Bu yıl hac ibadeti sırasında yaşanan iki elim kazada maalesef yüzlerce hacı adayı hayatını kaybetti.

Herşeyden önce her iki kazada hayatını kaybeden Müslümanlara Allah’tan rahmet ve yaralılara acil şifalar dileriz.

Ölenlerin ve yaralananların hepsi bizim hacılarımız, acıları bizim acımız.

Vinç kazası gerçekleştiğinde Suudi Arabistan yönetimi acilen komisyon oluşturarak olayın nasıl gerçekleştiğini ve ihmal olup olmadığını soruşturdu.

Komisyonun hazırladığı rapor kamuoyuyla paylaşıldı.

Raporda, bir takım ihmaller bulunduğu ve projeyi üstlenen Bin Ladin Grubu’nun kazanın meydana gelmesinde sorumluluğu olduğu belirtildi.

Kral Selman Bin Abdülaziz, kazada hayatını kaybeden ve özürlü kalacak hacı adaylarının her birinin ailesine birer milyon riyal, yaralılara da beşyüzer bin riyal ödenmesi talimatı verdi.

Suudi Arabistanlı yetkililerin bu tür olayların ardından yaptıkları “kaza ve kader” ile ilgili açıklamalar, maalesef ya Müslümanların kader inancı hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan kişilerce yanlış anlaşılıyor veya İslam düşmanlarınca kasıtlı olarak çarpıtılıyor.

Yaşanan bir kazanın ardından yapılan kaza ve kader ile ilgili açıklamalar olayın üzerini örtmek ve “herhangi bir hata ve ihmal yok” anlamında söylenmiyor.

Örneğin vinç kazasının ardından da yine olayın kaza ve kader olduğu ifade edilmişti.

Bununla birlikte soruşturma komisyonu oluşturuldu ve ihmal olduğu tespit edildi.

Sorumluların gerekli cezayı alması için dava açıldı.

Bin Ladin Grubu yetkililerine dava sonuçlanana kadar ülke dışına çıkma yasağı getirildi.

Mina’daki facianın ardından da yine acilen soruşturma komisyonu kuruldu.

Suudi Arabistan Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı son rakamlara göre izdihamda hayatını kaybeden hacı adayı sayısı 769 ve bine yakın da yaralı var.

Facianın nasıl meydana geldiğiyle ilgili rivayetler ve iddialar ise çeşitli.

Örneğin, İranlı hacı adaylarından bir grubun talimatlara uymayarak ters yönde hareket ettiği öne sürülüyor.

Bu iddiaların hangisinin ne kadar gerçek olduğunu yapılacak kapsamlı bir soruşturma mutlaka ortaya çıkaracaktır.

Yüzlerce hacı adayının Mescid-i Haram’daki vinç kazasında ve Mina’daki izdihamda hayatını kaybetmesi hac organizasyonunun sadece Suudi Arabistan tarafından değil İslam ülkelerinin oluşturacağı ortak bir yönetim tarafından yapılması konusunu yeniden gündeme getirdi.

Fakat “haccın tedvili” talebi gerçekçi değil.

Hac organizasyonu egemenlikle doğrudan ilişkili olduğu için Suudi Arabistan’ın bu talebi kabul etmesi imkansız.

Suudi Arabistan’ın yerinde bir başka ülke olsaydı böyle bir talebi o da kabul etmezdi.

İslam ülkelerinin birlikte neler yaptıklarına ve yapamadıklarına bakınca haccı birlikte organizenin işe yarayıp yaramayacağı da şüpheli.

Suriye’de 300 bine yakın Müslümanın katledilmesinden doğrudan sorumlu İran’ın bu talebin bayraktarlığını yapması ayrı bir soru işareti.

İslam ülkeleri birlikte birşey yapmak istiyorlarsa ilk önce ve acil olarak bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olan Mescid-i Aksa’yı korusunlar.

Türkiye’den bazı yetkililerin “Versinler biz organize edelim” türü açıklamaları ise ülkesinin dış politikasından habersiz sorumsuzca yapılan açıklamalar olmanın yanında ayrıca sokak diliyle yapılmış ucuz meydan okumaları andırıyor.

Birileri de “Siz önce kendi ülkenizdeki maden kazalarını önleyin” derse verecek cevapları vardır herhalde.

Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan çıktı ve “Dünyanın her yerindeki organizasyonlarda da böyle şeyler oluyor. Bunlara bakarken bardağın dolu tarafından bakmakta fayda var. Bu konuda Suudi Arabistan’ı doğrudan suçlamayı doğru bulmuyorum” diyerek noktayı koydu.