bağı dışında pek alakası olmayan, Müslümanım demeye dili varmayan kişiler de kendisini “muhafazakâr” olarak isimlendiriyor. Hele AK Parti’nin kendini “muhafazakâr” olarak nitelendirmesi, toplumdaki muhafazakâr(!) sayısını bir hayli artırdı…

Muhafazakârların sayısı, parası, Ankara’da dayısı hızla arttı. Ancak samimiyeti, hassasiyeti, hissiyatı azaldı. Şimdi muhafazakârların neyi muhafaza ettiği pek belli değil. Parayı muhafaza etmeyi öğrenen muhafazakârlar, değerlerini muhafaza etmeyi unuttu sanki. Müslümanlar mı paraya sahip oldu, para mı Müslümanlara sahip oldu; Müslümanlar mı paraya hükmediyor, para mı Müslümanlara hükmediyor? Bu konuda maalesef ki gözlemlerim Müslümanların aleyhine… Gözünü para, makam, mevki hırsı bürüyen muhafazakârların özünü muhafaza edebilmesi zordu zaten.

Müslümanlar “El kârda, gönül yârde.” olamadı maalesef. Ya da “Kâr ettikçe yâri değişti Müslümanların.” demek çok mu ağır kaçar bilmem ki… Eğer ki öyleyse “kâr” ederken telafisi mümkün olmayan büyük bir zararda Müslümanlar…

Müslümanlar para kazandıkça ahireti kazanmak için çabalamayı bıraktı sanki… Ya da parayla her şeye sahip olabileceğini düşünen Müslümanlar, sahip olduklarını da yitiriyor bir bir…

Muhafazakârların sahip olduğu ya da yönettiği kurumlarda çalışanların hakkının hukukunun gözetilmeyişi, daha fazla kazanmak için çalışanların sürekli ezilmesi, “Çalışanın hakkını alın teri kurumadan veriniz.” diyen Peygamberimiz’in (sav), “çalışanın hakkını çatır çatır yiyen” kodaman ümmeti var karşımızda. Daha fazla kazanmak için çalışanını daha çok çalıştıran, çalıştırdıkça hakkından kısan, bunu yaparken de “piyasa koşulları” yalanına ve insafsızlığına sığınan, vicdan yoksunu Müslüman kodamanlar hâkim maalesef ki piyasaya…

Yıllardır eğitimin içindeyim. Eğitim kurumlarında muhafazakâr ailelerin çocuklarını yakından gözlemleme imkânım oldu. Çocukların ve ailelerin hayata, olaylara, eğitime bakış açısı da aynı şekilde çok büyük sorunlar barındırıyor. Ailesinde gözlemlemiş olduğu “sonradan görme” hâllerini çocukları da aynı şekilde çevresine yansıtıyor. Vaktinden erken zengin olmuş Müslümanların çocukları, maalesef ki maneviyat, insaniyet, nezaket yönünden çok fakir. “Parasıyla değil mi her şeyi yaparım! Param var, her şey benim hakkım! Param var, ben güçlüyüm!” diye ortalıkta gezen, insani ve İslami hassasiyetten mahrum, duyarsız, duygusuz, ruhsuz bir nesil gümbür gümbür geliyor. Aileden geleneksel “aile terbiyesini” alamamış, “kul hakkı, büyüğe saygı, küçüğe sevgi, alın teri” kavramlarından bîhaber bir muhafazakâr nesil yetiştiriyoruz.

Ar bellemesi gereken şeyleri kâr belleyen muhafazkârlar, tez zamanda kendine çekidüzen vermezse yarın her şey için çok geç olacak.

“Eli kârda, gönlü yârde” Müslümanların arttığı günlere tez zamanda ulaşabilmek duasıyla…  Yine de umudumuz taptaze…