Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimine yönelik soruşturma kapsamında, Genelkurmay Başkanlığındaki odasında gözaltına alınan Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşaviri Tuğgeneral Dinçer Ural, emniyetteki işlemlerinin ardından Ankara Adliyesi’ne getirildi.

“FETÖ çatı iddianamesinde, ‘örgütün para kasası’ olarak geçen tutuklu Dilaver Azim ile telefon görüşmelerinin belirlendiği, eşinin Fetullah Gülen’in çağrısı sonrası Bank Asya’ya para yatırdığı, oğlunun FETÖ ile irtibatlı bir firmada çalıştığı” iddiaları üzerine gözaltına alındığı öğrenilen Ural, savcılık sorgusunun ardından tutuklanması istemiyle çıkarıldığı sulh ceza hakimliğince adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Dinçer Ural, 7 sayfalık emniyet ifadesinde, sorular üzerine 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını anlattı. İstanbul’da o tarihte görevli bulunduğu 1. Ordu Askeri Savcılığı’ndan mesai bittikten sonra koruma aracıyla Fenerbahçe Orduevi lojmanlarına geldiğini, Bostancı sahil yolu üzerinde yürüyüş yaptığını, sınıfını doğrudan geçen kızını eşiyle Avrupa’ya tura gönderdiği için evde yalnız olduğunu anlattı.

Televizyonu açtığında Boğaziçi Köprüsünü tek yönlü olarak jandarmaların kapattığının söylendiğini, DAEŞ terör örgütünün Boğaz Köprüsüne yönelik bir bombalı saldırıyı önlemeye yönelik tedbir ve operasyon olduğunu değerlendirdiğini anlatan Ural, şunları kaydetti:

“İlk yorumlar da öyleydi. Arkasında bir anda orduevi lojmanlarının giriş ve çıkışlarını zırhlı araçlarla kapattılar. Sıkıyönetimden bahsedilmeye başlandı. Bu arada nöbetçi askeri savcı olan Üsteğmen A.B beni aradı. Benim görev alanım içerisinde olması sebebiyle Maltepe Askeri Cezaevine 1. Ordu Komutanlığından bir kısım talimatlar verildiğini, cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerin tamamının bir koğuşa doldurulmasının istendiğini, boşalan koğuşlara birçok tutuklu şahsın getirileceğine dair cezaevi müdürü olan albaya talimat verildiğini kendilerine söylediklerini aktardı. Bu durumu amiri olarak bana ileteceğini söylediğini belirtti. Ben de kendisine benim iznim olmadan kimsenin cezaevine konulamayacağını ve cezaevinden de çıkarılamayacağını söyledim. Ancak bir tutuklama müzekkeresi veya bir hakim kararı olmadan kendi irademle bir karar veremeyeceğimi söyledim ve bu talimatımla ilgili bir tutanak tanzim etmesi emrini verdim.”

Ural, daha sonra TRT-1’de darbecilerin yönetime el koyduğuna dair beyanlarının okunması üzerine hemen 1. Ordu Komutanına ulaşabilmek için karargahı aradığını, kimseyle görüşemediğini belirterek, şöyle devam etti:

“İsimlerini bilmediğim bir yüzbaşı ve yarbay, Türkiye genelinde sıkıyönetim ilan edilerek ordunun yönetime el koyduğunu söylediler. Ben de kendilerine benim bu konudan neden haberdar olmadığımı ve beni 1. Ordu Komutanıyla görüştürmelerini söyledim. Kendisinin toplantı halinde olduğunu ve benimle görüşemeyeceğini söylemeleri üzerine ordu karargahına gitmeyi düşündüm ancak nizamiyenin zırhlı araçlarla kapatıldığından çıkamayacağımı söylediler. Bu esnada üsteğmen beni arayarak darbecilerin Deniz Harp Okulu Komutanı olan ismini Mesut olarak hatırladığım Tümamirali enterne ederek cezaevine getirdiklerini, tümamiralin cezaevine alınmasını 1. Ordu Komutanı’nın emrettiğini söylediklerini belirtti. Ben de bir tutuklama müzekkeresi ve karar olsaydı bana bildirilmiş olacağını, bu nedenle hiçbir suretle tümamiralin cezaevine alınmasına müsaade edilmemesini söyledim. Ayrıca 1. Ordu komutanının bizzat talimat vermesi halinde beni bilgilendirmelerini söyledim. Cezaevi Müdürü bunun üzerine tümamirali içeriye almamış, gelenler kızıp bağırıp tümamirali alıp götürmüşler. Geçen bu süre zarfında darbe teşebbüsü aleyhlerine seyir takip ettiğini fark edince tümamirali bir yere bırakmışlar. Eylemler başladıktan bir gün sonra 1. Ordu Adli Müşaviriyle komutanlığa ulaşmaya çalıştık. Kimseye ulaşamadık. Ertesi gün mesaiye katıldık ve 1. Ordu Komutanımıza çıktık. Her taraf bir hengame idi. Karargahı ele geçirdiği söylenen tuğgeneral ise teslim olmuştu.”

