Haydar Oruç / Analiz - İsrail siyasi yelpazesinde kendisini merkezde tanımlayan ve liberal görüşleriyle bilinen eski bir gazeteci olan Lapid’in bu sözleri BM Genel Kurulunda heyecanla karşılanıp alkışlansa da İsrail’de farklı tepkilere sebep olmuştur.

Öncelikle iktidar cephesinden gelen tepkilere bakarak Lapid’in sözlerinin İsrail siyasetinde bir karşılığı olup olmayacağına bakmaya çalışalım. Bu kapsamda Lapid’in koalisyon hükûmetindeki ortağı olan ve haziran ayında başbakanlığı devraldığı Naftali Bennet’in bu konudaki düşüncelerinin ne olduğuna bakmakta fayda var. Zira Bennet’in hem görev aldığı Netanyahu hükûmetlerinde hem de geçen bir yıllık başbakanlık döneminde bırakın iki devletli çözümden bahsetmeyi, Filistinlilerin varlığından bile haz etmediği bilinmektedir.

“DEĞİŞİM HÜKÜMETİ”

Keza BM’nin 2021 yılı açılışı münasebetiyle yaptığı konuşmasında da, Lapid ile koalisyon ortağı olmasına rağmen barıştan veyahut iki devletli çözümden bahsetmemişti. Ancak “değişim hükûmeti” adı verilen mevcut hükûmetin mayıs ayında Meclisteki çoğunluğu kaybetmesi ve sunulan bazı yasa tasarılarına yeterli desteğin sağlanamaması üzerine, koalisyon protokolüne göre başbakanlık görevini Lapid’e devreden Bennet’in bu konuda görüşleri değişmemiş olsa bile Lapid’in barış vizyonuna zarar verecek bir açıklama yapması beklenmiyor. Ayrıca kasım ayındaki erken seçimde yeniden aday olmayacağını açıklayan Bennet’in siyasi bir hesabının kalmamış olması da bu konuda tarafsız kalabileceğine işaret etmektedir.

MUHTEMEL ‘BARIŞ PLANI’

Fakat Bennet’in siyaseti bırakacağını açıklaması sonrası Yamina’nın liderliğini üstlenen İçişleri Bakanı Ayelet Shaked’in siyasi ikbali için Bennet’ten farklı olarak muhtemel bir iki devletli çözüm sürecine karşı çıkacağı düşünülmektedir. Zira ekseriyetle işgal altında tutulan Filistin topraklarındaki illegal Yahudi yerleşimcilerden oy alan Yamina’nın, muhtemel bir barış planını desteklemesi halinde oylarını muhalefetteki muhafazakâr/milliyetçi partilere kaptırabileceğinden endişe edilmektedir.

KİM NEREDE DURUYOR?

Koalisyonun diğer bir ortağı olan ve bazı analistlere göre merkezde bazılarına göre ise solda olduğu iddia edilen eski Genelkurmay Başkanı ve mevcut Savunma Bakanı Benny Gantz’ın zaten iki devletli çözümü desteklediği daha önceki açıklamalarından bilinmektedir. Buna mukabil seçim sürecinde bir diğer koalisyon ortağı Adalet Bakanı Gideon Sa’ar ile oluşturduğu ulusal birlik ittifakının pozisyonu tam olarak belli değildir. Zira Sa’ar da Netanyahu’nun yanında uzun süre siyaset yapmış ve seçmen kitlesi de büyük çoğunlukla sağ seçmenden oluşmaktadır. Dolayısıyla Sa’ar’ın bu konuda nasıl bir tepki vereceği hem Gantz’ın hem de ulusal birlik ittifakının geleceğini belirleyecektir.

Koalisyonun bir diğer etkili ismi olan Maliye Bakanı Avigdor Lieberman da henüz bu konuda açıklama yapmamıştır. Ancak kendisinin daha önceki Netanyahu hükûmetlerinde, Netanyahu’yu bile Filistinlilerle iş birliği yapmakla eleştirdiği hatırlanacağından, iki devletli çözüm konusunda Lapid’in arkasında durmayacağı tahmin edilmektedir. Keza Lieberman da sağ siyaset ekolünden gelmesi hasebiyle muhtemel bir Filistin devleti kurulmasına karşı çıkan bir seçmen kitlesine sahiptir. Hâliyle ülkenin seçim sathına girdiği bir süreçte seçmeniyle arasını açacak bir açıklama yapması beklenmemektedir.

Koalisyonun sol kanat temsilcileri olan Merav Michaeli liderliğindeki İşçi Partisi ve Nitzan Horowitz liderliğindeki Meretz Partisinin iki devletli çözümü desteklediği bilindiğinden, Lapid’in açıklamalarına da destek verecekleri öngörülmektedir. Ayrıca koalisyonun tek Arap partisi olan Mansur Abbas liderliğindeki Ra’am Partisinin de muhtemel bir barış sürecine destek vermesine kesin gözüyle bakılmaktadır.

Dolayısıyla Lapid’in iki devletli çözüme destek açıklamasının hükâmet ortaklarının çoğunluğu tarafından desteklendiğini söylemek mümkündür. Sa’ar, Lieberman ve Shaked bunun istisnası olsa da, Lapid’in bu vaatlerle seçimden zaferle çıkması hâlinde onların da bu sürece fazla sert muhalefet etmeyeceği değerlendirilmektedir.

