Sümeyye Aksu / Özel Haber - Yakın zamanda “Katarlı öğrencilere sınavsız tıp eğitim alma hakkı tanındı” yalanını ortaya atan medya organlarının arkasına takılan muhalefet partileri hep bir ağızdan kara bir propaganda yürüttü. Ancak bu ne ilkti ne de son… Zira gerek sosyal medyada gerek geleneksel medyada gerek bir kısım siyasilerin ağzında dolaşan gerçeklikten uzak iddialar toplumsal huzuru bozarken ortalığa saçtığı nefret tohumlarıyla kutuplaşmayı da körüklüyor. Yalan ve iftiraların yol açtığı yıkımı önlemede yetersiz kalan yasaların güçlendirilmesi gerekiyor. Tam bu noktada görüşlerine başvurduğumuz Avukat Abdullah Yılmaz yalan haberleri önlemeye yönelik özel bir madde bulunmadığına işaret ederek, “Bunun için savaş zamanı gazeteci, kamunun endişe ve heyecan duymasına sebep olacak nitelikte yalan haberler üretmişse TCK 323. maddeye göre cezalandırılabilecektir. Ancak şu husus unutulmamalıdır. Madde metnindeki diğer şartları da taşıması gerekmektedir. ‘Özel’ yalan haber yürürlükteki TCK’nın 237. maddesine göre, ‘(1) İşçi ücretlerinin veya besin veya malların değerlerinin artıp eksilmesi sonucunu doğurabilecek bir şekilde ve bu maksatla yalan haber veya havadis yayan veya sair hileli yollara başvuran kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir. Fiil sonucu besin veya malların değerleri veya işçi ücretleri artıp eksildiği takdirde ceza üçte biri oranında artırılır’ ifadelerini içeriyor” dedi.

“YASALAR YETERLİ DEĞİL”

Yılmaz yatırımcıların kararlarını etkilemek için yapılan maksatlı haberlerinse 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPK) göre beş yıla kadar ceza verilebildiğine dikkati çekti. “YTCK 323. ve 237 madde, SPK 107. madde kapsamı dışındaki mağduriyetler, ceza hukuku kapsamında olmayıp sadece özel hukuk kapsamındaki hükümler çerçevesinde giderilmeye çalışılacaktır” diyen Yılmaz “Özel hukuk alanında da bu konuda bir mağduriyet oluşmuşsa bunun giderilmesinde, cevap ve düzeltme hakkı ile BK 58, MK 24-25 ve Basın Kanunu 13. Maddeye istinaden açılabilecek olan davalar gelmektedir. Ancak, bu korumalar da mağduriyetleri tam anlamıyla giderecek nitelikte değildir” ifadelerini kullandı.

“ACİL MÜDAHALE EDİLMESİ LAZIM”

AK Parti İnsan Hakları Başkan Yardımcısı ve MKYK Üyesi Avukat Murat Çiçek ise "Yalan haber konusu Türkiye’de bir an evvel ele alınması gereken acil bir konu olarak karşımızda duruyor. İnternet teknolojisinin getirdiği yeniliklerle birlikte maalesef pek çok kötü niyetli haber girişiminin yasal boşluklardan faydalandığını ve toplumda bilgi kirliliği yarattığını görüyoruz. Öncelikle siyasal alanda üretilen yalan haberler maalesef demokrasi kültürümüzü ve barış içinde yaşam hakkımızı zedeliyor. Çünkü yalan haberler sonucu kimi zaman toplumda yayılan infial halleri bir bütün olarak hepimizi etkiliyor. Bir de yalan haberlerin bireysel insan haklarına dair yarattığı ağır tahribatlar var. Bireyler hakkında üretilen yalan haberler en başta bireylerin aile ve çalışma hayatını etkiliyor. Kimi zaman insanlara ağır psikolojik hastalıklar, bunalımlar ve hatta intiharlar olarak dönebilen hedef gösterici yalan haberlerin mutlaka öncelikle sağlıklı bir mevzuatla düzenlenmesi ve gerektiğinde bir müeyyidesinin olması gerektiğini düşünüyoruz" değerlendirmesine bulundu.