“Düşünebildiğimin çok ötesinde…”

Dinçer Ural, 16 Temmuz 2016’da 1.Ordu Komutanlığında askeri savcı olduğunu, darbe teşebbüsünde hiç kimseden talimat almadığını ve hiç kimseye de talimat vermediğini ileri sürdü.

FETÖ’nün askeri kurumlardaki yapılanması hakkında bildikleri sorulan Ural, bu yapıyla ilgili somut bir bilgisi bulunmadığını, sadece kamuoyunda basın yayın organları vasıtasıyla edindiği bilgiler ve dilden dile dolaşan söylentilerden haberdar olduğunu kaydetti.

Ural, “FETÖ terör örgütünün askeri yargı içerisinde yapılandığı, yeni atanan askeri hakimlerin bu yapının kontrolünde olduğu, bu işin başında da Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse’nin bulunduğu, askeri yargı içerisinde bu yapının etkinliğini bu şahsın yönettiği söyleniyordu. Çalıştığım yer mahal olarak Ankara dışında olup, İstanbul’da askeri mahkemelerin kışlalar dışına çıkarılmış olmaları nedeniyle diğer asker şahıslarla temas imkanını sınırlı tutmaktadır. Bu nedenle kendiniz dışında bu mahiyetteki gelişmelerden haberdar olma imkanından yoksun kalma durumundayım. Yanımda çalışan personelden FETÖ terör örgütüyle irtibatlı ve iltisaklı olduğu kanaatini uyandıran hiçbir davranış ve kanaat de edinemedim. Şüpheli mahiyette bir davranış ve eylem de gözlemlemedim.” dedi.

Dinçer Ural, şu anda Genelkurmay Adli Müşaviri olarak görev yaptığını belirterek, “Genelkurmay Başkanlığına gelen her türlü adli kıymet arz eden belge, dilekçe ve ihbar arz eden belgeler, başında bulunduğum adli müşavirliğe gelmekte, görüşüm sorulmakta ve belge ve bilgiler tarafımdan Cumhuriyet Savcılıklarına gönderilmektedir. Bu belgelerin içeriğinden edindiğim genel kanaat, bu örgütün, düşünebildiğimin çok ötesinde, kritik görev yerlerine hulul ettiğini ve TSK yönetim kadrolarını manipüle edebilecek güce ulaştıkları veya bu eşiğe yaklaştıkları yönündedir. Bir kısım itirafçı ve etkin pişmanlık içinde bulunan şahısların beyanlarından bu mahiyetteki kanaatim oluştu. Bu örgütün siyasi, ekonomik, sosyal, uluslararası büyük bir şebeke oluşturduğuna ve Türk devletinin de bu oluşumu geç fark edebildiği için bu darbenin teşebbüs edilmeden önce engellenemediğini düşünmekteyim.” diye konuştu.

Savcılık ifadesi

Ural, savcılık ifadesinde ise oğlunun 3-4 yıl önce Genpa firmasında 1 yıl kadar çalıştığını, daha sonra ismini bilmediği bir firmaya geçtiğini, orada da kısa bir süre çalıştıktan sonra halen çalıştığı Eczacıbaşı firmasında işe başladığını söyledi.

Oğlu, Genpa firmasına girerken referansının kayınbiraderi eski AK Parti Milletvekili Muhammed Çetin olduğunu belirten Ural, şunları kaydetti:

