Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı-Yazar
Helal lokma; vücutta hikmet, ilim ve marifetin kaynağıdır. Gönülleri arı duru yapar, saflaştırır, Allah sevgisi, vicdan ve merhamet hislerini canlı tutar.
Haram lokma ise kirdir. Haram lokmadan hayır gelmez. Hayatın dirliğini, huzurunu alır. İnsan ilişkilerini bozar. Sevgi ve barış yerine kavga ve kargaşayı artırır. Beldelerin bereketini giderir, yoksulluğun artmasına sebep olur.
Ayrıca haram lokma kalbi ve vicdanı körleştir, duyarsızlaşır. Haram lokma yiyen ibadet ve taatinden tat almaz.
Rabbimiz helal olanı tercih etmemiz konusunda şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır.” (Bakara, 2/168) “Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!2 buyurmuştur. (Müminun Suresi, 51)
Günün Ayeti
“Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın sâlih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de sâlih kimseler kıl. Doğrusu ben tövbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten Müslümanlardanım.” (Ahkâf, 46/15)
Peygamber (sav) de haram yiyen ve kazanç sağlayanlarının akıbetlerinin durumunu şöyle ifade etmektedir: “Haramla beslenen hiçbir beden cennete giremez. Cehennem ona daha layıktır, bir kişi haramdan mal kazanır ve onu harcarsa, bu ona bereketli kılınmaz; tasaddukta bulunursa kabul edilmez. Arkasında bıraktığı da onu ancak ateşe yaklaştırır. Çünkü Allah kötülüğü kötülükle silmez, lakin kötülüğü iyilikle yok eder. Hiç şüphesiz pis, pisi silip yok etmez.” Ahmed b. Hanbel, I, 387
Bir defasında Peygamberimiz (sav) torunu Hasan’ın beytülmâle ait zekât hurmasından bir tane ağzına attığını görünce, hemen onu ağzından çıkartıp attırmıştır. Hz. Hasan (ra), bu çocukluk hatırasını şöyle anlatıyor: “Zekat hurmasından bir tane alıp ağzımda çiğnerken, Hz. Peygamber (sav) hemen onu ağzımdan çıkardı ve attı. Ey Allah’ın Peygamberi! Şu yavrucuğun aldığı bir tek hurmadan, sana ne sorumluluk olacak ki, denildi. Allah Resulü: “Biz Muhammed ailesiyiz. Bize zekât helal değildir.” (İbn-i Hanbel, I, 200) buyurdu. Bu olayda Efendimizin (sav)sevgili torununa sadece “yeme onu!” demekle yetinmeyip, hurmayı eliyle alıp atması ve ardından sebebini açıklaması, bize sadece kendimizin değil, aile fertlerimiz ve yakınlarımızın da helal olmayan gıdaları tüketmemeleri için çaba harcamamız gerektiği mesajını vermektedir.
Günün Hadisi
“Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini semaya kaldırarak: Ya Rabbi! Ya Rabbi! Diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, giydiği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir.” (Müslim, Zekât, 65)
Sevgili Peygamberimiz (sav), haram lokma ve hak ihlalinde bulunanlara karşı tavrını açıkça ortaya koymuş; hatta kamu malından çalmış kişilerin cenaze namazlarına katılmamıştır. Zeyd b. Hâlid’in anlattığına göre “Hayber Savaşı sırasında ashaptan biri öldürülmüştü. Bu durum Hz. Peygamber’e (sav) haber verildi. O, “Arkadaşınızın namazını siz kılın!” buyurdu. Hz. Peygamber’in (sav) bu sözü üzerine insanların şaşkınlıkları yüzlerine yansıdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), olaya şöyle açıklık getirdi: “Arkadaşınız Allah için cihat sırasında ganimet malından çalmıştı!” (Ebû Dâvûd, Cihâd 14)
Resulullah’ın (sav) terbiyesiyle yetişmiş sahabe-i kiramın ve daha sonra gelen Müslümanların hayatlarında da helal duyarlılığının oluştuğunu görüyoruz. Bir keresinde Hz. Ebu Bekir (ra), hizmetçisinin getirdiği bir hurmayı yerken, onun; “Geçmişte cahiliye döneminde kâhinlik yapıyordum, borçlum o dönemden kalan bir alacağımı bugün bana getirdi. Ben de o parayla satın aldığım hurmalardan bir tanesini sana getirdim” demesi üzerine Hz. Ebû Bekir (ra), haram yollardan kazanılmış bir gıdanın midesine girmemesi için derhal boğazındaki hurmayı gözleri kan çanağına dönerek dışarıya atmıştır.
Hz. Ömer (ra) halifeliği döneminde özel işini görürken, devlete ait mumu söndürüp, kendisine ait mumu yakması, kamu mallarını hakkında duyarlılığını göstermektedir. Bu duyarlılık devleti güçlü yapmış ve devlet adamlarına halkın saygısını artırmıştır.
