Star Gazetesi 6 yıldır harikulade bir iş yapıyor.

Yaşadığımız çağın boynumuza geçirdiği buhran ilmeğinin adını koyan ve var oluş ıstırabımızı adeta tek başına göğüsleyerek damıttığı fikir kılavuzuyla yolumuzu aydınlatan Üstad Necip Fazıl Kısakürek adına ödüller veriyor.

Güzel insan İbrahim Tenekeci’nin de en kravatsız haliyle sahnede yerini aldığı ödül merasimi önceki günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iştirakiyle Üstad’ın kabrinin yamacında icra edildi.

Ödüllerin fikir, sanat ve edebiyat adına değerlendirmesini şimdilik ehline bırakıyorum.

Benim için önemi farklı. Necip Fazıl Ödülleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset yapma sebebinin tüm berraklığıyla aşikâr olduğu bir ‘muhasebe, murakabe ve muvazene” vazifesi görüyor.

Bende; Erdoğan’ı törenlerde her dinleyişimde “yeniden aşk ile bir dahi” diyerek küreklere asılma iştiyakı meydana getiriyor.

Erdoğan bu törenlerde sadece siyasi ufkunu ifade etmiyor, sevenleri ve dava arkadaşları için de bir şiraze mahiyetinde “Niçin siyaset yapıyoruz?” sualine cevap veriyor.

Erdoğan’ın törende altını çizdiği en önemli başlık şüphesiz ki Üstad’ın eşyanın künhüne vakıf olma sevdası ve entelektüel ıstırabı oldu. Hayatı ve eserleriyle statükoya başkaldıran mücerret tavrı, direnişi ve reddiyesine vurgu yapan Erdoğan meramını Üstad’ın Son Devrin Din Mazlumları eseriyle örneklendirdi.

CHP’nin tek parti dönemi zulümleriyle yüzleşme cesareti gösteremediğini bir şamar gibi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yüzüne çarptı Erdoğan. Dersim örneği de bu şamarın en can acıtan kısmıydı.

Son Devrin Din Mazlumları isimli eserde Dersim başlığındaki tüyler ürperten acıları Dersimli bir CHP’linin hatta insani vasıflara sahip herhangi bir CHP’linin nasıl yutabildiğini hiçbir zaman tahayyül edememişimdir.

Üstad “En aşağı 50.000 Müslüman’ın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyla bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tespit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.” diye başladığı Dersim kısmında şunları söylüyor: “Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi… Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi… Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı… Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamaya devam eden ve hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk… Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum… Ve buna benzer daha neler, neler!”

Dersim’le ilgili çok daha kan dondurucu tanıklığı arşivlerde bulabilirsiniz.

Hatta en tazelerinden birini bugün CHP adına siyaset yapan Psikiyatrist Mehmet Bekaroğlu sosyal medya hesabından paylaşmıştı.  Trabzon’da KTÜ Tıp Fakültesi’nde görev yaptığı dönemde 70’ini aşmış ve intihar girişiminde bulunmuş bir hastasıyla yaptığı görüşmeyi aktaran Bekaroğlu, 2011’de şunları yazmıştı:

“Bir seansta Dersim Harekâtı’na katıldığını öğrendim; görüşmenin devamında ağlayarak özetle şunları söyledi: Komutan mermi pahalı kullanmayın dedi, kadınlara, çocuklara dipçikle vuruyorduk. Sonra tüfekler zarar görüyor dendi. Bundan sonra meşe kütükleri ile vurmaya başladık. Vura vura 10 yaşındaki çocukları öldürdük”

Bu satırlar halen Bekaroğlu’nun hesabında mevcut. Bekaroğlu, Kılıçdaroğlu’na bu travmayı sormuş mudur, merak ediyorum. Genel Başkanı cevap veremese de hep adaletten dem vuran Bekaroğlu artık bir CHPli ve CHPlileri yakından tanıyan bir siyasetçi olarak CHP’nin yüzleşmekten niçin kaçtığının cevabını hiç değilse Psikiyatri biliminin gereği olarak vermelidir.

Trabzon demişken Atatürk Köşkü ismiyle ziyarete açık olan müzede Dersim Harekâtı’nı anlatan bir harita var. Atatürk’ün bizzat işaretleme yaptığı haritayı gören CHP’lilerin yaşadığı duyguları tahmin edebiliyoruz.

Netice olarak; Atatürk Köşkü’nden görünen manzara şu:

Dersim gibi hakikatleri haykırma uğruna yıllarca hapis yatan Üstad Necip Fazıl, CHPli belediyelerin ideolojik aşılar vurduğu merkezlerde Dersimli gençlere “gerici, yobaz”; Dersim’i haykıran Üstad’ın talebesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ise muhtemelen Alevi düşmanı olarak takdim ediliyor.

Dersimli Kılıçdaroğlu da Dersim’in faili CHP’de Dersim’i ağzına almadan genel başkanlık yapıyor.

Dramatik komedi, değil mi…