“Kayınbiraderim Muhammed Çetin, Fetullah Gülen anlayışını tasvip eden bir çizgideydi. Kendisiyle dünya görüşlerimiz bu nedenle farklıdır. Birbirimizi sevmediğimiz gibi kendisi ile de hiç görüşmeyiz. Kendisini en son 2013’te kayınpederimin cenaze töreninde gördüm. O dönemde AK Parti milletvekiliydi. Ben 34 yıllık evliyim. Eşim emekli olmadan önce öğretmenlik yapmaktaydı. Onun parasına bu zamana kadar herhangi bir şekilde dokunmadım. Bütün masraflarını ben karşıladım. Eşimin nerede ne kadar parası var ben bilmiyorum. Eşimin babası ve annesi 2013’te vefat etmişti. Onlardan kendisine birtakım miraslar kalmış. Ben bugüne kadar eşime ne kadar miras kaldığı konusunda hiç bir şey sormadım. O da bana kendisine kalan bu miras ile ilgili herhangi bir şey söylemedi. Ben general olup adli müşavir olarak atandıktan sonra, yaklaşık 10 gün kadar önce Genelkurmay İkinci Başkanı, eşimin Bank Asya’da hesabı olduğuna ilişkin bir bilgi olduğunu söyledi. Ben de ‘komutanım hemen konuşup, doğruyu öğrenip size arz edeyim’ dedim. Telefonla görüştüğümde eşime ‘daha önce kardeşlerine uyup yanlış yerlere para yatırmamanı söylemiştim, sen Bank Asya’ya para yatırdın mı?’ diye sordum. Eşim de bana 1-2 yıl önce babasından kalan mirasın bir kısmını ağabeyi Hüseyin Çetin’in Bank Asya’ya kendi adına yatırdığını söyledi.

Ben de ‘Başka birisi senin adına nasıl bankaya hesap açtırır, yatırır? Kendi adına bu hesaba para yatırdın mı?’ diye sordum. Bana, daha sonra altın gününden edindiği altın ya da parayı ağabeyinin ısrarı üzerine bu hesaba yatırmak için gittiğini, ancak bu hesabın üzerine ekleme yapamayacağının söylenmesi üzerine, ayrı bir hesap açıldığını, altın gününden edindiği parayı yatırdığını söyledi. ‘Neden böyle bir şey yaparken bana haber vermedin?’ dedim. ‘Kızarsın diye söylemedim’ dedi ve ağladı. Ben de durumu İkinci Başkanımıza, eşimin anlattığı şekilde anlattım. Benim yatırılan paradan herhangi bir bilgim olmadığını, herkesin kendi yaptığından sorumlu olduğunu, eşimin yaptığından benim sorumlu tutulmamın haksızlık olacağına inandığımı, Fetullahçı yapılanma ile uzaktan, yakından ilişkim olmadığını, hakkımda bir tereddüt varsa hemen istifa edebileceğimi söyledim. Kendisi bana beklememi söyledi.”

“Eşimin Bank Asya’ya para yatırması örgütsel bir tavır değil”

Eşinin Bank Asya’ya yatırdığı paranın örgütsel bir tavır olmadığını ve Gülen’in çağrısı üzerine bu parayı yatırmadığını düşündüğünü dile getiren Ural, eşinin kardeşlerini kıramadığı için bu şekilde davrandığını ve davranışın örgütsel bir davranış olarak değerlendirilmesinin haksızlık olacağını belirtti.

Hem görev hem gezi amaçlı değişik ülkelere gittiğini, gezi amaçlı bulunduğu Belçika, Hollanda, Almanya ve Fransa’ya kişisel olarak gittiğini, Balkan ülkelerine ise bir tur programıyla gittiğini anlatan Ural, tüm yurt dışı gezilerine ailesini de götürdüğünü, gezilerinde herhangi bir şekilde Fetullahçı eğitim kurumlarını ya da başka kurumları ziyaret etmediğini kaydetti.

Ural, 2013 sonrasında 1. Ordu Askeri Savcısı olarak görev yaptığını, en kıdemli savcı olduğu için başsavcılık görevini yürüttüğünü, askeri savcılar arasında kimin hangi işe bakacağının dağıtımını yaptığını ifade etti. Bu dönemde kendisi dahil 5 askeri savcı ile görev yaptığını, yüksek rütbelilerle ilgili şikayetleri kendisi ve diğer kıdemli askeri Savcı Albay İhsan Işık ile yürüttüklerini aktaran Ural, diğer işleri de kalan 3 savcıya böldüklerini söyledi.

Terör örgütü PKK propagandası yaptıkları gerekçesiyle birkaç askerle ilgili şikayet dilekçesi geldiğini, terhisleri sonrası asker kişi sıfatları sona erdiği için şikayetleri ilgili Cumhuriyet savcılıklarına gönderdiklerini dile getiren Dinçer Ural, “Görev yaptığım 3 yıl boyunca askeri savcılığa Fetullahçı bir personel ile ilgili şikayet geldiğini hatırlamıyorum. Gelmiş ise bir ya da iki evrak gelmiştir. Bu evrakları ben sonuçlandırmadığımdan hatırlamıyorum. Sonuçlandırmış olsam hatırlardım.” diye konuştu.

