Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye’yle ilişkiler konusunda Doha’da yaptığı ve medyada genelde “Seçimi kazanırsa Esed ile çalışırız” şeklinde özetlenen açıklamaları, Suriye rejimine bir veya birkaç yakınını kurban vermiş herkesi ve mazlum Suriye halkının acılarını paylaşan herkesi üzdü.
Fakat haberlerin başlığına değil metnine ve bakanın sözlerine daha dikkatli bakınca ortada bir yanlış anlaşılma olduğu fark ediliyor.
Bakanın özetle söylemek istediği şu:
Suriye’yi kimin yöneteceğine demokratik ve özgürce yapılacak seçimlerle Suriye halkı karar verecek.
Biz de Suriye halkının kararına saygı göstereceğiz.
Buna kimse itiraz edemez.
Suriye’de devrim zaten ülkeyi halkın oylarıyla seçtiği bir hükümet yönetsin diye başlamadı mı?
Bakan sanki biraz da Suriye halkının asla Esed’i seçmeyeceğini bildiği için “Seçimlerde Esed kazanırsa onunla çalışır mısınız?” sorusuna böyle bir cevap veriyor.
Nitekim Çavuşoğlu da “Esed ile çalışacağız ya da Esed’i tasvip ediyoruz anlamında bir şey söylemedim” diyerek Doha’daki sözlerine açıklık getirdi.
Bakanın cevabının yanlış anlaşılmasının veya kasıtlı olarak çarpıtılarak aktarılmasının en önemli sebebi, Beşşar El-Esed’in koltuğunu koruması için gösterilen birtakım çabaların olması.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da önceki gün Konya’da yaptığı konuşmada söz konusu çabalara dikkat çekti.
Suriye’de zulmün her gün yeni canlar almaya devam ettiğini hatırlatan Erdoğan, “Bir milyon Müslüman’ın katledildiği Suriye’nin başındaki zat yerini korumanın gayretini veriyor, birileri de onun yerini korumasına destek veriyor” dedi.
Seçimi kazanması halinde Türkiye’nin veya herhangi bir ülkenin Beşşar El-Esed’le çalışıp çalışmayacağından bahsetmeden önce şu soruya cevap vermek gerekiyor:
Mevcut şartlarda Suriye’de demokratik ve özgür bir seçim yapılabilir mi?
Bu soruya “Evet” cevabı vermek oldukça zor.
Bir şekilde seçimler yapılsa bile Esed’in baskı ve hileyle seçimleri kazanmış gösterilmesinden endişe ediliyor.
Böyle bir tiyatroya dünyadan destek gelir mi?
İşte bu soruya rahatlıkla “Evet” cevabı verebiliriz.
Çünkü yakın geçmişte birçok örneğini gördük.
Demokrasi hassasiyetinin yüksek olduğunu iddia eden Avrupa Birliği ülkelerinin bile Mısır’da oynanan seçim tiyatrosuna onay verdiğini ve darbeci diktatöre seçilmiş cumhurbaşkanı muamelesi yaparak ayakları altına kırmızı halılar serdiğini biliyoruz.
Beşşar El-Esed’in koltuğunu koruması için gösterilen çabalar sürerken, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir’in Şam’a yaptığı sürpriz ziyaret gündeme düştü.
Bu beklenmedik ziyaret üzerine çeşitli yorumlar yapılıyor.
Öncelikle şunu unutmamak gerekiyor:
Ömer El-Beşir de askeri darbeyle iktidara gelmiş bir diktatör.
Beşşar El-Esed gibi o da ömrünün sonuna kadar cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmak istiyor.
Bunu garantilemek için de her şeyi yapmaya hazır.
İki diktatör arasındaki benzerlikler bununla sınırlı değil.
Ömer El-Beşir de Beşşar El-Esed gibi savaş suçlusu ve Lahey’de yargılanma tehdidiyle karşı karşıya.
Ziyaretin Rusya’nın arabuluculuğuyla gerçekleştiği söyleniyor.
Sudan Cumhurbaşkanı’nın Şam ziyaretinin Suriye rejimini korumak için gösterilen çabaların bir uzantısı olduğunda şüphe yok.
Böyle bir ortamda Beşşar El-Esed’in seçim kazanması halinde meşru bir lider kabul edileceğinden bahsetmenin yanlış anlamaya yol açması doğal.
Oysa söylenmesi gereken şu olmalı:
Seçimlere katılabilmenin de bir takım şartları vardır ve bir milyon insanı katleden Beşşar El-Esed o hakkı çoktan kaybetti.