Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı - Yazar
Bazen Hz. Yakup gibi sevgi ve şefkatle, bazen kıskanç kardeşler gibi hasetlik ve nefretle… Bazen Hz. Yusuf gibi iffet ve zindanla sınanır, bazen Hz. Musa gibi zalim firavunla… Gün olur insan Hz. Davud ve Hz. Süleyman gibi sultan olmakla, gün olur Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya gibi kurban olmakla sınanır…
Hasbünallahu ve ni’mel vekil… “Kuluna Allah kâfi değil mi?” (Zümer, 39/36) hitabına muhatap olurken insan tam bittiğini hissetmeye başladığında, gündüzleri kararıp geceye döndüğünde, etrafındaki herkes dağıldığında, en yakınları dahi kendisini terk ettiğinde, kendisini terk etmeyen tek dostun varlığını hissetme ve “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir. ” deme…
“(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.” (Tevbe, 9/129 ) buyururken Mevla, “Hasbünallahu ve ni’mel vekil” şeklinde dillerden dökülür cümle…
Günün Ayeti
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” Mülk,67/2
Ateşi serin ve selametli kılan bir tılsım
Öyle ki bu cümle, bazen çaresiz bir derde duçar olan hastanın tek dermanı olur. Kalbimiz ağrıdığında, dilimiz dolandığında, omuzlarımızın üzerinizdeki yükün altında ezilirken; sıkıldığımızda, daraldığımızda, çaresiz kaldığımızda... Yorulduğumuz zaman, direnmekten vazgeçmeyi düşündüğümüzde, hata ettiğimizde günahın pişmanlığıyla tükenirken... Velhasıl yandığımız zaman zulmetin alevinde, ateşi serin ve selametli kılan bir tılsımdır.
Günün Hadisi
"Sizden biriniz mal ve halk (evlat) hususlarında kendisinden üstün olan kimselere baktığında bir de kendisinin üstün olduğu daha aşağı kimselere baksın." (Müslim, " Zühd", 8)
Hasbünallâhu ve ni’me'l-Vekîl…
Hz. Peygamber’in sihirli beyanında buyrulduğu gibi, “Allah acizliği kınar, hâlbuki akıllı olmalısın. Bir işin üstesinden gelemediğin zaman, ‘Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.’ de.” (Ebû Dâvûd, “Kadâ’ (Akdiye)”, 28)
el-Vekîl: Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırandır.
Kendisine güvenilip dayanılan, kullarının rızkına kefîl olandır.
el-Vekîl olana tevekkül etmek, zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşıldığında O’na sığınmaktır. Kendini Allah’a ısmarlamak, kendini O’na bırakmaktır.
Kur’an’ın “Allah’a dayan; vekil olarak Allah sana yeter.”(Nisa, 4/81) ve “…De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.” (Zümer, 39/38) şeklindeki ifadeleriyle Yüce Rabbimizi kendimize vekil kılmamızı istemektedir.
Bir imtihan dünyası
Rabbimizi vekil bırakmak; manevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve alınması gereken bütün tedbirleri alıp yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra işin akıbetini O’na bırakmaktır.
Karşılaşılan zorluklara sabretmek ve Allah’ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah’a bırakmak, ne büyük huzur ve rahatlıktır. Zira bütün her şey Onun elindedir. O izin verince olmazlar olur. Yakıcı olan ateş, İbrahimleri yakmaz. Aşılamayacak deryalar Musalar için yarılıp yol olur. Düşmanın gözüne perdeler iner, mağaraların önüne Muhammediler için örümcekler ağlarını örer.
Velhasıl…
Bir imtihan dünyasından geçiyoruz… Var oluşumuz bir imtihan, varlığımız imtihan, yokluğumuz, yoksunluğumuz imtihan. Açlık, zenginlik, hastalık bir imtihan…Ve bütün bir ömür imtihan...İmtihandayız.
Ve bundan sonra dillendirilecek dua:
“Hasbünallahu ve nime'l-vekîl nime'l-Mevlâ ve nime'n-Nasîr, gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-masîr.”
