Gökhan Erek / Özel Haber
Türkiye, Avrupa'da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Anlaşması'nın (AKKA) askıya alındığını açıkladı ve alınan karara göre Türkiye, konvansiyonel silah kategorisindeki silahlardan ne kadar ürettiğini artık kimseyle paylaşmayacak.
Müstafi Tümgeneral Doç. Dr. Cihat Yaycı da AKKA’nın geçmişten günümüze değişimleri, Türkiye’nin aldığı karar, yaşanacak gelişmeler, Suriye ve Irak’a yönelik operasyonlarda AKKA’nın etkisinin olup olmayacağına dair Diriliş Postası’na değerlendirmelerde bulundu.
TÜRKİYE NATO’YA UYUM SAĞLAMAK ÜZERE ASKIYA ALDI
Türkiye’nin, 5 Nisan 2024 tarihinde açıkladığı, 8 Nisan 2024 tarihinde ise yürürlüğe girecek Avrupa’da Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA) uygulamasını askıya aldığını hatırlatan Müstafi Tümgeneral Cihat Yaycı, “Rusya’nın antlaşmayı 2014 yılında askıya alıp ardından 2023 yılında çekilmesine karşın NATO da anlaşmanın sürdürülemeyeceğini ilan etmiştir. Türkiye ise NATO kararına uyum sağlamak üzere anlaşmayı askıya almıştır.” dedi.
KAPSAYICI DİNAMİĞİ KALMADI
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli’nin, 5 Nisan 2024 tarihinde konuya dair yaptığı açıklamada Rusya’nın antlaşmadan çekilmesinin ardından antlaşmanın anlamlı şekilde uygulanmasına devam edilmesi imkânı kalmadığını ve Türkiye’nin de antlaşmayı bu nedenle “askıya” aldığını açıkladığını aktaran Cihat Yaycı, şunları kaydetti, “Kaldı ki Rusya’nın Mart 2015 tarihinde anlaşmadan çekilmesiyle birlikte karşılıklı bağlayıcılık temeli üzerine kurulmuş bu anlaşmanın kapsayıcı bir dinamiği de kalmamıştır.”
AMACA UYGUN HAREKET EDİLMİYOR
AKKA ile bölgedeki aşırı askerî birikimin önlenmesi ve gereksiz silahlanmanın azaltılmasının amaçlandığını belirten Yaycı, “Fakat özellikle 2014 yılından bu yana gerek Doğu Avrupa gerekse Ortadoğu’daki dinamiklerle birlikte bu amacın artık bir gerçekliğinin kalmadığı bir düzlem meydana geldi. Rusya’nın, Kasım 2023 tarihinde antlaşmadan resmi olarak çekildiğini duyurmasının ardından ise; NATO, ‘Müttefik taraf devletlerin antlaşmaya uyduğu, Rusya'nın ise uymadığı bir durum sürdürülemez.’ demişti.” şeklinde konuştu.
TÜRKİYE’NİN ANTLAŞMAYI ASKIYA ALMASINDAKİ ANA NEDEN
Esas itibariyle Türkiye’nin, antlaşmayı askıya alma kararının arkasındaki ana nedenin; antlaşmanın bozulan dengesine yönelik olduğunun karşımıza çıktığını aktaran Yaycı, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Türkiye, AKKA’dan çekilerek, antlaşmanın getirdiği sınırlamalardan muaf olacaktır. Bu, Türkiye’nin konvansiyonel silahlar alanında daha fazla üretim yapabilmesine ve askeri kapasitesini artırabilmesine olanak tanıyacaktır.”
ASKERİ STRATEJİ VE KAPASİTE GİZLİ TUTULACAK
Türkiye’nin, artık AKKA kapsamında diğer ülkelerle konvansiyonel silah üretimi hakkında bilgi paylaşmayacağının altını çizen Yaycı, “Türkiye’nin askeri stratejilerini ve kapasitesini gizli tutma hakkını elde etmesi anlamına da gelmektedir.” dedi.
KONVANSİYONEL SİLAHLARIN YERİNİ TUTANLAR
AKKA'nın temelini oluşturan konvansiyonel silahların yerini, kamikaze dronlar, su üstü insansız deniz araçları, silahlı insansız hava araçları ve hipersonik füzeler gibi yeni nesil silahların aldığını dile getiren Yaycı, sözlerine şu ifadeleri ekledi, “Bu durum, AKKA'nın geleceği ve savaş alanındaki rolüyle ilgili soru işaretlerine yol açıyor.”
DAHA BAĞIMSIZ BİR YOL İZLENECEK
Yaycı, alınan kararla birlikte Türkiye'nin, uluslararası silah ticareti ve teknoloji transferi konularında daha bağımsız bir yol izlemeye yönelik adımları artıracağı ve belirli teknolojilere erişimdeki kısıtlamaları önlemek ve savunma sanayii alanında daha etkin bir aktör olmak için kendi kaynaklarını kullanma eğilimine daha çok sahip çıkacağı öngörüsünde bulunmanın mümkün olduğunu da sözlerine ekledi.
NATO İLE İTTİFAK UYUMU İÇERİSİNDE HAREKET ETME
Türkiye'nin, AKKA'dan çekilme kararının, esasen NATO kararına katılma yani “ittifak” uyumu içerisinde hareket etmesinin bir yansıması olduğunu vurgulayan Yaycı, şunları kaydetti, “Konjonktürel bir durum söz konusudur. Türkiye sadece AKKA’yı askıya almıştır. Bu durum bir kopuşu temsil etmemekle beraber hâlihazırda AKKA'ya taraf müttefiklerin büyük çoğunluğunca askıya alma kararının yürürlüğe sokulmasıyla birlikte Türkiye de bu ortak pratiğe katılmıştır.”
