Bunu anlatmasam olmazdı!
Anlatabilir miyim peki?
Anlatamayacağım baştan belli!
Hoş; bu da iyi!
Anlatamazsam, anlatılamazlığını anlatmış olurum.
Bir deneyeyim.
***
Elif Ecrin, dokuz yaşında.
Amcasının kızı Zeynep henüz üçünde.
Evde bir yıla yakındır süren onurlu bir hüzün var.
Yüzlerden keder dökülüyor.
Her köşeden hasret damlıyor.
Gözler hep nemli.
Elif Ecrin’in evi 15 Temmuz’dan beri “şehit evi”.
***
Bir ara amcasına içini döküyor Elif Ecrin.
Yani Zeynep’in babasına. .
Mahcup biraz; yüzü al al!
Avuçları terliyor heyecandan.
Sesi titriyor.
“Ben Zeynep için çok üzülüyorum amca…”
“Niye ki Elif’ciğim?”
“O daha üç yaşında ama amcası şehit oldu, amcasız kaldı ya!”
Üç yaşındaki Zeynep’in amcası,
dokuz yaşındaki Elif Ecrin’in de amcası olmalı değil mi?
Hayır!
Evde başka ‘amca’ yok
Şehit olan, Elif Ecrin’in babası.
Şehit kızı, şehit yeğeni için üzülüyor.
***
Bir haftadır Elif Ecrin’i anlamak için kıvranıyorum.
Ne demek istedi Elif Ecrin?
Kendisi ‘babasız’ kalmanın yükünü kaldırmaya razı oldu da,
Zeynep’in amcasızlığı kaldıramayacağını mı düşündü?
Yoksa kendi babasızlığını Zeynep’e amcasızlık olarak bulaştırdığı için utanıyor mu?
Emin değilim!
Bilmiyorum!
Tüm tahminlerim o asil ruhu kuşatma iddiası olur.
Bu da küstahlık sayılır.
Bırakalım, dağınık kalsın.
Anlatamayacağım demiştim.
İşte, anlatamayışımı anlattım!
***
Yine de anladığımdan emin olduğum bir şey var.
Söyleyeyim de anlaması gerekenler anlasın.
Hani siz bizi vuruyorsunuz ya!
Yaraladığınızı sanıyorsunuz ya böyle derinden!
Tam vurduğunuz yerde,
yaramızın sıcacık kan sızan yanağında,
böyle ince ruhlar yeşeriyor.
Olgunlaşıyoruz biz.
Elif Ecrin’ler çoğalıyor.
Elif Ecrin’ler büyüyor.
Bizi ‘yetimler yetimi’ ile adam eden Allah’ın bir bildiği var.
Korkun!