AK Parti’de hitabeti en güçlülerden olarak “Enflasyon resmi rakamlarla yüzde 60’a yükselmişse milleti hitabetle coşturamaz, konuşmayla aldatamazsın. Ulan iki kilo et kaç kaç para biliyor musun?” diye kükreyince kale dibinde top bekleyen Kılıçdaroğlu’na sağlam bir pas göndermiş oldu.
O da garibim ne yapsın, gelen topu göğsünde dahi yumuşatmadan şutu çekmeye heveslendi: “Sarayda oturan ve biraz da vicdan sahibi olan biri var, Sayın Bülent Arınç. Bana inanmıyorsan Bülent Arınç'ı çağır bir kendisini dinle…”
Arınç niye böyle konuşuyor, konuşmasın mı?
Buralarda değilim… Konuşsun tabii…
‘İyi konuşuyor’ diye diye partinin her toplantısında konuşturdular, şimdi susturacak mısın?
Konuşsun da, son zamanlarda ve hususiyetle 15 Temmuz’dan sonra neden sürekli Brütüs rolünde konuşuyor, buna bir açıklık getirsin.
Bir derdi, bir bildiği, bir sırrı, bizimle paylaşamayacağı nesi var?
“Rabbim verdikçe veriyor” dediği günden bugüne ne değişti?
O zaman her şey iyiydi, şimdi ne oldu?
Açık yüreklilikle olup bitenleri döksün artık…
Neyi eveleyip geveliyor paylaşsın artık…
Sağ gösterip sol vurmaktan vaz geçsin artık…
Unutmuştur belki, 15 Temmuz’dan 6 gün sonra bir konuşması var ki hatırlatmasam gönlü kırılır:
“Olayın ilk saatlerinden itibaren halkımızı uyaran Cumhurbaşkanımız bu olayı Fethullahçı Terör Örgütü tarafından yapıldığını söyledi.
Sayın Cumhurbaşkanımızın tespitlerine aynen katılıyorum. Bana ahmak diyebilirsiniz. FETÖ'nün terör örgütü olduğu o gece anladım.”
Heybesinde böylesi ahmaklıklar olan birinin bu konuşmalardan sonra daha dikkatli ve daha aklıselim adımlarla ilerlemesi beklenirken, o her fırsatı daha başka saçma ve daha başka ihanet ile eş anlamlı fütursuzluklara çevirmeye azimliyse, yapacak tek bir şeyi kalmış demektir; gitsin Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olsun.
Zira o cephenin bütün bileşenleri gibi hükümeti ekonomiyle, iki kilo et ile vuruyorsa, Erdoğan’a inancını kaybetmiş demektir.
Cumhurbaşkanı her fırsatta ekonomik krizin sebeplerine açıklık getiriyor dinlemiyor, okumuyor mu:
“Dünya bir süredir salgınların ve savaşların yol açtığı olağanüstü dönemler yaşıyor. Herkesin hayatını etkileyen ekonomik, sosyal, siyasi krizler sebebiyle ortaya çıkan belirsizlikler giderek artıyor. Salgın döneminde bozulan üretim ve tedarik sistemi hâlâ düzeltilebilmiş değildir. Tam tersine, Karadeniz’in kuzeyindeki savaşla birlikte üretim ve tedarik kanalları yeni tehditlerle karşı karşıya kalmıştır.
Finanstan sağlığa, enerjiden gıdaya geniş bir alanda giderek ağırlaşan sorunlar, zengininden fakirine kadar dünyadaki tüm ülkeleri derinden sarsıyor.
Her ne kadar ülkemizde kendi kısır ve küçük hesaplarının içinde kaybolup dünyada olup bitenleri takip edemeyecek kadar hayattan kopuk bir kesim varsa da, biz tüm bu gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Yaşadığı ülkenin ve mensubu olduğu milletin felaketini siyasi çıkara tahvil etme peşinde koşanları ihtiraslarıyla baş başa bırakıyoruz.
Türkiye’nin bu zorlu dönemi aşarak bir an önce hedeflerine ulaşması için, ülkenin tüm gücünü, imkânlarını ve potansiyelini harekete geçirmenin gayreti içindeyiz.
Hamdolsun salgın sürecinde bunu başardık, şimdi de Ukrayna-Rusya savaşıyla yeni boyutlar kazanarak devam eden küresel krizi fırsata dönüştürecek adımları da atıyoruz.
Petrol, doğalgaz ve kimi madenler gibi ülkemizin küresel piyasalardan tedarik ettiği ürünlerin fiyatlarının döviz cinsinden katlanarak artmasını bizim tek başımıza önleyebilmemiz mümkün değildir. Aynı şekilde gıda sektörünün kullandığı ham maddelerin fiyatlarındaki artışların ithalatımıza ve ihracatımıza etkileri bizi yakından ilgilendiriyor.
Türkiye’nin sorunu, kendi vatandaşlarının ihtiyacı olan buğdayı, unu, yağı, eti, sütü, sebzeyi, meyveyi üretmek değildir, Allah’a şükür kendi insanımızı asla temel gıda maddelerinden mahrum bırakmayacak üretim kapasitesine ve gerçekleşmesine sahibiz.
Ama küresel sisteme entegre açık bir ekonomide sadece sizin kendi kendinize yeterli olmanızla iş bitmiyor, çünkü siz elinizdeki ürünlerin bir kısmını dışarıya satarken, tüketim ve ihracat amacıyla da dışarıdan ürün alıyorsunuz.
Kimi zaman yalan haberlerle panik oluşturarak, kimi zaman ellerindeki ürünleri piyasaya vermeyip stoklayarak ve hatta imha ederek, kimi zaman aralarında anlaşıp fiyatları artırarak haksız kazanç peşinde koşanları takibe aldık.
Ancak, sorun çoğu defa hukuki değil ahlaki olduğu için maalesef arzu ettiğimiz neticeleri almakta güçlük çekiyoruz.”
Bülent Arınç’ın Erdoğan’ın söylediklerine inancı öteden beridir yok idiyse; bilmelidir ki felaket tellallığının bu ülkenin hiçbir meselesinin çözümüne faydası yoktur.
Yapacaksa felaket tellallığını, devam etmeye niyetliyse buna; bir sefer de açık oynasın, Millet İttifakı’nın arayıp da bulamadığı cumhurbaşkanı adayı olsun…
Gömelim onu tarihe, kurtulalım kendisinden…