Dilaver Azim ile tanışması

Dilaver Azim isimli şahsı iki kez gördüğünü hatırladığını ileri süren Ural, telefon rehberinde Dilaver Azim’in telefon numarasının “Dilözbkstn” adıyla kayıtlı olduğunu, dini bayramlarda toplu mesaj gönderdiği için bu kişiye de mesaj atmış olabileceğini söyledi. Ural, bunun dışında Azim ile teke tek bir telefon görüşmesi veya irtibatı olmadığını savundu.

Dilaver Azim ile adliye çay bahçesinde 9-10 yıl kadar önce yemek yerken tesadüfen karşılaştığını ve tanıştığını hatırladığını anlatan Ural, “Bu tanışma sırasında Azim’in yanında asker kişiler olduğunu hatırlıyorum ama kimler olduğunu hatırlamıyorum. Daha sonra aynı şahıs benim askeri mahkemede bulunan ofisime yanında müşterek bir arkadaşımızla gelmişti. Bu arkadaşımın da kim olduğunu hatırlamıyorum. Ancak askeri bir şahıstı. Sadece çay içip ayrıldılar.” dedi.

Hamza Celepoğlu ile telefon görüşmeleri

Dinçer Ural, MİT tırları davasında ismi geçen Hamza Celepoğlu’nu jandarma sınıfı olması nedeniyle tanıdığını, zaman zaman telefonda konuştuğunu ancak konuşmalarının içeriğini net hatırlamadığını dile getirdi.

MİT tırlarının durdurulması olayı gerçekleştikten sonra Hamza Celepoğlu’nun kendisine çağrı bıraktığını fark ettiğini söyleyen Ural, “Daha sonra aradım, ‘Ne oldu, bir şey mi soracaktın?’ dedim. ‘Söyleyeceğim bir şey yok, sadece adını, sesini duyayım dedim’ dedi. Sonraki telefon görüşmelerimiz genellikle bayram tebriği şeklindeki konuşmalardır. Özel bir konuşma değildir.” diye konuştu.

Gözaltına alınan Askeri Yargıtay Üyesi Haluk Zeybel’i de meslektaşı olması ve görevi nedeniyle tanıdığını, telefonla görüştüklerini belirten Ural, bu telefon konuşmalarının mesleki nezaket çerçevesinde olduğunu, bunun dışında bir anlam taşımadığını öne sürdü.

Hamza Celepoğlu ve Haluk Zeybel’in son birkaç yılda Fetullah Gülen yapılanması içerisinde hareket ettiklerine ilişkin yaygın bir söylenti olduğunu, bu nedenle Celepoğlu ve Zeybel ile “selamı kelamı” kestiğini dile getiren Ural, bu dönemde de her ikisiyle telefonda konuşmuş olabileceğini ancak bunun bir samimiyet ifadesi olamayacağını kaydetti.

29 yıl yıl öncesine ait liste

Genelkurmay Adli Müşaviri Ural, Alacatlı Mahallesi’ndeki adreste yapılan aramalarda ele geçen asker kişilere ait listelerin sorulmasına karşılık da üzerinde sıra numarası, isim, şehir ve telefon numarası bulunan bilgisayar ortamında hazırlanmış alfabetik sıra ile isimlerin yazıldığı 3-4 sayfalık telefon listesinin 29 yıl önce komutanlığını yaptığı Mardin Asayiş Bölüğündeki askerlerinin listesi olduğunu anlattı.

Ural, aramalarda ele geçirilen öğrencilere ilişkin listelerin ne olduğunun sorulması üzerine de geçen yıl askeri mahkemenin yanındaki camiye cuma namazı için gittiğini, imama ihtiyaç sahibi yaşlı kadınlara ya da kız öğrencilere verilmesi için 3-4 bin lira zekat verdiğini belirtti. Ural, “O da parayı değişik kişilere dağıtmış. Belgelemek için zekat verdiği kişilerin isimlerini ve öğrenci belgelerini para ödemelerine ilişkin havale kağıtlarını bana getirmişti. Hocadan belge getirmesini istememiştim. Titizliğinden dolayı bu şekilde belgeleri getirmişti. Notlarım arasında çıktığını belirttiğiniz İstiklal Marşı başlıklı bir sayfadan oluşan ilk mısrası ‘Bakma sönmez şafak vakti yurttan kaçan o alçak’ mısrası ile başlayıp ‘hakkıdır ezilmiş milletimin aydınlık bir istikbal’ mısrası ile biten 10 kıtadan oluşan bilgisayar çıktısı şeklindeki metni hatırlamıyorum. Fetullahçı Terör Örgütü yapılanması içinde kesinlikle bulunmadım. Suçlamaları kabul etmiyorum.” şeklinde ifade verdi.

Editör: Haber Merkezi