Türkiye’de 15 Temmuz akşamı FETÖ’cü askerler tarafından gerçekleşmeye çalışılan darbe girişiminin dikkatle izlendiği ülkeler arasında Endonezya ve Malezya da bulunuyor. Güneydoğu Asya’da halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan bu iki ülkede Türkiye’ye karşı beslenen ilginin şu veya bu şekilde tarihi bir gerçekliğe tekabül ettiği, Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği siyasi ve ekonomik kalkınma çabasının da bölgede heyecanla izlendiği biliniyor. Buna mukabil darbe girişimi ve akabinde yaşanan süreçte bölgede öne çıkan basın yayın organlarında Türkiye’deki gelişmeye dair doyurucu bir bilgilendirme ve analiz olduğunu söylemek mümkün değil.

GELİŞMELER BATI MEDYASINDAN AKTARILIYOR

Bölge basınının gelişmeleri doğrudan Türkiye’den, birincil kaynaklardan öğrenmek yerine, Batılı basın yayın organlarından aktarması veya bu yayın organlarının Türkiye’deki temsilcileri tarafından kaleme alınan haberler bağlamında değerlendirme çabası içerisinde oldukları dikkati çekiyor. Darbeyle ilgili haberlerin yanı sıra, bazı yazarların ve akademisyenlerin kaleme aldığı yazılarda, güncelliği devam eden darbe süreciyle birlikte, Türkiye’nin son kırk yılını aynı anda değerlendirme çabası içine girilmesi, genel okuyucu kitlesini bilgilendirme hedefinin ne kadar gerçekleştirildiği konusunda şüphe uyandırıyor.

Bölge ülkelerindeki ulusal basında, Türk devleti ve milletinin 15 Temmuz’da karşı karşıya kaldığı tehlike üzerinde durulmaz ve darbenin gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin neyle karşı karşıya kalacağı dikkate alınmazken, Batılı siyasetçilerin ‘darbeyle mücadelede’ Türkiye’ye demokrasi dersi verme çabasına dair yazılar sayfaları dolduruyor.

Bu türden yorum ve değerlendirmelerde, darbenin doğrudan hedefi konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batılı yayın organlarının söyleminin tekrarı olarak, son 13 yıllık iktidarında ‘diktatöryal’ eğilimlere sahip bir yönetici olarak resmedilirken, aynı Erdoğan’ın darbenin fark edilmesiyle birlikte sosyal medya üzerinden Türk halkına ‘darbeye karşı durun’ çağrısına yüzbinlerin karşılık vermesini geniş okuyucu kitlesinin bir anlam çerçevesine oturtması mümkün görünmüyor. Batılı yayın organlarının Türkiye Cumhurbaşkanı’na biçtiği ‘diktatör’ ve ‘İslamcı’ sıfatlarının nasıl örtüştürülebileceği konusunda da, İslami hassasiyete sahip olduğu görülen bu toplumlarda bir düşünce pratiği sadır olmuyor.

ETKİN BİLGİ VE PROPAGANDA

Sığ ve çoğu kez tarafgir yorumların ve değerlendirmelerin başlıca nedeni olarak, Güneydoğu Asya Malay toplumları olarak adlandırılan Endonezya ve Malezya’da Türkiye’ye karşı bir ‘ilgi’ ve ‘muhabbet’ten bahsedilebilse de, bunun sağlam bilgi ve kaynaklar üzerinde inşa edildiğini söylemek oldukça zor. Tekil ilişkiler çerçevesinde, o da sınırlı alanlarda oluşan etkileşimlerle oluşmuş bir birikimin, Türkiye sosyolojisini, siyasetini, dini yapıları ve cemaatleri, sosyal değişimleri, darbeleri vb. anlamlandıracak bir donanıma yol açması söz konusu değil. Bunun olmadığını da günlük gazete, haftalık/aylık dergi ve kitap okur yazarlığının oldukça düşük olmasından, gündelik yaşam içerisinde ve kampüs yaşamında öğretim görevlisi/öğrenci etkileşiminden hareketle, sıklıkla karşı karşıya geldiğimiz kitleyle etkileşimimiz bize gösteriyor. Bu nedenledir ki, bu ana alanları temsil ettiğini söyleyebileceğimiz yukarıdaki alt başlıklar, okuyucular nezdinde bir anlamlı ilişkiler dizinine dönüşmek yerine, daha çok kafa karışıklığına yol açıyor.

Aslında bu kafa karışıklığı, darbe girişimi ile başlayan süreçten çok daha öncesine dayanıyor. Dikkat çekici bir diğer husus, bölge halkının, Türk devleti ile Türk vatandaşlarının oluşturduğu sivil oluşumlar arasında bir ayrım gözetmemesi.

Bölge halklarındaki Türkiye sevgisini istismar ederek kendini ‘devlet’ konumuna yerleştiren FETÖ/PDY’nin varlığı, Endonezya ve Malezya halkının ‘darbe’ sürecini anlamasını ve anlamlandırmasını zorlaştırıyor. Türk devletinin ve milletinin son derece güçlü kanıtlara dayanarak darbe girişiminden sorumlu tuttuğu FETÖ/PDY terör örgütünün elebaşı olan Fethullah Gülen, söz konusu medya organlarında ‘hocaefendi’, ’alim’ gibi sıfatlarla anılmaya devam ediyor.

Fetö’nün bölge basınındaki nüfuzu

Söz konusu yazılar ‘darbe/ordu’, ‘hocaefendi/hizmet’, ‘Erdoğan-Gülen çatışması’, ‘Türk halkı’ gibi alt başlıklara ayrılıyor. Bu başlıklar bile, yazan kişinin konuya vukufiyeti, tarafgirliği, önyargıları üzerine oturuyor. Bu durumun sebepleri arasında yaygın bilgi eksikliği kadar, FETÖ/PDY’nin bu bölgede yirmi yılı aşkın süren faaliyetlerinin bir sonucu olarak kurduğu ilişkiler çerçevesinde ‘basın sektörüne’ nüfuzunun da kayda değer bir payı var.

Hükümetle söz konusu grup arasında geçmişte yaşanan ilişkilere yapılan atıfların yer aldığı bu yazılarda, darbeye teşebbüsün arkasındaki söz konusu grubun nasıl bir dönüşüm geçirdiği ve Türk devleti tarafından niçin “FETÖ/PDY” olarak adlandırıldığı konusu dikkatlere sunulmuyor. Veya kendini ‘eğitime’ adamışlığıyla öne çıkaran bir grubun, nasıl olup da iktidar aygıtıyla yarış içine girdiği, bunu yaparken de genel geçer demokratik yol ve yöntemlere başvurmak yerine gizli bir örgüte ve bu örgütün liderine yönelik ‘kutsal’ bağlılıkla hareket eden bir yapıya büründüğü üzerinde bir sorgulama gerçekleştirilmiyor.

Eğitime adanmış bir ‘hareketin’ eğitim süreçlerinden geçen fertlerinin, gün gelip yuvalandıkları resmi ve özel kurumlardan çıkarak devleti ve milleti hedef alacak bir amaç birlikteliğiyle hareket etmelerinin nasıl bir rasyonalitesi olduğu hususu akıllara getirilmiyor. Üstüne üstlük aynı yazılarda FETÖ/PDY liderinin, ‘hocaefendi’, ‘felsefeci’, ‘karizmatik alim’ gibi sıfatlarla zikredilmesi, Endonezya ve Malezya’nın dini hassasiyetleri olan genel okuyucu kitlesinde, Türkiye’de olan bitene dair kafa karışıklığının daha da artmasına neden oluyor.

Editör: TE Bilisim