Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) analistleri Enes Bayraklı, Oğuz Güngörmez ile Hacı Mehmet Boyraz tarafından hazırlanan “Türkiye-AB İlişkilerini Rasyonelleştirmek” analizi yayınlandı.
Türkiye ile AB arasında yapısal ve konjonktürel sorunlar ile işbirliği alanlarının masaya yatırıldığı analizde, 1963 yılından itibaren süregelen ilişkilerin inişli çıkışlı bir görüntü sergilediği belirtildi. Buna rağmen iki aktörün de ilişkileri sürdürebilme kararlılığını gösterdiği ifade edilen analizde, son dönemde taraflar arasındaki ilişkilerin ve müzakerelerin teknik konulardan ziyade siyasi sebeplerle tıkandığı tespitine yer verildi.
11 EYLÜL SONRASI
Analizde iki aktör arasında konjonktürel ve yapısal olmak üzere çeşitli sorunların bulunduğu anlatılarak, Türkiye’nin terörle mücadelesinde yalnız bırakılması, Avrupa’da ortaya çıkan aşırı sağ eğilim, Almanya’nın Türkiye politikası ve AB’nin Türkiye’nin tam üyeliğine yönelik müphem tutumu gibi başlıkların son dönemde ilişkilerin gidişatını olumsuz etkileyen faktörler olduğu kaydedildi.
Özellikle 11 Eylül sonrası ortaya çıkan İslamofobik atmosferin Türkiye-AB ilişkilerini oldukça olumsuz etkilediği vurgulanan analizde, bu atmosfer sonucunda Avusturya örneğinde somutlaştığı üzere aşırı sağ partilerin güçlenmesinin ve ana akım siyasi partilerin söylemlerini belirleyecek güce ulaşmasının, ilişkilerde meydana getirdiği tahribata dikkat çekildi.
PKK LOBİSİ TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİNİ SABOTE EDİYOR
Türkiye’nin terörle mücadelesinin ve tehdit algılarının AB ülkeleri tarafından paylaşılmamasının ilişkilerde önemli bir sorun kaynağı olduğu belirtilen analizde, her ne kadar AB tarafından terör örgütü olarak kabul edilse de PKK’nın, paravan dernek ve şirketler aracılığıyla Avrupa’da faaliyetlerine devam etmesinin ilişkilerde güven bunalımı meydana getirdiği tespitine yer verildi.
Analizde, PKK, FETÖ, DHKP-C, TİKKO gibi çeşitli terör örgütlerinin Avrupa’da faaliyetlerine devam ettiği ancak özellikle yapılanması ve faaliyetleri sebebiyle PKK’nın Türkiye’nin AB sürecini sabote ettiği ve ilişkileri çıkmaza sürüklediği bildirildi.
Türkiye ile AB arasındaki ilişkinin, yaklaşık yarım asırdır çeşitli alanlarda inşa edilen işbirliği ve entegrasyon sonucu gittikçe derinleşen karşılıklı bağımlılık nedeniyle belli bir zeminde sürdürülmesinin zorunlu olduğu vurgulanan analizde, ekonomik ilişkiler, mülteci sorunu, yasa dışı göç, güvenlik, terörizmle mücadele, enerji gibi konuların, iki tarafın işbirliğini sürdürmek zorunda olduğu ve iki aktöre de fırsat ve avantajlar sunan alanlar olduğu aktarıldı.
ORTADOĞU PAZARI
Özellikle ekonomi alanında önemli işbirliği alanlarının mevcut olduğu ifade edilen analizde, iki aktör arasında 150 milyar avro civarında seyreden ticaret hacminin gerekli politikaların hayata geçirilmesi durumunda çok daha ciddi miktarlara yükseltilebileceği belirtildi. Bununla birlikte Türkiye’nin en çok AB ülkeleriyle ithalat ve ihracat yaptığı kaydedilen analizde, AB’nin de Ortadoğu pazarına ulaşım açısından Türkiye’nin kritik önemde bir transit ülke olduğu, karşılıklı çıkarlar açısından ilişkilerin sürdürülmesinin önemi vurgulandı.
Analizde her ne kadar üyelik müzakereleri tıkanmış olsa da Türkiye-AB ilişkilerinde yeniden pozitif bir gündeme geçmek için Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin ve vize serbestisinin sağlanmasının elzem olduğu kaydedildi.
AB ÜLKELERİ FETÖ’YE YÖNELİK POLİTİKALARINI GÖZDEN GEÇİRMELİ
SETA’nın, “Türkiye-AB İlişkilerini Rasyonelleştirmek” analizinde, her ne kadar ilişkilerde yapısal ve konjonktürel çeşitli sorun başlıkları bulunsa da iki aktörün işbirliği mekanizmalarını hayata geçirebilecekleri birçok alanın olduğu vurgulandı. Analizde, son dönemde ön plana çıkan sorunlarının hiçbirinin çözülemeyecek mahiyette olmadığı belirtildi.
