“Diktatör” ifadesi, Gezi olaylarından bu yana, yüksek sesle tekrarlanır oldu. Bunun bir anlamı var. “Anahtar kelime” bu! Gezi olaylarını ve benzerlerini tasarlayan ‘üst-akıl’ın, psikolojinin temel gerçeğinden habersiz olmamaları mümkün değil. Biz gül gülistanlık bir ülke hayal ederken, “Yok canım, seçilmiş birinden diktatör mü olurmuş!” diye haklı itirazlarımızı yükseltirken, onlar toplumun ve özellikle de gençlerin bilinçaltındaki dolambaçlı yolları adımladılar. Propagandalarını bilinçaltını hedefleyerek geliştirdiler.
Bilinçaltı, bilinç gibi çalışmaz. Orada mantık geçmez; matematik sökmez. Görünmez aktörler hükmeder. Orada geçmiş ve gelecek yoktur; sebep-sonuç ilişkisi kesiktir. Vakit hep şimdidir; olmazlar olur. Makul konuşulmaz orada; haklı ve haksız olunmaz. Bilinçaltının derin sessizliği nice sesi bastırarak konuşur. Bireyin kendisine bile yabancıdır orası. Çaresiz o efsuna tutulur insan; çoğu kurban buradan vurulur. İnsanın susturduğu her şeyin sesi oradadır. Korkularının çekirdeği orada bekler. İnfilaka hazırlanan bekleyen bir dağdır orası. Üflenen gizli düğümler oradadır.
Söylemek istediğime geleyim. Bugün, oy kullanan, gençlerin en yaşlısı 25’inde. Tayyip Erdoğan’ın ‘başbakan’ olarak, ‘otorite’yi temsil etmeye başladığı 2003 yılında, en fazla 10 yaşlarındaydılar. Sonra ergenlikten geçtiler, lise ve üniversite derken, bugünlerde çalışma hayatının eşiğine geldiler.
Duble yollar, tüp geçitler, tüneller, viyadükler, yüksek GSMH, düşük enflasyon, borsa endeksi gibi nice görünürün altında, görünmez bir gerçek vardır. Buzdağının görünmeyen yanı gibi. Bildiğimiz somut gerçeklerden değil, ‘psikolojik gerçek’tir. Bilinçaltının hükmü.
Ergenlerden ve gençlerden otorite ile sorunu olmayan yoktur. Otoriteyle sorunsuz bir genç, sağlıklı bir genç sayılmaz, aslında. Baba otoritesi, anne egemenliği, mahalle baskısı… Öğretmen otoritesi, okul müdürü azarı, kuyrukta bekleme, trafik polisi korkusu, elektronik denetleme sistemi, gizli kamera gibi sayısız ‘otoriter’ unsur, ister istemez, bilinçaltında, ortak ve genel bir figüre dönüşür. Resmiyle her yerde görünen, sesiyle her köşede duyulan biri vardır. “Her iş onun başının altından çıkar.”
Bilinçaltı, son derece gizli yolları adımlayarak, bilinmez usullerden geçerek, tüm otoriteleri, çaresizlik yaşatan tüm engelleri, o nihaî figüre aktarır. Toptancılık yapmak kolaydır. Dahası, kendi siyasi tercihindeki liderin seçim kazanamamasını, oyunun her defasında muhalefette kalışını bile, o ‘figür’e bağlayan yetişkinler de bu bilinçaltı korosuna katılır. Karizması olmayan, vizyonsuz liderinin başarısızlığıyla yüzleşmektense, onun başarısının RTE tarafından engellendiğini ‘düşünür’ hale gelir. Düşünmez aslında, bilinçaltının loş labirentlerinde kendisinin de fark etmediği bir nefret yüklenir. “O olmasaydı, benim genel başkanım başbakan olacaktı!” çığlığı yükselir içeride. İşte o adam, tüm demokratik verilere rağmen, onca bilgilendirmeye inat, adam ‘diktatör’dür. Bilinçaltının hükmüdür bu. İtiraz edilmez! Çaresizliklerin kaynağı ‘diktatör’ diye algılanır. Duygulanımdır bu… Ve bilinçaltı dünyasının hükümlerince sonuna kadar ‘haklı’dır.
16 Nisan’daki ‘Hayır’ların, özellikle de genç seçmen kaynaklı olanların, kaynağı kanaatimce budur. Onların, bilinçaltını hedef alan, hani şu “subliminal” dedikleri bir mesajdır bu. Yerini hemen bulur; derhal etkili olur.
16 Nisan sonrası, bu psikolojik gerçeği ‘gören’ sakin ve açık bir yürüyüş bekliyor ‘otorite’yi… Ben seçim stratejisti değilim. Maksadım, sadece seçim kazanmak değil insan kazanmaktır.
Bilmem anlatabildim mi?