Beşşar El Esed’in ve Baas rejiminin sonu yaklaştıkça Suriye üzerine yapılan planlar çoğalmaya ve bu planların hayata geçirilmesi için atılan adımlar da ivme kazanmaya başladı.

Senaryolar sadece Kuzey Suriye ve “PKK devleti” ile sınırlı değil.

Güneyde de başka aktörler ve farklı planlar gündemde.

Ürdün Kralı Abdullah El Sani, geçtiğimiz günlerde Ürdün’ün kuzeyindeki bedevi kabilelerinin ve aşiretlerinin önde gelenleriyle Suriye sınırları yakınlarındaki El Mefrak Hava Üssü’nde bir araya geldi.

O buluşmada Kral Abdullah El Sani, kabile ve aşiret liderlerine, Ürdün’ün Irak’ın batısındaki ve Suriye’nin doğusundaki Arap aşiretleri mutlaka koruyacağını söyledi.

Bu açıklama doğal olarak Ürdün’ün “Haşimi İmparatorluğu” hayallerini yeniden gündeme getirdi.

Kral Abdullah El Sani’nin Irak ve Suriye’deki aşiretlere yaptığı “Haşimi sancağı altında toplanma” çağrısı Baas rejimini rahatsız etti.

Şam’da toplanan bazı aşiret liderlerinin alelacele yayınladığı ve Haseke’den gelen Tay aşireti şeyhi Muhammed El Faris tarafından okunan ortak bildiride Ürdün Kralı’nın çağrısı reddedildi.

Baas rejiminin bir araya getirdiği aşiret liderleri, Ürdün Kralı’nın çağrısını “bölünmeye davet” olarak yorumlayarak, “Suriye’nin bölünmesine araç olmayacağız” dedi.

Haşimilerin yeniden gündeme gelmesine neden olan gelişmeler sadece Ürdün Kralı’nın hava üssünde söyledikleri ve Şam’da toplanan aşiret liderlerinden gelen cevapla sınırlı değil.

Annesi saf kan İngiliz olan ve tahta oturduğu günlerde doğru düzgün Arapça dahi konuşamayan Kral Abdullah El Sani, “Büyük Arap Devrimi” dedikleri Arapların Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmasını simgeleyen “Haşimi Sancağı”nı kraliyet ailesi fertlerinin de katıldığı görkemli bir törenle Ürdün Genelkurmay Başkanı’na teslim etti.

Ürdün Müftüsü Şeyh Abdülkerim El Hasavine de yayınladığı bildiride sancağın ifade ettiği anlama dikkat çekerek Ürdünlüleri yeniden ortaya çıkarılan “Haşimi Sancağı” ile gurur duymaya davet etti.

Bütün bu gelişmelerin ve açıklamaların tesadüf olduğu söylenemez.

Ürdün gibi “yapay” bir devlet bile milli güvenlik gerekçesiyle Suriye’de operasyon yaparken koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarında beliren tehlikeye, güvenlik ve istikrarını tehdit eden olaylara karşı duyarsız kalması isteniyor.

Kral Abdullah El Sani, ülkesinin sınırları dışındaki Arap aşiretleri korumaktan bahsederken bizim din kardeşlerimizin ve hatta soydaşlarımızın çığlıklarına kulak tıkamamız, yardımlarına koşmamamız bekleniyor.

Ürdün’ün “Haşimi Sancağı”nı sandıktan çıkarması ve kökleriyle gurur duyması sorun olmuyor fakat bizim Selçukluyla, Osmanlıyla gurur duymamız “Yeni Osmanlıcılık” ve “maceracılık” oluyor.

Bölgemizde kıyasıya bir güç mücadelesi yaşanırken ve sınırların değişme ihtimali belirmişken – maalesef – Türkiye enerjisini kendi içindeki kavgalarla hebâ ediyor.

Kral Abdullah El Sani ve Ürdün, Batı’nın ve İsrail’in de desteğiyle Haşimi Saltanatı’nı canlandırma projesinde ne kadar ileri gidebilir bilemiyoruz.

Fakat ortada gayet açık bir gerçek var:

Selçuklu ve Osmanlı varisi Türkiye, bölgesel aktör olma ve milli çıkarlarını koruma konusunda kesinlikle Ürdün’ün gerisinde kalamaz.

Kalmamalı…