Muhalefet cephesinin bu konudaki pozisyonu ise iktidar blokuna göre daha berraktır. Muhalefetin, Netanyahu’nun Likud’u ve onun çevresindeki dindar/muhafazakâr partiler (UTJ, Shas Dindar Siyonist Parti) ile birleşik Arap Listesi’nden oluştuğu göz önünde bulundurulursa, Netanyahu’nun tepkisinin belirleyici olacağı görülecektir. Hatırlanacağı üzere Netanyahu başbakanlığının muhtelif dönemlerinde Filistinlilerle barış yapılmasına yönelik bazı açıklamalar yapmıştı. Hatta en son 2016 yılındaki BM Genel Kurul konuşmasında da bu minvalde sözler sarf etmişti. Ancak daha sonraki süreçte Trump ile girdiği yakın ilişkiler sayesinde Filistinlileri yok sayan sözde yüzyılın anlaşmasının kotarılmasında önemli rol oynamıştır. Akabinde ise yine Trump’ın desteğiyle başta Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzalanan ve akabinde Sudan ve Fas ile devam eden İbrahim Anlaşmaları sayesinde Filistinlilerin iyice masadan dışlanmasına sebep olmuştur.

Bundan sonra ne olacak?
Tahmin edilebileceği gibi Lapid’in son açıklamalarına en sert tepki Netanyahu ve şürekasından gelmiştir. Likud’dan gelen Lapid’i İsrail’e ve Yahudilere ihanet etmekle suçlayan açıklamalara, UTJ ve Shas partileri bu toprakların vadedilmiş olduğu ve kimseye verilemeyeceği gibi dinî bir retorikle katkı vermişlerdir. Meclis dağılımına bakıldığında bu cephenin 120 sandalyeli Meclisin neredeyse yarısını domine ettiği düşünülünce, Lapid’in BM’deki açıklamasının Mecliste yasal bir forma dönüştürmesi zor gözükmektedir.
Liderliğini Aymen Odeh’in yaptığı ve Hadash, Balad ve Ta’al partilerinin ittifakından oluşan Birleşik Arap Listesi ise doğal olarak iki devletli bir çözümü desteklemektedirler. Ancak daha önceki dönemlere göre Meclisteki destekleri 15 sandalyeden 6’ya düşen bu ittifakın mevcut hâliyle barış sürecinin yasallaşması hususunda bir katkı vermesi beklenmemektedir. Fakat seçimlerde İsrail’deki Filistinlilerin oylarının sandığa yansıması ve nisbi temsilin vuku bulup 15-20 arası sandalye kazanılması hâlinde muhtemel bir barış planına somut katkı verebilecekleri değerlendirilmektedir.   

***
Çözüm süreci söylemde kalacak 

Sonuç olarak, Lapid’in iki devletli çözüme destek verdiğine yönelik açıklamaları zımni olarak da olsa iktidar bloku tarafından desteklenmekte olup, bu blokta yer alan sağ partilerin asıl pozisyonlarını kasımdaki erken seçimin sonucuna göre alacakları tahmin edilmektedir. Lapid’in bu vaatlerle seçimden galip çıkması veya mevcut koalisyon partilerinin oylarını koruması halinde Lapid’e sorun çıkarmayacakları ve bazı rezervlerle olsa da iki devletli çözümü destekleyecekleri tahmin edilmektedir. Ancak koalisyonun seçimden galip çıkmakla birlikte bu başarıyı Meclisteki sandalye dağılımına tahvil edememeleri halinde yasal olarak çıkmaza girecekleri ve çözüm sürecinin sadece söylemlerden ibaret kalacağı da ortadadır.

SÜREÇ NASIL İŞLEYECEK?

Muhalefet blokunun lideri durumunda olan Netanyahu’nun ise geçmişte benzer açıklamaları olmakla birlikte, Lapid’in muhtemel bir seçim başarısını engellemek için bu sözlerini koz olarak kullanacağı, hatta seçmen önünde Lapid’i ihanet suçlamasıyla itham edeceği tahmin edilmektedir. Özellikle son anketlere göre Netanyahu’nun Mecliste 60’a yakın sandalye kazanacağına dair sonuçlar paylaşılırken, Netanyahu’nun bu kozu çok iyi değerlendireceği ve Mecliste çoğunluğu elde edip, barış yanlısı partilerin desteği olmaksızın bir hükûmet kurmaya çalışacağı değerlendirilmektedir. Böyle bir durumda ise muhtemel bir iki devletli çözümden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla İsrail Başbakanı Lapid’in iki devletli çözüme destek açıklamalarının, mevcut politik konjonktür gereği kıymeti olmakla birlikte hayata geçirilmesinin önündeki engeller nedeniyle siyaseten bir karşılığı bulunmamaktadır. Yine de bu açıklama, son yıllarda sağa kayarak iyice muhafazakârlaşan İsrail siyasetinde hâlâ barış için ihtimal olduğuna dair umutların yeşermesine sebep olmuştur. Kasım ayındaki seçimlerin bu umutların hayata geçirilmesini sağlayacak sonuçlara vesile olması temennisiyle…

Editör: Haber Merkezi