Hollanda'nın idari başkenti Lahey'deki Barış Sarayı'nda faaliyetlerini yürüten Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar sürüyor.
Japonya adına duruşmalarda söz alan Japonya Dışişleri Bakanlığı, Uluslararası Hukuk İşleri Bürosu Genel Müdürü Mikanagi Tomohiro, Japonya'nın "iki devletli çözümü" desteklediğini ifade etti.
Mikanagi, işgal yoluyla toprak ilhakının uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirterek, uluslararası hukuk kurallarının işgal altındaki Filistin toprakları için de geçerli olduğunu kaydetti.
Birleşmiş Milletler (BM) kurumlarının kararlarının dikkate alınması gerektiğini söyleyen Mikanagi, kalıcı barış yolunun bu kararlara uymaktan geçtiğine işaret etti.
"Zorla toprakları ilhak etmek silahlı saldırıya orantılı karşılık olamaz"
Japonya adına söz alan Oxford Üniversitesi Uluslararası Hukuk Profesörü Dapo Akande de askeri kuvvet kullanarak toprak elde etmenin uluslararası hukukta yasaklandığının altını çizdi.
Akande, "Eğer devletlerin, toprakları ilhak etme yönündeki gerçek niyetlerini gizleyerek ve bir oldubitti yaratacak tedbirlerle diğer hak sahiplerini topraklar üzerindeki daimi kontrolünü kabul etmeye zorlayarak yasağı delmelerine izin verilirse, güç kullanarak toprak edinme yasağının etkisi ciddi şekilde zayıflayacaktır." dedi.
Japonya'nın, İsrail'in "meşru savunma hakkı kapsamında Filistin topraklarını işgal ettiği" şeklindeki iddiasını kabul etmediğini ifade eden Akande, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Zorla toprakları ilhak etmek silahlı saldırıya orantılı karşılık olamaz. Meşru müdafaa hakkı bir devletin kendi halkını savunmak ve halihazırda sahip olunan toprakları korumak için kullanılır. Meşru savunma ilave toprak elde etmek için kullanılamaz. Görüşlerimi, Japonya'nın kuvvet kullanarak toprak kazanmama ilkesinin uluslararası hukukun emredici nitelikteki yasağını pekiştiren önemli norm olduğu ve uluslar arasında hukukun üstünlüğünün korunmasının merkezinde yer aldığı yönündeki görüşünü bir kez daha ifade ederek sonlandırıyorum."
BM Genel Kurulu, UAD'den görüş istemişti
BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD'ye, Divan Statüsü'nün 65. maddesine dayanarak 1967'deki savaştan bu yana İsrail'in Filistin'deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.
BM Genel Kurulunun Divan'dan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:
"1- İsrail'in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail'in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?"
Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023'te BM Genel Sekreteri tarafından UAD'ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin'e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.
Danışma görüşünün etkisi nedir?
UAD'nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.
Divan'ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.
Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkeleri uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlamaları muhtemel.