İnsan dediğin, onurlu bir yaşam için, savaşandır. Adaletsizlerde, hissiyat aranmaz. Körleşme barınağına sığınanlarda, akıl ve duygu farklı işlediğinden onlar, sağlıksız tepkilerin birincilerdir.

Söylediklerinin arkasında duran, kimlik sahibi kişilerin verdiği güven duruşu ile haykırmak, ihtiyaçtır. Bu duruşa başını yaslayan nesil yetiştirmeliyiz.

Dil ile insanca yaşamı savunan, arka fonda ahlaksızlığın boyut değiştirdiği dünyalara “Orası neresi burası bir adam” diye soru sorup, cevaplayan şair Cahit Zarifoğlu, yanardağ patlaması gibi dokunuyor ruh dünyamıza. Keskin bir şair dokunuşu sarıyor iyi ki yaramazı. “Bir duruşu olmalı insanın/bir bakışı, bir anlayışı, bir davası olmalı” diyerek, hüznü ile dertleşmiş Zarifoğlu. Haklı da.

Sevgi yolunda hesapsız yürüyen, kimliğinde onur damgası olan, dili ve hali tezat teşkil etmeyen insan duruşu hepimizin özlemi. İnsan, insanda anlaşılmalı. Haddizatında aşka, toprağa tutunmalı insan dediğin.

Özün ışığını rehber kılanda, ekmek tutuşun hesabı olmaz. Alın terini yoldaş yapanların adalet duruşu, insanca yaşama sanatıdır. Para, şöhret, makam, gelecek kaygısı ile şekilden şekle girenlerde, karakter aramalı mıyız? Sisteme oyuncak olup, eğri doğruları savunanlarda vicdan gibi insani özellikler de yoktur. Kalbimizin kayıplarında soluklanmak, acı verici.

2004 yılında gösterime giren, Fransız yapımı film ‘Koro’da sınıf mümessili, Clement Mathiue ıslah evinin isminin ‘suyun dibi’ olduğuna çok şaşırmıştı. Burada her gününü yazan, Mathiue’nin şarkı sözleri oldukça manidar.

“Yaşamın şiddeti, zafere giden yol”/“Çocuk hatıraları, çabuk unutulur, silinir.” Clement, yaşadıklarından dolayı oldukça sorunlu kişiliğe sahip çocuklara, sevginin duruşunu aşılıyor. Siyasi emellere, popülizme, konfora kavuşmak için, şehvetin ve çirkinliğin alkışlandığı bu çağda, çocukluğumuzun şeklini almaya o kadar ihtiyacımız var ki! Beyaz yaşmaklı ninelerimizin, elinde tespih ile ellerini duaya kaldıran dedelerimizin, bize miras bıraktığı İslam ahlakını, aynı şekilde biz de çocuklarımıza bırakabilecek miyiz? Edep, hayâ ve adalet üçgeninde ölüme temiz bir yüz hazırlayabiliyor muyuz?

“Asra yemin olsun olsun ki, insanlar hüsrandadır.’ (Asr Suresi 1,3) ayeti ile silkelenip, kendine gelmeli Müslümanca duruş…

Hesaplaşmalar, kavgalar akıl almaz bir dil kirliliğine imza atıyor. Yolun bir kıyısında; şuursuzca, fütursuzca harcanan manevi değerler! Diğer kıyısında inançsızlığını pazarlayan, insani duruşu hiçe sayanlar. Dünya zevk ve sefası için, sağlıksız olan her şeyle inatlaşarak, doğru duruşa düşman olmak, gafletten de öte bir şeydir.

Tarihçilerin “Muhteşem Süleyman”, Batı’nın “Cihan Hakanı” diye andığı Kanuni, Osmanlı’ya altın çağ yaşatmıştır. Adaleti ve ulemaya bağlılıkta titizliği ile bilenen Sultan Süleyman vasiyetinde “Tek elimi tabuttan dışarı çıkarın ki, cihan padişahı Kanuni’nin bile dünyadan eli boş gittiğini görsünler” demiştir. Tarihimizin, ecdadımızın ölüm duruşu bize ibret ve yol haritası olmalı.

Kelime olarak, denaet (alçaklık, aşağıda olma) kökünden gelen dünyada misafir olduğumuzu unutmayalım. Dünyanın duruşu da dini yaşantıya saygıdır ve o saygıya mecburuz. Kirlilik, pislik, çamur, bataklık temiz bir adalet diye afişlenirken, çocuklar düşünülmeli. Bugün yedi yaşındaki çocuk, bizlerden daha iyi kullanıyor İnterneti. Savunduğumuz, gündem yaptığımız her şey aileyi şiddete davet ediyor. Dün bedenler darp ediyordu, bugün ruhlar. Kendi çocuğunu sınırsız bir özgürlük imajıyla büyüten nesil, ileride iç dünya problemlerini çözemeyecek. Çocuk zihinlerden aile kavramını silenler; yarınların dengesiz, kimliksiz, fikirsiz uşaklarıdır.

İslam dinin yasak edip, haram kıldığı hükümleri, Müslüman savunamaz. Seküler, modern dünya algısı insani gelişimi üç noktalara taşırken, bariyerler kırılmalı diyerek de temel değerleri sıfırlanmaktadır. Geriye kalan duruşsuzluğun duruşu ile insan hakları savunulmakta. İç dünyaların çapraz ateşi bu. Kendi dışında, kendini arayan insan yanlış rotadır.

Bugünün penceresin şöyle sesleniyor Özdemir Asaf: “İnsan olmak kuruş ile değil, duruş ile ölçülür.”