Hükümet ilişkileri kurtarmak isterken; tarihsel süreciyle bakınca, ABD’nin aslında hiçbir zaman ‘stratejik ortak’ olmadığı görülüyor.

Son yıllarda iyice gerilen Türk-Amerikan ilişkileri, Adalet ve İçişleri bakanlarına yönelik uygulanan yaptırımlar, ekonomik kuşatmalar ile yüksek gerilim gösteriyor. 10 kişilik Türk heyeti, ilişkileri restore etmek için Washington’a giderken; “stratejik ortaklık” veya “model ortaklık” tanımları bugünlerde zikzak çiziyor ve kimse ağzına bile almıyor. Ancak zaten iki ülke ilişkileri hiçbir zaman gerçek durumu yansıtmıyor. Türk-Amerikan ilişkileri ancak “zoraki ortaklık” veya “patolojik ittifak” ifadeleriyle açıklanabilirdi belki. Washington-Ankara Hattı’ndaki ilişkilerin tarihine bakılırsa pek çok kriz ve anlaşmazlıklarla dolu olduğu fark ediliyor. Türkiye-ABD ilişkileri, 2017’de belki de hiç olmadığı kadar kötü noktaya geriledi. Öyle ki; şu anda iki ülkenin Suriye’nin kuzeyinde dolaylı olarak çatıştığını söylemek her şeyi özetlemeye yeter.

“SÖZDE” ERMENİ SOYKIRIMI

Ta Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeniler’in sözde ‘soykırım’ iddialarını destekleyen ABD, bunu sürekli bir baskı unsuru olarak kullanırken; o yıllardan beri ikili ilişkiler gerilimler ile gelişmişti. ‘Siyahlara yönelik katliam yapan’ bir ülkenin, Türkler’i soykırım yapmakla suçlaması Ankara’da yıllar yılı hep hatırlatıldı. Osmanlılar’ın dağılması ve paylaşılması da ABD Başkanı Woodrow Wilson’un ilkelerine uygun yapılırken; Amerikan mandasının milli mücadele faaliyetleri, Kurtuluş Savaşı’nda Yunanistan’ın desteklenmesi “sorunlu” ilişkilerimizin başlangıcını oluşturuyor. Kıbrıs meselesindeki ihtilafta daima Rum tarafında duran ABD, silah ambargolarıyla, baskı ve zorlamalarla Türkiye’yi daima ‘hizada tutmaya’ çalıştı. 1962’de ABD-SSCB anlaşmasıyla Jüpiter füzeleri geri çekilirken, Türkiye’nin korunaksız bırakılması Washington’a yönelik “güven bunalımı” doğurdu.

ULUS DEĞİL, TERÖR DEVLETİ

ABD Başkanı Ronald Reagan’ın Ermeni olaylarına dair ilk defa ‘soykırım’ ifadesi kullanarak, ilişkilere büyük zarar vermişti. Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’nin silah alımlarına engel olan ABD Kongresi güvensizliği artırmıştı. 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra, ABD’nin Kürt politikası yüzünden güvensizlik ve anlaşmazlıklar derinleşmişti. 1980’lerin ilk yarısında faaliyete geçen PKK’yı ABD’nin terör listesine alması, geç sayılabilecek bir zaman olan 1997 yılını bulmuştu. ABD’nin Kürt gruplara yaklaşımı her zaman kuşkuyla karşılanırken; özellikle son yıllarda artık açıkça silah yardımı yaparak, bir anlamda savaş durumuna geçildi. ABD’nin Irak’a yönelik askeri harekatı ve Suriye’deki politikalarının yol açtığı ekonomik sorunlar, muhacir baskısı ve terör tehdidi her zaman Türkiye’yi zor duruma sokmuştu.

İLİŞKİLERDEKİ FAY HATLARI

Uzun yıllar Türkiye’ye askeri temelde yaklaşım gösteren ABD, yakın tarih boyunca siyasi müdahaleler de gösterdi. 1960, 1971, 1980, 1997 post modern darbeleri ve 15 Temmuz girişimine hep “ABD’nin gölgesi” düşüyor. Türk-Amerikan ilişkileri Ortadoğu politikalarında daima ayrışırken, Türkiye terör mücadelesinde yalnız bırakılmış, aksine Ankara terör üzerinden tehdit edilerek, dizayn edilmek istenmişti. Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikan askerleri, Mavi Marmara Olayı, ‘One Minute’ çıkışı hep karşılıklı bilek güreşinin durakları olarak hatırlanıyor. Suriye’de yalnız bırakılan Türkiye, göç sorunu ile baskı altına alınırken; Irak’tan sonra bütün bir güney sınır hattı boyunca istikrarsızlık bırakılırken, bir de Kürt devleti projesi ikili ilişkileri düzelmesi zor sorun yumağına çevirdi.

ABD ‘ESKİ TÜRKİYE’ İSTİYOR

ASALA, DAEŞ, PKK ve uzantıları YPG, SDG ile FETÖ ve bunların bazılarına adına faaliyet gösteren ‘CIA bağlantılı’ Andrew Brunson’un tutuklanması da ABD’nin imajını zedelerken, kirli politikalarının da deşifre olması tedirginli taşıyor. Dolayısıyla Türkiye, ekonomik ambargolar, kur manipülasyonları ve döviz spekülatörleri ile yine hizaya sokulmak isteniyor. Son yıllarda ise Türkiye’nin Rusya ve İran ile yakınlaşması, bölgesindeki aktör olması da ABD için tehdit olarak algılanıyor. Bu arada Türkiye’nin NATO’dan alamadığı hava savunma sistemleri için Rusya ile anlaşması, beri taraftan da YPG’nin ağır silahlarla donatılması Ankara-Washington arasındaki mayınlı alanları işaret ediyor. Adalet ve İçişleri Bakanları’na yönelik son kriz ise karşılıklı çıkar çatışmalarını gösteriyor. FETÖ ihanet projesi, Halkbank Olayı ve Rıza Sarraf Davası’nın da derinliğinde bu yatıyor.

Editör: TE Bilisim