İlişkilerin rasyonel bir zeminde yeniden tesis edilmesi için somut politika önerilerinin sunulduğu analizde, bunun sağlıklı bir zeminde sürdürülmesi için iki aktörün dikkat etmesi gereken şu hususlara yer verildi:
“Terörle mücadele, iki aktörün de ortak çıkarını yansıtan, mutabık kalması gereken ve işbirliği yapılamadığı taktirde büyük kayıp ve maliyetlere yol açabilecek bir konudur. Terörün tanımı konusunda süregelen anlaşmazlığın ilişkileri çok daha çıkmaza soktuğu açıktır. Avrupa ülkelerinin, her ne kadar DEAŞ konusunda destek verse de PKK ve FETÖ gibi örgütlerle arasına mesafe koyamaması, Türkiye kamuoyunda büyük bir infiale sebep olmaktadır. Terör konusunda gerçekleştirilecek uzlaşı, hem iki aktör arasındaki ilişkilerde önemli bir sorunu bertaraf edecek hem de ulusal, bölgesel, küresel güvenliğe katkıda bulunacaktır. 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin faili birçok ismin bu tarihten itibaren Avrupa ülkelerine kaçması gelecekte ilişkiler açısından çok daha sorunlu muhtemel bir alanı ortaya çıkarabilir. AB ülkelerinin FETÖ’ye yönelik politikalarını gözden geçirmesi ve örgüt aktörlerinin Türkiye ile ilişkileri sabote etmesini engellemesi gerekmektedir.”
AVRUPA’DA AŞIRI SAĞ PARTİLERİN SÖYLEMLERİ
Avrupa’da yükselen aşırı sağ ve radikalleşme ile mücadelede Türkiye’nin, AB ülkeleri için son derece önemli bir partner olduğu belirten analizde, şu değerlendirmelere yer verildi:
“Aşırı sağ partilerin söylemlerinin ana akım partiler tarafından benimsenmesi, söz konusu düşüncelerle mücadeleye katkı sağlamadığı gibi Türkiye ile olan ilişkileri de sabote etmektedir. Avrupa’daki karar vericilerin aşırı sağın Türkiye karşıtı söylemlerini sahiplenmemesi ve ilişkilerde yer alan sorunlara yenilerini eklememesi gerekmektedir. Avrupalı ülkeler ve karar vericiler Türkiye ile ilişkileri sabote eden, provoke eden, çıkmaza sokan aktörler ve çıkar gruplarıyla değil, karşılıklı bağımlılığı savunan ve Türkiye ile rasyonel ilişki tesis edilmesini savunan aktörlerle ilişki kurmalıdır.
Bazı AB üyesi ülkelerin Türkiye’yi iç politik malzeme haline getirmesi ilişkileri son derece olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle bu durum seçim dönemlerinde belirgin olarak ortaya çıkmış ve ikili ilişkileri çok daha kötü bir zemine kaydırmıştır.”
SETA analizinde ekonominin, iki aktör için de ilişkilerin can damarını oluşturduğu ifade edilerek, “Türkiye, Avrupa için önemli bir pazar ve güzergah, Avrupa ise Türkiye’nin büyüyen ekonomisi için önemli bir pazardır. Bu sebeple Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, yeni konjonktüre uygun hale getirilmesi ve iki aktörün de çıkarlarını kapsayacak şekilde yenilenmesi ikili ilişkiler açısından ihtiyaç duyulan motivasyonu sağlayabilecektir.” değerlendirmesi yapıldı.
“İlişkiler siyasi nedenlerle tıkandı”
Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin teknik konulardan ziyade siyasi sorunlar sebebiyle tıkandığına vurgu yapılan analizde, şunlar kaydedildi:
“Mevcut durum bölgesel ve küresel düzlemde yeni tehditler ve meydan okumalarla karşı karşıya olan her iki tarafa da zarar vermekte ve sürdürülebilir değildir. Bundan dolayı iki aktörün siyasi sorunlara çözüm bulunması amacıyla yeni bir sayfa açarak yeni bir siyasi vizyonu benimsemesi, ilişkilerde ihtiyaç duyulan enerjinin elde edilmesine katkı sağlayacaktır. Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasındaki problemler Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri etkilememelidir. İki aktör ilişkilerdeki kurumsallaşmayı ve rasyonelleşmeyi sağlamalı, Türkiye’nin Almanya ile yaşadığı sorunlar ya da Türkiye ile Avusturya arasında var olan problemler Türkiye-AB ilişkilerine mal edilmemelidir. Türkiye’nin bölgesinde istikrarlı bir yapıda olması, çok boyutlu bir dış politika izlemesi birçok konuda AB’nin de yararınadır. Bu sebeple AB’nin Türkiye’nin dış politikasına yönelik eleştirilerini azaltması, müdahaleci politikalarından vazgeçmesi ve asimetrik bir ilişki arzusunun sorunları azaltmadığını, aksine artırdığını bilmesi ve anlaması gerekmektedir.”