Almanya’nın Münih kentinde yapılan “Uluslararası Suriye Destek Grubu” toplantısından Suriye’de bir hafta süreyle çatışmaların durdurulması ve Cenevre’ye dönme kararı çıktı.

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, toplantı sonrası yaptığı açıklamada, şiddetin engellenmesi için bir çözüm bulunamazsa Suriye’nin terör ve iç savaş nedeniyle perişan olacağını söyledi.

Sanki şu ana kadar İran askerleri, rejim şebbihaları ve dört bir yandan toplanıp getirilen Şii milisler eliyle perişan edilmemiş gibi…

Sanki Rusya’nın doğrudan müdahalesi durumu çok daha kötü hale getirmemiş gibi…

PKK, Suriye’nin kuzeyinde devletini kurmak ve Türkiye’nin Arap coğrafyasıyla karasal bağını tamamen koparmak için adım adım ilerliyor.

Rusya’nın hava saldırıları ise hız kesmeden devam ediyor.

Suriyeli devrimciler oynanan oyunun farkında.

Bu nedenle “Beşşar El Esed gitmeden kalıcı ateşkes yok” diyorlar.

Fakat muhaliflerin dik duruşu nedeniyle masada istediğini elde edemeyen rejim ve müttefikleri sahada emrivaki yapmak için her yolu deniyor.

Türkiye’nin milli güvenliği ve çıkarları için büyük tehlike teşkil eden söz konusu emrivakiyi engellemek için zamanında yapılması gereken adımlar atılmadıkça ve müdahaleler geciktikçe maalesef fatura daha da ağırlaşıyor ve ortaya çıkan filli durum iyice kökleşiyor.

Suriye’de devrim başladığında Türkiye’de en yetkili ağızlardan dile getirilen yaygın bir söylem vardı.

“Bizi Suriye’ye sürüklemek istiyorlar.”

“Savaşa çekilmek isteniyoruz.”

“Ne olursa olsun savaşa girmeyeceğiz.”

Bunun gibi daha birçok cümle sık sık dile getirildi.

Oysa bu söylem yanlıştı.

Çünkü savaş istenmese bile böyle yüksek sesle “Ne yaparsanız yapın bizi savaşa sokamazsınız” denilerek ilan edilmez.

Denirse caydırıcılığınız ve askeri gücünüzün bir anlamı kalmaz.

Ayrıca savaşı göze alamayanlar barış yapamaz.

Zillete ve sürekli boyun eğmeye mahkûm olurlar.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Lahey’deki temasları sırasında Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile düzenlediği ortak basın toplantısında, PYD’nin PKK’nın uzantısı olduğu gerçeğine işaret ettikten ve örgütün Kandil’den yönetildiğini söyledikten sonra şöyle dedi:

“Türkiye’ye dönük herhangi bir tehdit olduğunda, Irak’a dönük aldığımız tedbirler, Kandil’e dönük aldığımız tedbirler neyse Suriye’deki terör odaklarına karşı da aynı tedbirleri alırız.”

İşte doğru söylem budur.

Türkiye’ye yönelen ve gün geçtikçe büyüyen bir tehdide müdahaleden “Askerlerimiz şehit olmasın” gerekçesiyle kaçınmak o tehdidin sinsice sınırlarımız içine sızmasına yol açıyor.

Sonuçta maalesef askerlerimiz ve polislerimiz, sınır ötesinden sızan teröristlerce ve yanlarında getirdikleri silahlarla yine şehit ediliyor.

Üstelik bizim kentlerimiz ve mahallelerimiz yıkılıyor, sokaklarımıza hendekler kazılıyor, vatandaşlarımız evlerini terkedip kaçmak zorunda kalıyor.

Başbakan Davutoğlu’nun Lahey’de dile getirdiği o tehdit hâlihazırda var.

Daha da ötesi Suriye’nin kuzeyi Kandil’den daha öncelikli ve acilen tedbir alınması gereken bir terör üssü haline gelmiş durumda.

Türkiye’nin kararlılığını gören Salih Müslim’in Ankara’yı yatıştırmaya ve oyalamaya yönelik açıklamalarına asla güvenilmemeli.

Doğru söylem, Suriye’deki terör odaklarına karşı alınan tedbirlerin en azından ucunu gösterecek doğru eylemlerle desteklenmeli ki iyice inandırıcı olsun.