“YALAN TOPLUMU BOZAR”

Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkanı Nuri Ünal yalanın gündelik hayatta yol açtığı tehlikelere dikkati çekerek “Yalan bir insanın hele ki bir Müslümanın yanından bile geçmeyeceği bir iştir. Çünkü yüce Allah bizlere, Azhap Suresi olması gerekiyor “Ey iman Edenler diyor; Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin. Doğru söz söyleyin ki Allah sizlerin işlerinizi düzeltsin günahlarınızı bağışlasın” diyor. Bundan hareketle Peygamber Efendimiz (sav) de bir hadislerinde kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfrün, doğruluk ile yalanın, hainlikle güvenilirliğin bir arada bulunmayacağını belirtiyor. Dolayısıyla Müslüman doğruluktan ayrılmamalı” değerlendirmesinde bulundu.

Ünal ayrıca “Yalanla ilgili belki şu anda üzerinde özellikle sosyal medyayı da katarak söylersek; Yine Yüce Allah hakkında kesin bilgi sahibi olamadığın işin peşine düşme diye bize buyuruyor. Çünkü bunda hem kulağımızın hem gözümüzün hem de kalbimizin bundan sorumlu olduğunu söylüyor. Dolayısıyla yalan bir aileyi bozar, toplumu bozar, insanı bozar” sözleriyle uyardı.

“MÜSLÜMAN ASLA YALAN SÖYLEMEZ”

Hazreti Peygamber’den (sav) örnek veren İlahiyatçı-Yazar Süleyman Duman ise “Peygamberimiz (sav) sordular; bir insan hırsızlık yapar mı, yapabilir dedi, Zina edebilir mi edebilir, böyle haramları sıralı ve bunları yapabilir bir Müslüman günaha düşebilir dedi. Ve bir Müslüman yalan söyler mi dediler ve peygamber efendimizin cevabı alsa oldu. Kesinlikle bir Müslüman yalan söylemez diyor efendimiz. Bazı suçları işleyebilir, bazı günahları işleyebilir ama kesinlikle yalan söylemez. Yalan ile iman bir arada bağdaşmaz” şeklinde konuştu. Duman “Gazete, sosyal medya insanlığı yönlendiren işler bunlar. Bunlar yalan söylerlerse insanlığı yanlış yola sevk etmiş olurlar. Dolayısıyla medya, gazete vs. bunlar cemiyetin mayası olduğu için bunların vebali daha büyüktür. Bir fert yalan söyler kendine münhasır bir şeydir ama bir gazeteci, bir siyasetçi yalan söylerse bir topluluğu temsil ettiği için daha büyük vebali vardır” uyarısını yaptı.

“DİP DALGA TEHLİKESİ”

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam ABD Başkanı Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün aynı konuda şunları söyledi: “Erdemli bir yaşam arzusu doğrudan doğru söz ile sadakatle, doğrulukla irtibatlandırılıyor. İnsanlar tekil olarak küçük bir yalan söylediği zaman bunun çok büyük bir sonuç insanlık için büyük bir sonuç doğuracağını düşünmezler hesap etmezler. Oysa bu tür küçük davranışlar olarak görülenlerin hepsi dip dalga olarak tanımlayabileceğimiz ‘dip dalga’dır. Bunlar biriktiğinde bir güce eriştiğinde yüzeyde hiç beklenmedik çok korkunç sonuçlar doğurabilirler. Yani deprem hareketi de böyledir mesela küçük bir enerji birikimiyle başlar. Büyük bir enerjiye dönüştüğü zaman bir trajedi, büyük bir felaket yaratır.”

“Yalan söyleme suçuna, günahına ek olarak bir de iftira suçuna girer ki bu günahların en büyüğü, haramların en büyüğü, hukuksuzluğun en büyüğüdür” diyen Düzgün “Çünkü sonuçta hak kaybı var, itibar kaybı var. Telafisi zor kayıplar yaşanabilmektedir. Şöyle bir cümle vardır; her günahın kefareti kendi cinsindendir. Bu şu demek yani bir sosyal medyada itibarını zedelediğimiz bir insana bu itibar iadesi aynı güçle oranda insanlara ulaşarak hepsine teker teker ulaşarak yanlış yaptık, iftira ettik, doğru söylemedik demekle olabilir. Bu da mümkün değil. Yazdığınız sosyal medyada ki bir mesaj artık sizden çıkmıştır. Elimize, dilimize sahip olamayışımız çık ocaklar yakıyor, çok itibar suikastına sebep oluyor” sözleriyle herkesin bu konuda daha duyarlı ve şuurlu davranması gerektiğini söyledi.

Editör: TE Bilisim