On altı yaşında Refah Partisi’nin içinde aktif görev yapıyordum…

Resmî üye olmam için henüz yaşım dahi tutmuyor, oy kullanamıyordum…

Ancak o yıllarda genç olmak bilinçli olmaktı, dava sahibi olmaktı, ülkene, İslam’a hizmet etmek diye derdin olmalıydı ve yaşın Ulubatlı Hasan’dı…

Davan vardı, yaşın çağa Meryem olmaktı…

Devletin sana anlatılan o kadim devletten uzaklaştırılmış, akbabalara yem edilmiş, işgalcilerin çocukları devletine, ülkene, idarene çökmüş, Anadolu insanı tahkir edilmiş, söz sahibi olamazsın denilmiş hüzünlü yıllardı…

Henüz o yaşta bizden öncekilerin gördüğü acı kadar olmasa gördüğümüz hüzünlü olaylar az değildi…

Açıktan Müslümanlar’a haksızlıklar oluyordu, Müslüman gibi durmuyorsan sorun yoktu…

Bir asır âlimlerinin canını yakan kitle, ezdiği, yok ettiği her insan için hain algısı yapıp işin içinden çıkıyordu…

Mayası üç bin yıllık İslam olan milletin kimyasını değiştirmek için ne gerekiyorlarsa yapıyorlardı…

Birkaç güzel adam olmasaydı, daha onlarca yıl uyutulacaktık…

Ne tam Müslüman ne de tam gâvur gibi duracaktık…

Hedef milli durma, Batılı dur…

Uzun uzadıya anlatacak değilim biz okyanusta bir damlaydık o çağımızda…

Ancak anlatmak istediğim şu…

Bu gün kırkına yaklaşmış ben, on altılı yaşlarımda ne kadar tanığım yakınım, komşum insan varsa hepsi, İslami kimliğinden ötürü merhum aziz insan Necmeddin Erbakan Hoca’ya kin biliyor, “şeriatçı kafa” diye hakaret ediyor “durdurulmalı, asılmalı” diyordu o yıllarda…

Sol, komünist, Kemalist kafa başı çekiyor…

Fethullah Gülen denen cani, “kalbi yakınlık duymuyorum” diyordu…

Yıl 1996 İETT otobüsünde örtümüze saldıran bir ayyaşın küfrünü yaşadığım gün “Bu ülkenin yetimiymişiz meğer biz” demiş çok içerlenmiştim…

Fadime Şahin diye bağırıldığımız arka sokaklardaki sesler hâlâ kulaklarımda…

Sımsıkı tutmak davamı, ülkemi, yeniden kendi mayasına döndürmek için ben de sorumluluk almalıyım demiştim öyleyse…

Yıllarca yaşanan onca haksız acılar, b günün mukaddes günleri içinmiş meğer hamd olsun…

Yıllar geçti, Allah bir lider daha gönderdi, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’lı zamana yetiştik…

Ülke bir başarı çağı yaşıyor, o kindar kafa yine de mutlu olmuyordu…

Dün Erbakan Hocamıza hakaret edenler, onu yanlış anlamışız, o aslında çok milli bir adammış dediklerine de şahit oluyorduk…

Hem de aynı insanlar tarafından…

Yani Müslüman görünce “yobaz” diye kin bilenen kafa, niye hocaya “evet” Erdoğan’a “hayır” diyordu…

Her şey çok ortada…

Hem de yaşadığı ülkenin geldiği noktayı göre göre…

Başarıyı bile bile…

Vatanın düşmesi pahasına…

Peki niye?

Keşke Erbakan olsa Erdoğan olmasaymış…

Keşke Refah Partisi kapatılmasaymış…

Günaydın karanlık beyler günaydın…

Keşke Yirmi Sekiz Şubat’ı yapmasaydınız da Fethullahçı çeteye alan açmasaydınız…

Düşünün bir yılda iktidardan haksız bir şekilde indirilen merhum Erbakan Hoca’yı arar olmuşlar, dünün Erbakan düşmanları…

Oysa zamanı geri almayı başarsaydık, dün ne yaptılar ise bugün aynılarını yaparlardı fırsatları olsaydı merhum Erbakan Hoca’ya…

Erdoğan’a yapamama sebepleri, halkın muazzam gücü ve tabii Allah’ın büyük gücü…

Çünkü dertleri Anadolu’nun çocuklarının iktidar olması…

Dert milletin iradesinin galip olması…

Dert halkın sözünün galip olması…

Çünkü dert mutlu, zengin, ganimetçi Batı kafalıların hükmünün artık bitmiş olması…

Bir gün inşallah Hz. Allah, Tayyip Erdoğan’dan çok daha üstün bir lider gönderir bu Müşfik millete, yaşarsak göreceğiz…

Bir anda Erdoğan’ı çok sevecekler, keşke o gitmeseydi diyecekler, o daha iyiydi diyecekler…

Zira zihniyetleri hasta bu tipler için söylenecek söz bir yere kadar…

Son söz bu aziz millet için Erdoğan’dan sonrası da sonsuza kadar bahar olsun…

Milletin ruhuna, değerlerine düşmanlar için ise mevsim hep güz olsun…

Bizi sahipsiz bırakma Allah’ım…