(Allah, bize yeter, O ne güzel vekildir. Ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır. Bağışlamanı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!”)
***
Efendimiz (sav) kâmil bir oruç tavsiye ederdi
Mükemmel, kâmil bir oruç nasıl olur? Ebu Hüreyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre, Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse oruçlu olduğu halde yalanı, dedikoduyu, yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah'ın, onun yemesini, içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, “Savm”, 8, “Edeb”, 51)
Oruç, belirli bir süre basit bir aç kalma olayı değildir. Oruç köklü bir irade terbiyesi; insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, iyi huylar kazandıran bir ahlâk eğitimidir.
Günün Duası
“Allah'ım! Sen benim Rabbimsin! Sen'den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Senin kulunum; gücüm yettiğince (ezelde) sana verdiğim sözümde ve vaadimde durmak istiyorum. Bana güç ver, destek ol, beni yardımsız bırakma. Nefsimin Ve şeytanın kötülüğünden muhafaza eyle.”
Oruç, kişinin dilini yalan ve gıybet gibi kötü sözlerden korumasını gerekli kılar. Oruç tutan insan, dilini dedikodudan, gıybetten; kulağın kötü söz dinlemekten, zihnini boş düşüncelerden arındırması; hâsılı bütün organlarını kötü islerden sakındırması lazımdır ki, oruç insan ruhundaki etkisini yapsın. Aksi takdirde sadece aç kalmak, bir mana ifade etmez.
Efendimiz (sav) bu hadislerinde orucun yüksek hedefini açıkça göstermiş, bu ibadetin sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret olmadığını, esas gayesinin insanı olgunlaştırmak, ahlâk ve fazilet sahibi olarak yetiştirmek olduğunu bildirmiştir.
Yine O, “Nice oruçlu vardır ki oruçtan nasibi sadece (aç ve) susuz kalmaktır.” (İbn Mâce, “Sıyâm”, 21) buyurarak da sadece mideyi aç bırakmakla kâmil manada bir oruç tutulmayacağını, bütün uzuvların ve bilhassa kalbin iştirak ettiği orucun önemini vurgulamıştır.
***
Yurtdışında nasıl fitre vereceğim ve havale ettiğim fitre zamanında ulaşmaz ise ne yapmalıyım?
Ülke ve bölgelere göre geçim standartları farklı olduğundan, kendi bulunduğu ülkeye göre yere göre tespit edilen miktarda sadaka-i fıtrın verilmesi gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı Yurtdışı temsilcilikleri aracılığı ile yurtdışı için fitre miktarını belirlemektedir. Öncelikle bulunduğunuz bölgedeki fakirlere fitreler verilmeli, verecek fakir bulunmaz ise Türkiye’ye fitreler gönderilir.
Bütün ibadetlerde olduğu gibi sadaka-i fıtır yükümlülüğü de geciktirilmeyip zamanında yerine getirilmelidir. Bununla birlikte Ramazan içinde havale edilmiş fitreler Bayram sonrasına ulaşmış ise bunda bir sakınca yoktur. Unutulmuş ise zamanında ödenmemişse, bu fitrelerin mümkün olan ilk fırsatta ödenmesi gerekir.
Özellikle sadaka-i fıtır, Ramazan Bayramı’nın birinci günü tan yerinin ağarmasıyla vacip olmakla birlikte, Ramazan ayı içinde de verilebilir. Hatta fakirlerin bayram ihtiyaçlarını karşılamaları için, bayramdan önce verilmesi daha iyidir. Ancak bayram sabahına kadar sadaka-i fıtır verilmemiş veya unutulmuş ise, bayram günlerinde ödenmesi gerekir. Zamanında ödenmeyip sonraya kalan fitreler ise, mümkün olan ilk fırsatta ödenmelidir.
Günün Sözü
“Kalbin katılaşması, ölmesinin alameti; Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmediğin için kişinin üzülmemesi, yasakladığı haramlara karşı bir pişmanlık duymamasıdır.” (Ataullah İskenderi )