AKKA’NIN GELECEĞİNİ KİM BELİRLEYECEK?
AKKA’nın geleceğine ise yine NATO üyeleriyle birlikte bölgesel dengelerin ve gelişmelerin dinamiğinin karar vereceğini aktaran Yaycı, “Bu durumu Türkiye’nin tek taraflı kopuşu olarak değerlendirmek tutarlı bir analiz ve yaklaşım olmayacaktır.” ifadelerini kullandı.
AKKA’DAN ÇEKİLME HAZIRLIK MI?
Türkiye’nin, AKKA’yı askıya almasının ardından kamuoyu tarafından en çok merak edilen hususlardan biri de yaşanan gelişmelerin harekât hazırlığı olup olmadığı konusu.
Yaycı, AKKA’nın askıya alınmasını bu şekilde yorumlamanın çok yanlış olacağını, zira antlaşmanın zaten Suriye ya da Orak’a harekât yapılmasını engelleyici bir şart zaten içermediğini söyledi.
Yaycı, antlaşmanın ruhunu ve onu meydana getiren bilinci analiz etmek gerektiğinin altını çizerek, “Soğuk Savaş’ın bitiminden çok kısa bir süre önce imzalanan bu anltaşmanın temel hedefi; Orta Avrupa içlerine doğru ilerleyecek bir SSCB/Rusya işgalinin önüne geçilmesi ve SSCB/Rusya’nın elinde bulundurduğu ciddi miktardaki tank ve nükleer silahlardan oluşan konvansiyonel silahların yaratacağı küresel tehdidi karşılıklı şekilde minimize etme amacı taşınıyordu.” ifadelerine yer verdi.
Yaycı, antlaşmanın askıya alınmasının, NATO içerisindeki uyumun bir gereği olduğunu da tekrardan hatırlattı.
ZEMİN KAYIPLARI MEYDANA GETİRDİ
SSCB’nin dağılmasının ardından eski Varşova Paktı ülkelerinin, NATO’ya katılması ve NATO’nun genişleme politikalarını Rusya’nın bir varoluş tehdidi olarak değerlendirmesiyle birlikte AKKA’nın meydana getirdiği dengelerde, zemin kayıplarını meydana getirmeye başladığını hatırlatan Yaycı, şunları söyledi, “Özellikle Rusya’nın, Gürcistan’ı işgal etmesi, 2014 yılında ise Ukrayna’nın doğusuna saldırarak Kırım’ı ilhak etmesiyle birlikte antlaşmanın geçerliliği yoğun şekilde sorgulanmış kısa süre içerisinde Rusya’nın antlaşmadan ayrılmasıyla birlikte de AKKA’nın yarattığı rejim pratikten uzak bir noktaya ilerlemiştir.”
SÜRDÜRÜLEBİLİR YÖNDEN OLDUKÇA UZAK
Gelinen noktada antlaşmanın sürdürülebilir bir karşılık ve yönden oldukça uzak olduğunu belirten Yaycı, “Küresel silahlanma yarışının tarihi zirvelere ulaştığı son zamanlarda özellikle kendisini askeri bir tehdit altında hisseden ülkelerin AKKA gibi kısıtlama ve sınırlı silaha sahip olunmasını öngören bir antlaşmanın paydaşı olmayı kabul etmesi zordur.” dedi.
“NORMAL BİR GELİŞME OLARAK KABUL EDİLMELİ”
Değişen risk algısı ve teknik dinamiklerin de AKKA’nın geleceği yönünde endişeler meydana getirdiğini ifade eden Yaycı, sözlerini şu şekilde sürdürdü, “AKKA’nın askıya alınması normal bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Başta Türkiye olmak üzere NATO ülkelerinin alternatif güvenlik mekanizmalarını araştırması önemlidir.”
GELECEKTEKİ GÜVENLİK POLİTİKALARINA HAZIRLIK
Antlaşmanın mevcut durumunun, sürdürülebilir bir karşılık ve yönden oldukça uzak olduğunu gösterdiğini aktaran Yaycı, “Bu nedenle, antlaşmadan çekilmenin, gelecekteki güvenlik politikalarının ve uluslararası ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi için bir hazırlık olarak yorumlanması mümkündür.” diye konuştu.
GERÇEĞİ YANSITMAYAN İDDİALAR
Türkiye’nin, antlaşmayı askıya alma sürecinin tamamen konjonktürel bir durum olmakla beraber NATO kararına uyum sağlamak için yapıldığını belirten Yaycı, “Diğer yandan; Sosyal medyada gördüğümüz Türkiye’nin antlaşmayı askıya almasının Suriye ve Irak’a yönelik bir operasyon hazırlığı olduğu yönündeki iddialar da gerçeği yansıtmamaktadır.” ifadelerini kullandı.
SURİYE VE IRAK ANTLAŞMA KAPSAMI DIŞINDA
Türkiye’nin, antlaşmayı imzaladığı dönemde Suriye ve Irak'a sınır bölgeyi antlaşma kapsamı dışında tuttuğunu anımsatan Yaycı, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Bu bağlamda konjonktürel ve NATO kararına uyum için alınan bu askı kararını Irak ve Suriye harekâtına hazırlık olarak yorumlamak son derece yanlıştır."