Günün Duası
“Allah’ım! Senden dinde sebat etmeyi istiyorum ve doğruluğa azmetmeyi de istiyorum. Nimetine şükretmeyi ve sana güzel bir şekilde ibadet edebilmeyi istiyorum. Doğruyu konuşan bir dil ve eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. Allah’ım! Senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum. Bildiğin bütün hayırları senden istiyorum. Bildiğin günahlarımdan dolayı senden bağış diliyorum. Şüphesiz Sen gaipleri bilensin.” (Tirmizî, De’avât, 23)
Selef hanımları da sabahleyin kocalarını işe uğurlarken onlara hitaben; “Bizim hakkımızda Allah’tan korkun da bize haram (lokma/ gıda) yedirmeyin! Biz açlığa sabrederiz de harama yahut ateşe sabredemeyiz.” şeklindeki söz ve uyarıları, kazançta ve tüketimde helal duyarlılığının etkili ve güzel örneklerdir. (Haris el-Muhasibi, Risalet’ül Müsterşidin, s. 153). Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en güzel miras, helal duyarlılığı olacaktır.
***
ORUÇ İLMİHALİ
Teravihten sonra teheccüd namazı kılabilir miyim?
Teheccüd namazını teravihten sonra uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp sahurda imsakten önce kılabilirsiniz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her kim geceleyin uyanır, ailesini de uyandırır ve iki rekât namaz kılarsa, Allah’ı çok zikreden erkekler ile kadınlardan yazılırlar” (Ebû Dâvûd, Salât, 307). Başka bir hadiste de, “farz namazlardan sonra en faziletli namaz gece namazıdır” (Müslim, Sıyâm, 38) buyrulmuştur. Bazı rivayetlerde, Peygamber’in (sav), yatsı namazını kıldıktan sonra vitir namazını kılmadan uyuduğu, gece yarısından sonra uyanıp bir müddet gece namazı kıldıktan sonra vitir namazını ve daha sonra da sabah namazı vakti girince sabah namazını kıldığı belirtilmektedir (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 26).
Teheccüd namazı kılmak sünnettir. İki rekâttan sekiz rekâta kadar kılınabilir. Teheccüd namazını iki rekâtta bir selamla kılmak daha faziletlidir. Dört rekât olarak da kılınabilir. Teravih namazı gibi kılınır. İbadetlerde asıl olan ihlastır. İbadetlerde arzulu olmak çok önemlidir. İbadette de denge olmalıdır. Nafile ibadetlerde bir bıkkınlık olmamalıdır. Mümin hal ve psikolojine bakarak arzu istediği kadar nafile namaz kılabilir.
***
Hz. Peygamberin Ramazan Günlüğü
Ramazan ayını en güzel şekilde değerlendirmeye özen gösteren Allah Resûlü (sav), Ramazan’ın son on gününe daha da önem verir, ibadet hususunda başka zamanlarda göstermediği gayreti gösterirdi. İbadet ve tefekkürle geçirirdi. Allah Teâlâ aziz kitabının sayısız yerlerinde düşünmeyi ve zihni işletmeyi (tedebbür) emretmiş ve düşünenleri övgüyle anmıştır. Tefekkür nefsi ıslaha ve ibadete yoğunlaşmaya vesile olduğunda ibadet sayılmaktadır.
Atâ b. Ebû Rebâh ile Ubeyd b. Umeyr, bir gün Resûl-i Ekrem"i en yakından tanıyan sevgili eşi Hz. Âişe’ye gelirler. Ubeyd b. Umeyr, “Anneciğim! Resûl-i Ekrem’de gördüğün en hayretâmiz davranışı bize anlatır mısın?” diye sorar. Hz. Âişe bir müddet sessiz kaldıktan sonra şöyle anlatır: Bir gece bana, “Ey Âişe! İzin verirsen, kalkıp bu gece Rabbime ibadet edeyim.” dedi. Ben de, “Vallahi sana yakın olmayı severim ve senin hoşuna giden şeyleri de severim.” diyerek ona müsaade ettim. Kalkıp abdest aldı. Sonra namaza başladı. Namazda o denli ağladı ki gözyaşları göğsünü, sakalını ve secde ettiği yeri ıslattı. Daha sonra Bilâl-i Habeşî sabah namazı için ezan okumaya geldi. Allah Resûlü’nün ağladığını görünce, “Yâ Resûlallah! Yüce Allah geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği hâlde niçin ağlıyorsun?” dedi. Allah Resûlü ona şu cevabı verdi: “Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Bu gece bana bir âyet indirildi. Onu okuyup da tefekkür etmeyene ne yazık: "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre âmâde bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır." (Bakara,164)
Günün Hikmeti
“İbadet kilittir. Onun anahtarı duadır. Anahtarın dişleri de helal lokmadır, diyerek işin başının helal lokma olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü helal lokma, manen temizdir. Temiz bir lokmanın tesiriyle yapılan dualar kabul olur. Haramla beslenen ve manen necis olan bir lokmanın tesiriyle yapılan yakarışlar ise, Allah’ın kabul etmediği dualar arasındadır.”
Yahya b. Muaz