On beş temmuzda yitirdiğimiz ve kazandıklarımız…

Sancağımızın altında o üniformayı kirletenlerin bu ülkenin çocukları olması derin bir kayıptı…

Kendi ailesine, kendi halkına kurşun sıkarak, gökten bombalar yağdırıp silah arkadaşlarını vurarak şehit edenlerin bu ülkenin vatandaşları olması kayıptı…

Yüz yıldır Batı’nın ve emperyalist güçlerin çökertmek için yaptığı her türlü ihanete göğüs geren bu milletin kendi içindeki çocukların işgalci zalim askerlere dönüşmesi kayıptı…

Düşmana memleketin anahtarını verecek kadar gözleri dönmüş bu canavarlar bu ülkenin hiç mi suyunu içmedi hiç mi ekmeğini yemedi?…

Hangi din, hangi görüş, hangi insan size bu zalimliği aşıladı?…

Üstünüze lanet çekecek kadar kimler sizin zihninizi kire ve karanlığa buladı?…

Kimler size din diye bu yaptığınız kutsal bir görev diye yutturdu?…

Kimler cebinizde büyülü kanlı Amerika’nın paralarıyla halkı öldürttü?…

Kimler sizi vatanınızı düşmana teslim edin diyecek kadar vatansızlaştırdı?…

Kimler size bir milletin kalbini kıyamete kadar ağrıtın diye emir buyurdu?…

Milletimizin yüzlerce vatan sevdalısı şehit oldu…

Bin bir emekle yetişen özel donanımlı polislerimiz şehit düştü…

Zalim cuntaya direnen askerlerimiz düştü toprağa…

Maddi ve manevi kaybımız hiç de azımsanmayacak kadar çoktu…

Kimler gelişen cihan devletinizi geriletin diye sizi satın aldı?…

Kimler sizi ailelerinizi, çocuklarınızı perişan edecek kadar vicdansızlaştırdı?…

Lakin bazen şer sandıklarımız hayır, hayır sandıklarımız şer olur ya, işte o, bugünden daha kötü bir gün var mıdır Allah’ım dediğimiz bir günü yaşadık on beş temmuz gecesi…

Ancak kazandıklarımız ne çoktu kaybettiklerimizin yanında…

Meğer özümüze dönüş yaşanmış o gece gördük meydanlarımızda…

Ne cesur bir milletmişiz çıktı bir bir ortaya…

Ne çok dua biriktirmiş ecdat ardımız sıra…

Öyle zalim katil devletlere kafa tutuşumuz boşuna değilmiş…

Rengi, görüşü ne olurda olsun geldik işte vatan için bir araya…

Bir kıyamdı ki milletçe duruşumuz, kıyam kıyamlığını yaşıyordu dünyada…

Zalime İbrahim (a.s.) gibi duran başkomutan dik durdukça dik duruyordu aziz millet ayakta…

Söz konusu vatansa vatan sana canım feda…

En çok hasret kaldığımız yara alan kardeşliğimiz pekişiyordu şehrin geniş cadde ve sokaklarında…

Millet oluyorduk yeniden millet, dünyanın şaşkınlığı arasında…

Tek vücut olmuş gibi yan yanaydık dün ayrı kaldıklarımızla…

Bir bütündü yumruklarımız dünyanın bütün zalimlerine karşı havada…

Tek tek her birimizi öldürmeden teslim etmeyeceğimiz insanlığın kalesidir Türkiye…

Başka kıtaların yolunu gözlediği vicdandır Türkiye…

Kimsenin sormadığı sömürüldüğü diyarların ortak vatanıdır Türkiye…

Saraybosna’nın, Kahire’nin, Endülüs’ün, Kudüs’ün, Mekke’nin kardeşidir Türkiye…

Öyle seksen milyondan müteşekkil bir vatan parçası değildir Türkiye…

Özelde iki milyar kardeşi, genelde dünya mazlumlarının düşmesin Allah’ım dediği dualı vatandır Türkiye…

Şu karanlık günler hele bir geçsin, hele çer çöp bir seçilsin…

Hele atlatalım şu puslu zifiri karanlık günleri…

Bakın nasıl güzel kutlu bir bahar gelip bulacak bu milleti…

Nasıl güzel kokacak papatyaların kalbi…

Bir dökülsünler şu ihanetçiler, Allah, neyler de güzel eyler…

Bize düşen cihan devletimizin yanında kale gibi durmaktır…

Bize düşen çok akıllı olup düşmanı tanımaktır…

Bize düşen devletimize yardımcı olmak, ellerini sıkı tutmaktır…

Ve gün olur tarihler şanlı bir millet diye yeniden yazar bu milleti…

Can verdi de vermedi ülkesini…

Baş verdi lakin sevindirmedi zalimleri…

Bundan böyle sınandığımız o hüzünlü savaş gecesini asla unutmadan kutlu bir kıyamı hayatımızın merkezine koymak…

Ve nesilleri bu kadim memleketin izzeti ve kıymetini bilerek anlatmak ve yaşatmak…

Bu cihan devletini elimizden almayan Alemlerin Rabbine hamd ederek geçen bir ömür diliyorum hepimize…